♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Kulak Keyfi : Aralık Raporu

Daha çok yılın en iyi albümleri listelerine odaklandığımız Aralık ayı yılın en kısır dönemlerinden biriydi aynı zamanda... Dikkate değer çok yabancı albüm çıkmadı... Yerli piyasadaysa tam tersine bolluk ve bereket vardı... Smashing Pumpkins’in üçlemenin ikinci ayağıyla beklentileri karşılarken, The Decemberist yine çok iyi bir albümle geldi...  Sıradan piyasa albümlerinden uzakta her biri farklı ve özgün albümlerin çıktığı yerli albümlerde Can Bonomo, Fırat Tanış, Luxus ve Pentagram yılın son ayını hareketlendirenler... İyi Gün Dostları, Komik Günler, Konseptsiz ve Tamer Sağır ilk albümleriyle sınıfı geçerken, Kudret Kurtcebe’nin 5 yıl aradan sonra albüm yapması ayın mutluluk veren gelişmesi oldu... 

Kulak Keyfi’nde 2014...
Aralık raporuyla birlikte yılı tamamlamışken değerlendirme da yapayım... 12 raporda, 230 yabancı 98 yerli toplam 328 albüme değindim... Bu albümlerin hatırı sayılır bir kısmı üzerine yazılmış herhangi bir Türkçe cümle yok... Benden başka değinen olmadı... Haliyle kaynak oldu... Yıl boyunca gelen sorulara da topluca yanıt vereyim... “Albümleri gönderiyorlar, dinleyip yazıyorsun” deniyor... Yıl içerisinde hiçbir firmadan ya da menajerden tek bir albüm gelmedi... Zaten yerli pr’da hiç kimsenin listesinde yer almıyorum... Hiçbir albümün bülteni de gelmiyor... Yabancı albümlerde ise durum biraz farklı... Pr’cılar yazıları bulup paylaştı ve teşekkürlerini ileterek İngilizce çevirilerini istedi... Yetmedi grupların ürünlerini gönderdiler... Bir menajerin Pink Floyd’un son albümünü heyecanla beklediğimi görünce, “sen alma ben sana plağını göndereyim” demesi ve şu aralar gemi kargosuyla yolda olması buna son örnek... Gösterdikleri ilgi dolayısıyla bu aydan itibaren yabancı albümlerin kritiklerinin İngilizce versiyonları da yer alacak... Çevirileri bir kaç gün sonra ekleyeceğimi de belirteyim...

İşte Aralık ayında yayımlananlardan dinlediğim 9 yabancı, 22 yerli albüme dair... (Yerlilerde yıl içinde çıkıp da gözden kaçırdıklarım da yer alıyor...)


Damon Albarn And The Heavy Seas - Live At The De De De Der
“Everyday Robots” ile yılın en iyi albümlerinden birine imza atan Albarn, bir de yılbaşı hediyesi vermeyi uygun görmüş fanlarına... 2 cd’lik, 25 şarkılık albüm Albarn’ın kariyer özeti gibi... Bolca proje ve hit olunca elde ne çalsa eşlik etmemek imkansız zaten... “End Of A Century”den “Clint Eastwood”a tam bir hit geçidi...

Albarn who has one of the best albums of the year also gives a new year gift to his fans. The album consisting of 2 CDs gathering 25 songs is simply the summary of Albarn's career. Since he has lots of projects and hit songsi it is impossible to follow the tunes. From "End of A Century" to "Clint Eastwood", the album is exactly a parade of hit songs.


Jonny Greenwood - Inherent Vice
Muhtemelen yılın olaylarından birine dönüşecek filmin müzikleri ayın en çok beklenenlerinden biri olarak düştü kulaklara... Thomas Pynchon’un aynı adlı romanından uyarlanan Paul Thomas Anderson filmi ay içinde prömiyerini yaptıysa da izlemek için bekleyişimiz sürüyor... Greenwood’un altıncı soundtracki belli ki her zaman olduğu gibi filme can katıyor... Radiohead’in konserlerde çaldığı “Spooks”a kavuşmanın da hazzıyla kulak dolgunluğu veren bir albüm bu...

The soundtrack album of the phenomenon-to-be film has finally arrived! Adapted from the author Thomas Pynchon's same named novel, we have been waiting to watch the film although its premiere had been held. It seems that Greenwood's 6th soundtrack album unsurprisingly infuses a life into the film. The album also includes "Spooks" by Radiohead which gives our ears another reason to fill with pleasure.


Let's Buy Happiness - Chants For Friends
2009 yılından bu yana yavaş yavaş adını duyurarak ilerleyen İngiliz beşli, sahnede iyice piştikten ve ep’lerle ısınma turunu attıktan sonra debut albümünü nihayet yayımladı... 13 şarkılık albüm, ikisi dışında yeni bestelerden oluşuyor... Epik indie pop sahnesindeki yerlerini sağlamlaştıracak şarkılarla dolu albüm genel atmosferiyle kulak dostu, Sarah Hall da vokalleriyle sürüklüyor tam da olması gerektiği gibi... Kendi hallerinde, zevkine müzik yapan dinledikçe o zevke sizi de ortak eden grup, debut dolusu güzellemesiyle ayın en keşfe açık isimlerinden... Aman çok duyulmasın diye düşünerek fısıldayarak tavsiye edilenlerden...

The British quintet who has been gradually making their name heard since 2009, after maturing on the stage and warming up by the ep's, has finally launched their debut album. The album consists of 13 songs (including 2 old songs) and seems to reinforce the group's position on the epical pop stage by having Sarah Hall as back vocal and friendly atmosphere. The group making the music of their own and sharing the plesure of it with you day by day is ready to be explored. They are actually quietly recommended to keep them to ourselves only.


Octoberman - What More What More
Marc Morrissette önderliğindeki Kanadalı kolektif hayli geniş bir yelpazede türleri harmanlayarak yoluna devam ediyor... Yıl içinde yazmaya fırsat bulamadığım 12 şarkılık albümleri Ağustos ayında çıkmıştı... Bol enstrümanla zenginleştirdikleri soundla güzel tınlayan grubun temel derdi “melodramatik pop şarkıları” yapmak... Melankoliye de meylediyorlar bolca... The Flaming Lips havası da taşıyorlar yer yer... Beşinci stüdyo albümlerinde de bildiğimiz gibiler... Fazla bilinmiyorlar, resmi internet siteleri yok, sosyal medya hesaplarında da mütevazilik hakim... Özellikle folkestraya yaklaştıkları şarkıların parladığı albüm, grubu henüz duymamış olanlar için en azından bir kez dinlenmesi gereken bir keşif... Seveni olursa geride daha dört albüm var...

The Canadian group led by Marc Morrissette is hitting the way with a wide range of music types. Their 12-song-album ,which I couldn't bring myself to write about it, was launched back in August. The main aim of the group enriching the music by using plenty of instruments is to compose "torch pop songs".  They are fond of melancholia as well as have a slight influence of The Flaming Lips. Talking about their 5th studio album, they are all the same again. Not well known, no official web site, no big fuss on their social media accounts. If you have never heard of this group before, here is a chance for you to explore them! If you like, you have 4 more albums to listen to.


The Decemberists - What A Terrible World, What A Beautiful World
Resmi çıkış tarihi 20 Ocak 2015 olan albümün internete erkenden sızması kısır dönemin en heyecan verici gelişmesi olmuştu... Colin Meloy önderliğindeki Oregonlu beşlinin dört yıl aradan sonra albüm yapması yılın olaylarından biri haliyle... Erken kavuşmanın daha ikinci şarkıdan itibaren dinleyicisinin gönlünün fethetmesi ile beklentilerin boşa çıkmadığı da anlaşılıyor... 14 şarkılık albümü 2015’in ilk en iyi albümü olarak kayıtlara geçirmek gerek...

Officially launched on 20th January 2015, the early leakage of the album on the internet was heart throbbing news. It is quite a great event that the Oregon origined quintet led by Colin Meloy has a new album after a 4-year-break. Since the early meeting with the audience had a great feed back starting from the second song, it is easy to say that the expectations are not to be wasted. It must be officially noted that the album consisting of 14 songs is the first best album of 2015.


The Domino State - Open Heart World
Müzik tarihinde en büyük talihsizliklerden biridir gölgede kalan kardeş olmak... Thom Yorke’un kardeşi Andy Yorke şahane grubu “Unbelievable Truth” ile bir türlü gereken ilgiyi görememişti... Aynı sorundan muzdarip Londra beşlisinde de Coldplay’in gitaristi Jonny Buckland’ın kardeşi Tim Buckland yer alıyor... Her ne kadar Coldplay’in desteğiyle zaman zaman ön grup olarak sahne alsalar da bir türlü gereken ilgiyi göremiyorlar... Oysa şahaneler... Tam olarak; doksanlardan My Bloody Valentine ve Ride’ın shoegaze’iyle aynı dönemin The Chameleons ve The Sounds’unun post-punk new wave’ini harmanlayan beşli 2007’den bu yana sahnelerde ama göreni bileni dinleyeni neredeyse yok... 2010’da yayımladıkları debut albümleri “Uneasy Lies the Crown”un harika olması da hiç bir şeyi değiştirmedi... 14 Aralık çıkışlı 10 şarkılık ikinci albüm de harika ama yine gölgede kalacaklar... Koca internet aleminde gruptan bahseden yok, Türkçe herhangi bir kaynak da yok haliyle... Ben bahsetmesem kim edecekti acaba? Diskografisini facebook sayfalarını beğenmeniz karşılığında bedava indirebileceğiniz bir grup olmaları da hazin bir öykü... Buna rağmen sadece 2577 kişinin beğenmesi de... Bir an önce tanışın ve sevin onları... Verin haklarını...

In the music history, living in the shadow of your sibling is the worst misfortune. That's why Andy Yorke's, the brother of Thom Yorke, great group "Unbeliavable Truth" has never got the deserved attention. Tim Buckland having the same faith by being the brother of Coldplay's guitarist Jonny Buckland is also the member of the Londoner quintet. Even though they get on the stage as a warm up group by Coldplay's support, they don't get much attantion. But they are great! Being on the stage since 2007, they have almost no fan at all. To launch their fantastic debut album "Uneasy Lies the Crown" in 2010 didn't change the things either. Their second album of 14 songs launched on 14th December 2014 is awesome but it will be inevitably in the shadow again. There is even no mention about the group on the internet. I can't help but wonder who would write about them if I hadn't?? You can even download their discography by clicking the like button on Facebook (which is very sad) and they being liked by 2577 people despite of this fact is even worse. Please go and meet them as soon as possible and love them!


The Smashing Pumpkins - Monuments to an Elegy
Doksanların en iyi gruplarından birinin müziklerindeki değişime rağmen 2000 yılında dükkanı kapatması üzücü olmuştu... Billy Corgan’ın grup sonrası maceraları da pek iyi gitmeyince 2006’da yeniden çalıştırdılar müzik kutularını... İkinci dönemin ilk meyvesi “Zeitgeist”in beklentilerin çok altında berbat bir albüm olması da şaşırtmıştı... Buna rağmen yılmayan Corgan, “Teargarden by Kaleidyscope” adıyla başladığı üçlemenin ilk adımı “Oceania” ile gönülleri fethetmişti... Sıra dokuz şarkılık ikinci albümde... Konsept albüm yaratmanın zor olduğu ortamda üçlemeye girişen Corgan şahane bir işe imza atmış... Şahane tınlayan albümün boşu yok... Diskografinin ikinci döneminin de en iyi işi şimdilik... 

Despite being one of the best groups in the 90s and changing their music, it was sad for them to say goodbye to the industry in 2000. After the split, Billy Corgan had some adventures as solo but it didn't work out well for him and they reunited in 2006. The first crop of the second period named "Zeitgeist" was a total disappointment. However, Corgan has never got daunted and conquered their fans by "Oceania" which is the first step of their trilogy named “Teargarden by Kaleidyscope”. Now, it is the second album's turn. Since we are in the hard times of creating a concept album, Corgan has a spectacular work! Every song of the album is great and it is yet to be the best of their second turn.


Von Spar – Streetlife
Alman elektro-pop dörtlüsü dördüncü stüdyo albümünü Ekim ayında yayımladı... Hem raporlarda kayıtlara geçmesi için değinmeden geçmeyeyim dedim hem de kaçıran varsa hatırlatma olsun... Tür harmanı müzikleriyle ülkemize de gelerek sevilen grubun elektronikayı kraut rock, disko ve funk üzerinden ustalıkla harmanlayan pop şarkılardan oluşuyor... Çok meraklısı olmadığım bir müzik olsa da, türe en uzak dinleyiciyi bile kendine çeken bir albüm bu... Artık olgunluk dönemlerinde olduklarını da belgeledikleri albümün boşu da yok...

The German electro-pop quartet launched their 4th studio album back in October. I wanted to mention this to officially record the news here and remind the people who missed the event. The favourite group who has visited our country perfectly blends the different sounds of electronic, rock, disco and funk music. Even though I'm not a fan of that kind of music, it even catches the attention of the uninterested audiance. This album also proves that the quartet in their wisdom era.


Wooden Ambulance - Rough Charms
Indie folk-rock sahnesinin keşfedilmemiş güzelliklerinden biri olan grup yılı boş geçmeyerek 13 şarkıyla çıka geldi... 2012’den bu yana Sırbistan’ın kuzeyindeki kasabalarından Subotica’dan sesleniyorlar dünyaya... Birbirleriyle uyumu iyice üst seviyeye çıkmış bu harika sekizli, sınırında yer aldığı Macaristan’ın havasını da katmış müziğine... Çok sesli, enstrüman zenginliğine boğulmuş soundları ve Goran Grubišić’in karakteristik vokaliyle bu kez daha evrensel bir lezzet yaratmışlar... Yaylıları da çok iyi kullanıyorlar... Artık daha geniş bir haritayı kapsayarak kabuklarından çıkmalarının vaktidir... Bu şahane düzenlemelerin kulakta her daim yeri var...

The group, who is the undiscovered beauty of the Indie folk-ruck music, has come up with 13 songs. They have been calling out to the world from their northern Serbia willage named Subotica. The group, whose the harmonization degree of their voices is at the peak level, has also the tones of their neighbour Hungary's music in their songs. With their new album, they create the globally tasty sounds by playing plenty of instrumetns and having the cool vocal Goran Grubisic. They also play the stringed intruments skilfully and now it is time to cross the frontier and conquer the world. We have always a place in our hearts for them.


******************
Yerliler:
******************


An ve An  - Taştan Kadın
2008’de Mustafa Yunal tarafından kurulmuş ve sahnelerde piştikten sonra son halini 2012’de alan beşli 10 şarkıdan oluşan ilk albümle yılın yenilerinden... Prodüktörlüğü de Yunal tarafından üstlenilen albüm, doksanlarda kaydedilmiş gibi duruyor ve bolca naftalin kokuyor... Bu kadar çağdışı soundla, kötü kayıtlarla olan şarkılara oluyor... Çok amatör tınılar ve vasat sözlerle albümden çok demo bu... Kötü bir ilk tanışma...


Barista – Daydream
Bahadır Eryılmaz ve Evren Arkman tarafından 2010 yılı sonunda kurulan grup, sade ezgiler ve gerçek seslerin peşinde bir yolculuğa çıkmış... İngilizce ve Türkçe şarkıları bir araya getiren albüm, yaşanmışlıklara dayalı hikayeleri, hayat, aşk ve kayıplar temaları ile irdeliyor... Bol konukla, hikayeleri için doğru sesleri bulmanın peşine düşmüşler... Bu çeşitlilik de albümü zenginleştirmiş... 16 şarkılık albüm, toplam 32 müzisyenin katkısıyla tamamen analog kaydedilmiş... Gökkuşağı gibi bir albüm, farklı bir iş... Kapılıp götürecek bir şarkısının olmaması tek eksiği...


Bertuğ Cemil – Issız
2006 yılına “Yağmur” ile damga vuran Bertuğ Cemil, 12 şarkılık albümüyle bıraktığı yerden devam ediyor... Basit sözler ve melodilerle kolay dinlenen şarkılarla dolu üçüncü solosundan görünen, hikayeciliğinde de değişen bir şey olmadığı... Sürekli birine seslenme hali, mesaj verme kaygılarıyla yapılan müziği ne kadar sevdiğinize bağlı albümü sevip sevmeyeceğiniz... “Gözyaşı” çok güzel beste örneğin ama “sen yoksun ya umurumda mı dünya” gibi sözler olunca ziyan olmuş... İyi müziği, içten sözlerle donatmak güzel şeydir ama kendini tekrar etmekten ve basit sözlerden kaçınmak kaydıyla...


Can Bonomo - Bulunmam Gerek
Alemin en alternatif ismi 10 şarkıyla döndü... Çıkış şarkısıyla da gereken ilgiyi topladı... Bildiğimiz sounduyla yine dinledikçe güzelleşen şarkılarla donatmış üçüncü albümünü... Olgunluğa doğru gittiğini göstermiş özellikle “Bahr-i Hazer” ile ileride nasıl sözler yazacağını da örneklemiş... Diskografisinin en iyisi şimdilik, daha iyilerinin geleceğinin referanslarını da içinde barındırıyor... 



Cenk Güngör - EEG Recordings
Hakkında pek bilgi olmayan Güngör’ün 7 şarkılık albümü Ağustos ayında bandcamp üzerinden keşifçisini bekleyenlerdendi... Çok bilinmeyen deneysel işin dinleyeni hemen yakaladığını ve çok iyi melodiler barındırdığını belirterek gereken ilgiyi gösterin derim... 


Çağrı Raydemir - Diğer Yan
2000’lerin ikinci yarısında gelecek vaat eden yetenekli gitarist olarak tanıştığımız Raydemir, 2010’da “Oyun”la başladığı yolculukta dördüncü albüme ulaştı... Her seferinde üzerine koyan müzisyen iyi sound çıkarmış ve gitar ağırlıklı bir albümle kulak doygunluğu yaratmış... Üstelik ev stüdyosunda kaydetmiş albümü, tamamen kendi eseri... Fazla bilinmese daha iyi olacak albümler vardır ya hani, 11 şarkılık “Diğer Yan” tastamam öyle... Kalıpların dışında, evrensel bir iş... Alternatif sahnenin bu yılki en iyi işlerinden... 


Deli Gömleği – Tuzak
Sahnede 15 yılı deviren grunge punk harmanı üçlü, üçüncü albümü için bu kez fazla bekletmedi... Kasım sonunda çıkan 10 şarkılık albüm gayet iyi riffler ve sound içeriyor... En melodik albümleri demek mümkün... Buna rağmen her şeye benzeyen, özgün olmayan kendi sesini bulamamış bir albüm “Tuzak”... Grunge akımının patladığı dönemde ne varsa dinlemiş biri olarak beni rahatsız eden bir durum oldu bu... Sözlerse önceki albümlere göre daha iyi, çok kişisel değiller bu kez, daha geniş bir yelpazede... Albüm vasat olsa da “Deli Gömleği”, mutlaka sahnede dinlenilmesi gereken gruplardan...


Demir Demirkan - Tam Ölmek De Değil
Dört yıllık suskunluğunu altıncı albümüyle bozan Demirkan, “Huzurluyken neden bas bas bağıran şarkılar yapayım?” diyerek her şeyi özetliyor aslında... Albüm yapayım diye düşünmeden yazdığı sözlerden yola çıkarak girişmiş... “Normalde hep önce besteyi yapar üzerine söz yazardım. Bu kez önce sözler çıktı ve fena da çıkmadılar. Söz yazma üzerine kafa yordum biraz. Melodileri de sözleri gölgelemeyecek şekilde kurmaya çalıştım.” diyerek özetliyor albümü... Daha lirik, daha akustik, daha derin, daha yalın ve romantik bu kez Demirkan... Yedi yeni şarkıya, iki akustik versiyon ekleyerek yakaladığı bütün, sakince tınlayan bir romans... 


Demirhan Baylan - 12 Beladan Nasıl Kurtuldum
Ayın en güzel sürprizlerinden biri olarak kavuştuğumuz albümü “Bu albüme benzer çalışma bir kişisel hesaplaşma. Daha fazlası değil.” diyerek tanımlamıştı Baylan... Doğru dürüst bir müzik sektörü olsa adını daha çok duyacağımız usta kendi halinde üretmeye devam ediyor... “Dışarıdan bakınca şarkılar, albümler, falanlar, filanlar hep ticari meta gibi görünüyor. Çoğunlukla doğru. Sistemin belirlediği kurallar çerçevesinde üretmen, yayman, haber vermen, tanıtman, beğendirmen, parasını kazanıp, safasını sürmen lazım.” diyor... Baylan gibi sistemin dışına çıkanların başımızın tacı olması hep bundan... Sayılarının artmasını beklemek için gereken ilgiyi göstermek de her müzik dinleyicisinin görevi...


Ediz Hafızoğlu – Nazdrave
Son dönemin en önemli davulcularından biri olan Hafızoğlu sonunda kendi şarkılarından albüm yapmış... Hangi albümü sevsem onun da adının geçmesine hep şaşırıyorum... Yansımalar, Korhan Futacı ve Kara Orkestra, Ceylan Ertem, Şenay Lambaoğlu ve Yasemin Mori yer aldığı birçok projeden sadece öne çıkan bir kaçı... Bu kadar projeden sonra albüm yapınca sevmemek mümkün mü? Dokuz şarkılık albüm, kalıpların dışında ve farklı türlerin harmanı... Bol konuklu olması da sürpriz değil elbette... İyi müzisyenlerle kaydedilmiş şahane bir albüm... Özellikle “Kimse Bilmez”e dikkat... Şarkıyı Kolektif İstanbul’un “Kerevet”inden bilenler için güzel sürpriz olmanın yanında bestenin şahane düzenlemeyle ne hale geldiğini görmek müzik sever için harika bir deneyim... İyi müziğin, kulak keyfinin peşinde koşanlar için bir hediye “Nazdrave”...


Evdeki Saat – Gölgeler
Kadıköy soundunun yeni gruplarından Evdeki Saat, sıklıkla Yüzyeyken Konuşuruz ile karıştırılmaktan muzdarip... Bu kadar benzerlik de aşırı şaşırtıcı ve grubun önünde büyük engel... Bunu kendileri görememişler mi acaba diye düşünmeden edemiyor insan... Yedi şarkılık albüme bir türlü ısınamıyor insan... 


Fahri Öztezcan – Çoğalmalıyız
Şu aralar “Diriliş:Ertuğrul” dizisinde canlandırdığı “İlyas Fakih” karakteriyle tanınan Öztezcan, dokuz şarkılık albümle müziğe de el atmış... Ağustos’ta çıkan albümden neredeyse hiç haberimiz olmadı... Tanıtımı yapılmadığı için kaybedilmiş uzun bir zaman kaybı var ama keşfedeni mutlu eden bir albüm... Öztezcan, “Bazen basit tesadüflerin üzerine kuruludur bazı şeyler, ben henüz sonu gelmeyen bir yolculuğu anlatmaya çalıştım” diye özetlemiş albümü... Ona gerçek sevgiyi, sabrı ve merhameti öğreten kadına adanmış… Özellikle yaylıların kullanımı gönül çeliyor, “Yastık İzi” ve “Karanfil Dudak” çabuk sevdiriyor kendini... Boş şarkısı yok, vokali de iyi... Bu kadar geç duyduğuma üzüldüm...


Fırat Tanış - Mor'üyalar
“Resim yapmak istedim, müzik bahaneydi.'' diyerek albümle çıkageldi Tanış… Jehan Barbur’un prodüktörlüğünde kotarılan 9 şarkılık albüm çok iyi bir müzisyen kadrosu tarafından kaydedilmiş ve haliyle harika bir müzikalite çıkmış ortaya... Sözlerin de şiir destekli olmasıyla keyifli bir bütün oluşmuş... Zaten uzun zamandır “bu adam neden albüm yapmıyor?” diyorduk... Yoğun bir Vedat Sakman albümü havası var... Hiç ilk albüm gibi tınlamıyor, Tanış sanki diskografisinin ortasında gibi... Geç kalınmış bir başucu albümü...


İyi Gün Dostları – İstanbul‘da
Liseden beri yakın arkadaş olan Melikşah İşcan, Emre Kasrat ve Alp Saltan tarafından 2010 yılında kurulan grup Ozan Erverdi’nin eklenmesiyle son şeklini almış ve sahnede farklı coverlar ile dikkat çekip iyice piştikten sonra albüme girişmiş... Yaklaşık bir yıllık çalışmanın ardından çıkan 11 şarkılık albüm özellikle melankolik havası ile dikkat çekiyor... Modern bir sound, duygusal vokaller ve bolca hüzünle tastamam bir kış albümü... “Canımız Yanacak”, “Onlar Biliyor” ve “Sen ve Ben”in öne çıkıyorsa da boş yok... Herkesin yılın en iyi albümleri listesi yaptığı dönemde çıktığı için o listelere giremedi ama 2015’in en iyileri listesine şimdiden yazalım biz... Bir an önce tanışın... 


Karnaval – Serzeniş
2008’de kendi adlarını taşıyan albümleriyle tanıştığımız Ankara çıkışlı beşli, biri remix dokuz şarkıdan oluşan ikinci albümle döndü... Pop-Funk’ın enerjisini taşıyan albüm İskender Paydaş prodüktörlüğünde kotarmış... Paydaş’ın albüme kattıklarını düzenlemelerde görmek mümkün... Doksanlar havası taşıyan albüm, aşka, yaşama, hızlıca geçen hayata, ölüme, eğlenceye ve yalnızlığa verilen duygusal tepkilerden oluştuğu için “Serzeniş” adını almış... Çıkış tarihi biraz yanlış aslında, tam bir yaz albümü bu... Neşesi, eğlencesi bol... Eğlenelim coşalım diyenler için biçilmiş kaftan...


Komik Günler - Kurtların Arasında
Ankara'da doğup İstanbul’da büyüyen bir grup daha ilk albümüyle soluk verdi... Kasım ayında Kalan Müzik etiketiyle çıkan sekiz şarkılık albüm, hikayeleriyle sokağın sesi olmuş... Cidden komik günler yaşıyoruz, gülmekten aciz kaldık... Onlar da tüm bunlara inat bağır çağır söylüyor şarkılarını... Hadi albüm yapalım havasıyla değil, sokaktaki seslerini albüme taşıyarak gelmişler... Reggae ve ska’nın enerjisini Anadolu senteziyle harmanlamışlar... “Anadolu Ska” diye tanımlamışlar şakayla karışık... Sokağın dili ve tabanca gibi delikanlıların şahane musikisi, Beyoğlu’ndaki belli mekanlarda çalabilmenin getirdiği sıkışmışlık halini albümle de atıyor artık... Herkes duysun, herkes dinlesin... Açın şarabı dalın albümün keyfine... 



Konseptsiz - İnsanlar Çıldırmış
2012’de Efecan Şenolsun ve Cem İnce’nin İzmir’de başlayan serüveni, İstanbul’a taşınmış ve albüm kararının ardından çocukluk arkadaşları Kaan Tanrıverdi'nin katılımıyla kadro tamamlanmış... Beş şarkılık ep’yi prodüktörsüz olarak kaydetmişler... İlk çıkış için güzel karar bu, şarkıların cazibesini de doğurmuş... İçlerinden geleni yaparak tarzlarını yaratmışlar ve ruh vermişler şarkılara... Çağdaş sound ile alternatif rock sahnesine çok iyi bir yeni çıkış... Her yeni grup böyle özgün, kendi sesini bularak gelse keşke... Tanışılması gereken bir Psychedelic ve indie rock harmanı... Bunu saymayız, albümü bekliyoruz...


Kudret Kurtcebe – Uyutmayın Bizi
Müziğini dinlememiştik ama yaşam tercihleriyle, seçimleriyle çoktan hayranı olmuştuk Kurtcebe’nin adını duyduğumuzda doksanlarda... 1999’da albüm yaptığında o kaseti çalmaktan eskitip bir kaç kez aldık... Kendine has sözleriyle, tek gitarla yaptıkları büyülemişti bizi... Kimselere benzemeyen böylesi adamların o yıllarda albüm yapması da rüya gibiydi... Hep beklediğimiz ikinci albüm hayal olarak kaldı zannediyorduk... 15 yıl sonra yeni albüm yapmış olması da rüya... Sadece ayın değil son yılların en önemli olaylarından biri... Dinlemeden inanmak mümkün değildi... Beşi ilk albümden, 15 şarkıyla gelmiş bu kez Kurtecebe...  “Ben bir bitim / insanları şarkı sözlerimle kaşındırırım” diyor yine... Kaşındırıyor, düşündürüyor... Müzisyenden çok daha fazlası var tavrında... Bize düşen şapka çıkarmak... Üretmeye devam et be usta, bir 15 yıl daha bekletme bizi...


Luxus - Hunim Başımda
Ülkenin en eğlenceli, en farklı en nev-i şahsına münhasır, yerinde duramayan grubu, 3 yıl aradan sonra, 3. albümleriyle geldi... Yine Reggae-Ska ritmlere ağırlık verirken her rengi dahil ederek yelpazeyi genişletmişler... İkisi cover 9 şarkılık albümle çizgilerini bozmadan devam ediyorlar... “İsyan Şekeri” etkisinde bir kaç şarkı daha olsaydı da hunilerimiz başımızda dinleseydik... Yine de albüm bahane her zamanki gibi, onları sahnede görmek lazım... 


Özgür Demir – Seni Gördüm
2010 yılında yayımladığı ilk albümü ve “Ömrümün Asfaltı” şarkısıyla tanışıp sevdiğimiz Demir, dokuz şarkılık ikinci albümle döndü... Sakinliğiyle, kendine özgü bir soundla çok iyi bir albüme imza atmıştı ama yeterince bilinmemiş, hak ettiği ilgiyi görememişti “İzler”... İyi bir ozan olduğunu göstermeye devam ediyor Ekim’de çıkan yeni albümünde de... Kendi müzikal tarzını çoktan oturtmuş, şarkıcı da değil bir hikaye anlatıcısı olarak ses veriyor... Albümün kapağı da, klibi de çok iyi... Akustik albümde mızıka, çello, klarnet ve akerdeon’un da kattıklarıyla sakin romantik, sadeliği korurken daha ince işçilikle donatmış şarkıları... Herhangi bir şarkının öne çıkmadığı mest eden bir bütün... Usul usul geceye karışıyor duruluğuyla... Keşfedilmesi gereken bir albüm...


Pentagram - Live MMXIV
1987’den bu yana varlığını sürdürmesi bile başlı başına olay olan grubun bunca yıla rağmen konserden koştuğunu sanıyorsunuzdur... Ama burası Türkiye, olmaz öyle... Yılda verdikleri konserin bir elin parmaklarını geçmemesi bu müzik sektörünün utançlarından... Bunca yıla rağmen altı stüdyo albümü yapmış olmaları da ülkemizdeki Heavy Metal’in durumunu gösteriyor... Tüm bu olumsuzluklara rağmen dimdik ayaktalar... Pentagram deyince, konser deyince geçmişe gitmemek imkansız... Hepimizin tazeleyecek çok anısı var, “Popçular Dışarı” dönemini görmüş gençler için bugün anlatılacak çok anı birikti örneğin... Diskografilerinin dördüncü konser albümü, İki buçuk yılda çeşitli konser kayıtlarından derlenen 10 şarkılı bir CD ve 25 şarkılı bir DVD'den oluşuyor... Aklımız halen “Trail Blazer” döneminin kayıtlarında, o ayrı... Hangi övgüyü düzsek yetmez, tarihe bırakılan belge...


Tamer Sağır – Sen Duy Diye
Ankara çıkışlı grubu Eflatun ile tanıdığımız ve grubun dağılmasından sonra yazılarıyla takip ettiğimiz Sağır, iki şiir kitabından sonra müziğe geri dönmüş... Sekiz şarkılık albüm öyle bir atmosfer kuruyor ki, girişi var çıkışı yok... Herhangi bir türle tanımlanmayacak zenginlikte... Şarkılara kitlenip kalıyor ve tekrar tekrar yeniden dinliyorsunuz... “Hayata müzik olarak bakarım, her şeyin sesini dinlerim, her sesten bir şarkı yapar söyler, sonra onu unutur başka bir sesi dinlerim. Hayatı müzik olan birinin yaptığı her şeyde müzik olması çok normal elbette. Zaten müzik ve şiir kardeş sanatlardır, birbirlerinden ayırmak bile zor.” diyen Sağır 24 dakikalık bir şiir yazmış notalarla... “Onlar” ile tanıdığımız Doğan Aşkıner de el vermiş ve birlikte kapanmışlar bir ayda ortaya çıkmış... İyi ki öyle olmuş dedirten bir bütünlük yaratmışlar bu sayede... İkisini de bu özel albüm için kutlamalı... Farklıyı ve atmosfer bütünlüğünü arayanların baştacı... Albümü halen D&R'da bulamamaktan bezdiğimi de belirteyim... Güya cd'yi alacak ve Sağır'a ulaşıp imzalatacaktım ama hevesim başka bahara kaldı... “Bu Defa Çok Fena”, özellikle “Böyle Bitsin İstemezdim” ve "Divanına Çıkar Beni"ye bayıldım... 


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template