Bazen an gelir, tam o incecik çizgide bulur insan kendini... Hayatının dönüm noktasında... Yaşamak ile ölmek arasında... O anda tüm seçenekler gelir akla... İyi anılar, kötü anılar, travmalar, tutkular, olmazsa olmazlar, aile, sevgili, arkadaşlar... Tüm bu anıların arasında karar vermek zordur... 2014 yapımı Amerikan işi “If I Stay”, işte o kararı vermek zorunda olma halini anlatıyor...
“Hayatın bir an bir şeyken, bir anda bambaşka bir şey olması hayret verici değil mi?” çıkarımını yapmaya çalışan öykünün çok satar roman uyarlaması... Ergen romanları yazarı Gayle Forman’ın aynı adla 2009’da yayımladığı roman, New York Times’ın en çok satanlar listesinde uzun süre kalarak dikkatleri çekmiş... “Aşkın gücünün, ailenin gerçek anlamının ve yaptığımız seçimlerin dokunaklı hikâyesi…” olarak pazarlanmış ve dünyadaki etkisi bize kadar gelmiş... Ayşe Belma Dehni’nin çevirisiyle “Eğer Yaşarsam” adıyla Pegasus yayınlarından raflarda bulunuyor... Çok dokunaklı bulunmuş ve sonuna kadar merak ettiriyormuş... Forman’ın kitabı sadece büyüleyici aşk hikayesiyle değil, genç bir kızın ölüm kalım savaşında bu dünya ile öteki taraf arasında sıkışarak imkansız bir seçimle —kalmalı mı, gitmeli mi— karşı karşıya kalışına cesur bir bakış sunarak tüm dünyadaki Genç Yetişkin okurları avucuna almış... Forman’ın romanının taslağını daha kitap yayımlanmadan önce okumuş olan filmin yapımcısı Alison Greenspan, Mia’nın iç çatışması ve ilişkilerinden eşit ölçüde etkilendiğini dile getiriyor: “Gayle’in gerek sesi gerek sevgiyle mücadele etmenin toyluğunu en gerçekçi haliyle anlatımı müthişti. Aile sevgisi, romantik sevgi ve kendini sevme… Gerçekten yüreğime dokundu.” Yönetmen R.J. Cutler da, “Tek bir oturuşta okudum ve beni paramparça etti” diyor ve ekliyor: “Kitabın merkezindeki önerme —kimi seviyorsak oyuz— öylesine düşündürücü, öylesine dokunaklıydı ki o sayfalarla kurduğum derin bağı sinemaya aktarmam gerektiğini hissettim.” diyerek açıklamış filme giden yolu...
Romanın dokusunu vermek için yazarla birlikte çalışan Shauna Cross kotarmış senaryoyu... Drew Barrymore’un yönettiği 2009 yapımı “Whip it”i kendi romanından senaryolaştıran Cross, sonrasında yine bir uyarlama olan “What to Expect When You're Expecting”le çıkmıştı karşımıza en son... Siyasetten modaya uzanan popüler kültür konularını işleyen, düşündürücü belgeselleriyle tanınan R.J. Cutler da kurmaca bir film için ilk kez oturmuş yönetmen koltuğuna... Kadroyu da gayet iyi kurmuşlar... Artık ben büyüdüm, genç kız oldum öpüşüp koklaşırım diyen Chloë Grace Moretz, o zor seçimi yapmak zorunda olan Mia’yı canlandırırken, yavuklusunu da Jamie Blackley oynuyor... Mireille Enos, Joshua Leonard, Liana Liberato, Stacy Keach ve Gabrielle Rose da onlara eşlik eden isimler...
Mia Hall, hayatında karşı karşıya kalacağı en zor kararın Juillard’da müzik hayallerinin peşinden gitmek ile hayatının aşkı Adam’la beraber olmak için farklı bir yol izlemek arasında olacağını sanıyordur. Fakat tasasız bir aile gezintisi olması gereken araba yolculuğu bir anda her şeyi değiştirir; şimdi Mia’nın hayatı pamuk ipliğine bağlıdır. Pek çok şeyin açıklığa kavuştuğu bir gün boyunca ölüm ile yaşam arasında sıkışıp kalan genç kızın vermesi gereken tek bir karar kalmıştır; ve bu karar yalnızca geleceğini değil, nihai yazgısını da belirleyecektir.
Bol müzikli bir film bu her şeyden önce... Şarkılar da canlı çalınmış ve kaydedilmiş... Babası zamanının şöhretli gruplarından birinin üyesi olan kızımız Mia çellist, Adam parlamakta olan rock grubunun beyni... Mia klasik müzik tutkunu, uyumsuz, fazla klasik kaldığı için kendini marslı olarak tanımlayan bir ergen... Kar tatili için çıktıkları yolda ailecek kaza geçirince hastaneye kaldırılıyorlar... Mia komaya giriyor ve filmimiz başlıyor ikili anlatımına... Ruhu bedeninden fırlayan kızımız, hastanede oradan oraya koştururken ailenin geri kalanına ne olduğunu öğreniyor bir yandan, diğer yandan da geçmişe gidiyor ve anılarını izliyoruz... Tam seyircinin çabucak seveceği ucuz bir senaryo... Zira herkes sevgi pıtırcığı, herkes pozitif... Suni bir dünyanın içindeyiz neredeyse... Sorunlu da yok, kötü de, kıskanç da... Toz pembe bir dünya...
Yaşasam mı ölsem mi kararı için kurulmuş film, iyi başlıyor aslında... Sonrasında bir türlü açılamıyor ve kısır döngüye giriyor... Bir türlü tempo kazanamayıp aksamasında da Mia’nın hayatındaki dönüm noktasının etkili olmamasının payı var... Roman için etkili olabilir ama, iş sinema olunca daha etkili bir şeyler olması gerekiyor... Çiftimiz çok sıradan, ilişkileri de çok bildik... Hele çatışmaları, onları ayırmak üzere olan şeyse neredeyse suni denecek kadar inandırıcılıktan uzak... Bir türlü vurgulanamayan, seyircinin gözünde deli gibi aşıklar yargısını oluşturamayan film bu sayede de ikinci yarısından itibaren hızla ivme kaybediyor... Haliyle Mia’nın kararını da umursamıyorsunuz... O ruhu bedene geri sokmak için daha dişe dokunur bir yaşam öyküsü lazım...
Bizi hayatta tutan şeylerin, kurduğumuz bağlar olduğu mesajı için 107 dakika boyunca çabalayan “If I Stay”, çok durağan ve afili diyaloglarını süslemeye çalışan öğretmen edasıyla sergileyen yapay bir gençlik romantizmi...
Yorum Gönder