Yaz sezonunu bir nebze de olsa hareketlendirecek dizilerle dolu Temmuz ayında 14 yeni yapım ekran macerasına başladı... Biri İngiliz işi, biri İsveç ortaklığı Amerikan ağırlıklı diziler yine her türe ve zevke hitap ederken, sinemacıların denemeleri de dikkat çekiyor... Merakla beklenen “Extant”, “Manhattan” ve “The Strain” ayın en iyileri olarak öne çıkarken, “The Honourable Woman” sağlam senaryosuyla kalitesini ortaya koyuyor... “Backpackers”, “Finding Carter” ve “Matador” ayın en kötüleri olurken, “The Lottery” ayın hayal kırıklığı... “Satisfaction” ve “You're the Worst” ise beklenenden iyi çıkarak sürpriz yapanlar... İşte Temmuz ayında başlayan 14 dizi ve bir de bonus olarak Avustralya yapımı...
Backpackers
The CW’nin internet kanalında web dizisi olarak 8 bölüm yayımlanan komedisi, ekran macerasına 10 bölümlük ilk sezonla devam ediyor… Jay Bennett’ın yaratıcısı olduğu dizinin kadrosunda Dillon Casey, Noah Reid, Meghan Heffern ve Giacomo Gianniotti yer alıyor… Evlenme arifesindeki Ryan ve Beth’in çıktıkları Avrupa seyahatinde son kez ayrı takılmaya karar vermeleriyle başlayan dizi, bu süreçte yaşadıkları maceraların ardından Ryan’ın yeniden Beth’i arama macerasına dönüşerek devam ediyor… Temmuz ortasında beklenen ilgiyi görmeyerek kötü başlangıca imza atan dizi, bunu hak edecek kadar kötü ve yavan…
Extant
Yaz sezonunun en meraklı bekleyişini yaşatan CBS ağır topu, künyesiyle heyecan yaratanlardan… Steven Spielberg’in yapımcılığında Mickey Fisher’ın yaratıcısı olduğu bilim kurgunun oyuncu kadrosu da Halle Berry, Goran Visnjic, Pierce Gagnon, Hiroyuki Sanada, Camryn Manheim, Grace Gummer ve Michael O'Neill’den oluşuyor… Yakın bir gelecekte geçen dizi uzay çağı fonunda aile dramasına soyunuyor… Uzayda tek başına 13 ay geçirdikten sonra dünyaya alışma evresindeki Molly’nin maceralarını izliyoruz… Hamile kalması imkansızken, test sonuçlarıyla şaşkına dönen Molly, bir deneyin parçası olduğunu öğreniyor… Diğer yandan kocası Dr. John da başka bir araştırmanın tam ortasında… İnsan görünümlü yapay zekalı robot çocuk prototipini oğul olarak ailenin parçası kabul etmişler… Her olayla insanlaşmasını sağlamaya çalışıyor… Molly’nin şaşırtıcı hamileliği, halüsünasyonları derken neye maruz kaldığını anlayamama, kime güveneceğini bileme halleri ve bunların ailesine yansımasını izliyoruz… Beklentilerin altında kalan ilk bölümün ardından hikayesini toparlamaya çalışan dizi, 13 bölümden oluşacak ilk sezonu kör topal sürdürecek gibi görünüyor… Sürekli kan kaybeden izlenme oranları da sonunu getirebilir… “Bizi insan yapan nedir? Makineler insan olabilir mi?” sorularına bu kadar ucuz işleyiş ve o saçma kutsal aile fonuyla cevap aramaları da hayal kırıklığı olarak bize kalıyor…
Finding Carter
MTV’nin tutturacak dizi arayışının şimdilik son halkası, öncekilerden farklı olarak daha dişe dokunur bir drama anlatmaya soyunuyor… Bir eğlencelikten fazlası olmaya çalışan dizinin yaratıcısı Emily Silver… Oyuncu kadrosu da Kathryn Prescott, Cynthia Watros, Alexis Denisof, Anna Jacoby-Heron ve Zac Pullam’dan oluşmakta… Bir anne kız öyküsü anlatan dizi, polis baskını sonrası hayatı değişen Carter’ın yaşadıklarına odaklanıyor… Annesi Lori ile hayatından memnun olan mutlu kızımız Carter, arkadaş eğlencelerinin polis baskınına uğramasından sonra 3 yaşında ailesinden kaçırıldığını öğrenir… Annesi bildiği ve çok sevdiği Lori de onu kaçıran kadındır… Öz ailesinin yanında hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan kızımız bu alışma sürecinde ergen isyankarlıklarıyla ısınamadığı ailesini bırakıp Lori’ye ulaşmaya ve yeniden onun yanına dönme girişimlerine başlar… İki bölümlük özel yayınla başlayan dizi, kanalın diğer dizilerine göre daha olgun bir dizi olarak öne çıkıyor… Konu gayet iyi, gidişat da vasatın üzerine çıkıyor ama oyuncu kadrosu neredeyse yerlerde sürünüyor…
Manhattan
WGN America’nın yeni dizisi işlediği konu ile ayın en ilgi çekici yapımı… Dönem draması, tarihe “Manhattan Projesi” olarak geçen olayları işliyor… Sam Shaw’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosu da tanıdık simalardan oluşuyor… John Benjamin Hickey, Olivia Williams, Daniel Stern, Ashley Zukerman, Rachel Brosnahan, Katja Herbers, Alexia Fast, Christopher Denham, Harry Lloyd, Michael Chernus ve Eddie Shin 13 bölümden oluşacak ilk sezonun ağır topları… 1943 yılından başlıyoruz… İkinci Dünya Savaşı zamanlarındaki nükleer araştırmalar ve silah üretimi aşamasında, New Mexico’dayız… Bolca bilim adamı ve ailelerinden oluşan yeni yeni kurulan kasaba, çölün ortasında… Yönetim de ordunun elinde… İki ayrı grubun çalışmalarının hedefinde de atom bombası yapmak var… İlk bölümde, önemseyen ikincil görünen grubu ve yeni katılan yetenekli genci anlatan öykü, ilerledikçe dallanıp budaklanacak gibi görünüyor… Şimdilik atmosfer gayet iyi, karakterler oturmuş ve izlenirlik de gayet iyi… Ayın vasatın üzerine çıkan dizilerinden biri…
Married
FX’in yeni komedisi evliliğin cinsel durgunluğunu ele alarak güldürmeye çalışanlardan… The Last Exorcism”in senaristi, en iyisi “Mail Order Wife” olan vasat komedilerin yönetmeni Andrew Gurland’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosu da Judy Greer, Nat Faxon, Jenny Slate ve Brett Gelman’dan oluşuyor… Çocuklar doğduktan sonra cinsel ilişkiyi unutan çiftten Russ beklentisini sürdürse de, Lina olmaz diyor ve ekliyor, istediğin kişiyle ilişkiye girebilir bu ihtiyacını giderebilirsin… Böylece Russ eşinden izinli yatacak kadın avına çıkıyor… Greer’i izlemek ne kadar güzelse, Faxon’ı izlemek o kadar kötü… Basit konu ve sıradan anlatımıyla güldürmekten çok uzak olan dizi, ilk bölümden kaybetmeye mahkum…
Matador
Robert Rodriguez’in kanalı El Rey’in dizi üretiminin ikinci halkası, popüler bir futbolcunun hayatına odaklanıyor… Odaklanma sebebimiz de aynı zamanda CIA ajanı da olması… Yaratıcı ekibi de göz dolduruyor… Fringe’in yaratıcısı Roberto Orci, Andrew Orci, “The Event” ve “Revenge”in yazar kadrosundan Jay Beattie ile Dan Dworkin... Oyuncu kadrosunda yer alan isimlerse Gabriel Luna, Nicky Whelan, Neil Hopkins, Alfred Molina ve Tanc Sade... Narkotik ajanının operasyonuyla açılan dizimiz Tony Bravo ile tanıştırıyor bizleri... Hızlı koştuğu için dikkati çekiyor ve CIA bir operasyon için görev teklif ediyor... L.A. Riot takımının ilk seçmelerini kazanıp, partiye davetli olman yeterli diyorlar... Yeterince motive olabilsin diye hapishanede kardeşinin çıkmasını sağlarız diyorlar... Seçmeleri geçen yıldızımız, taraftarın kendisine matador demeye başlamasıyla plan değişiyor... Bir yıllık sözleşme teklifi de dizimizin sezon boyu macerasını kesinleştirmiş oluyor... Saçma senaryosu ve mantık hatalarıyla dolu kötü ilk bölümden görünen, vasat bir avantür olmayı bile beceremediği... Ayın en kötü dizisi olmayı da sonuna kadar hakediyor...
Rush
USA Network’ün medical draması, yıldız doktorumuzun cazibesine biri katılırsa bir kaç sezon ekmeğini yeriz mantığının ürünü... Son dönemin gözde yönetmenlerinden Jonathan Levine’ın ilk tv denemesinde Tom Ellis, Sarah Habel, Odette Annable, Larenz Tate ve Rick Gonzalez kadronun başı çeken oyuncuları... Los Angeles’tayız... Zenginlere özel hizmet veren ünlü doktorumuz, peşin para karşılığında her yere koşuyor ve gerekirse gittiği yerde tek başına ameliyat yapacak kadar da donanımlı... Aynı zamanda kötü alışkanlıklara da sahip... Kimseyi yargılamadan mutlu mesut çalışırken, eski aşkıyla karşılaşması değişimin başlangıcı oluyor... Bu değişim vicdan sahibi olmasını sağlayacakmış ama ilk iki bölümde böyle bir başlangıç yok... Çok vasat ilk bölümle tipik yaz izlenceliği olduğunu haykıran dizi izlemek için hiç bir sebep vermiyor... Formüle, klişe ve sıkıcı...
Satisfaction
USA Network’ün anti-amerikan rüyasını hayli ironik şekilde anlatan dizisi, “Artık her şeyin yeterli olmadığını anladığında ne yaparsın?” sorusunun peşinde giden bir macera... Nip/Tuck’ın yazar kadrosundan Sean Jablonski’nin yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosunda başı çekenler, Matt Passmore, Stephanie Szostak, Michelle DeShon, Katherine LaNasa, Blair Redford ve Deanna Russo... Yatırım bankacısı Neil Truman’ın karısı ve kızıyla her şeye sahip olduğunu düşünürken, tüm bu maddiyatın arkasındaki bomboş maneviyatın farkına varmasıyla açılıyor dizi... Neil yeniden hissetmek istiyor... İşinden istifa edip, karısının yanına heyecanla koştuğunda bir adamla sevişirken görmesiyle işler çığrından çıkıyor... Adamın jigolo olduğunu öğrenmesi ve onda kalan telefonuna gelen çağrıları yanıtlamasıyla da diğer yan öykülerimiz de oluşuyor... Kızları da normal değil, yetenek gecesinde iki öğretmeni arasındaki yasak ilişkiye dair yazdığı şarkıyı söyleyerek bombayı patlatıyor o da... İki bölümlük özel yayınla açılışını yapan dizi, saat gibi işleyen senaryosuyla şimdilik çok iyi gidiyor... Ayın beklentilerin üzerine çıkan tek yapımı olarak da sivrilmiş durumda... 10 bölümlük ilk sezonu için umut veriyor...
The Divide
WE tv’nin hukuk draması, adalet üzerine kafa yoranlardan... “P.S. I Love You” ve “Beautiful Creatures” filmlerinin yönetmeni Richard LaGravenese ile usta aktör Tony Goldwyn’in yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosunda Marin Ireland, Paul Schneider, Damon Gupton, Nia Long, Clarke Peters, Chris Bauer, Joe Anderson ve Adam Rothenberg başı çekiyor... İki cambazın bir ipte oynayıp oynamayacağını göreceğimiz dizi, savcı ile sosyal hizmet görevlisine odaklanıyor... İkilimizin adalet sistemi içindeki keşifleri ve sorgulamaları... İlk sezonu sekiz bölümden oluşacak diziyi hiç ilgimi çekmediği için izlemedim...
The Honourable Woman
Ayın en sağlam senaryoya sahip dizisinin BBC Two’dan gelmesi sanırım kimse için sürpriz olmaz... Sekiz bölümlük ajan geriliminin yaratıcısı “The Shadow Line” ile tanıdığımız Hugo Blick... Maggie Gyllenhaal’ın başını çektiği oyuncu kadrosunda Stephen Rea, Lindsay Duncan, Andrew Buchan, Katherine Parkinson, Lubna Azabal, Janet McTeer, Tobias Menzies, Eve Best, Yigal Naor ve Genevieve O'Reilly yer alıyor... İki kardeşle tanışıyoruz... Babaları gözlerinin önünde öldürülen kardeşler, babalarının şirketini günümüzün en önemli markalarından biri haline getirmiş... Nessa ve Ephra artık İsrail ile Batı Şeria arasındaki işleriyle ne kadar mutlu olsa da, istim üstündeler... Nessa’nın konuşmasıyla gövde gösterisi yaptığı şirket gecesi her şeyin başlangıcı... Açtıkları ihaleyi kazanan ismin öldürülmesi, Ephra’nın dadısının çocuğunun kaçırılması ve MI6’nın kardeşlerin peşine düşmesi... İyi oyunculuklar ve senaryosuyla her bölüm daha da iyi olan dizinin, tipik İngiliz dizisi temposuzluğu dışında bir eksiği bulunmuyor...
The Lottery
Lifetime’ın alıştığımız dizi formunun dışına taştığı örneği, insan neslinin sonunu getiren post-apokaliptik deneme olmasıyla ilgi çekici... “Children of Men”in senaristlerinden Timothy J. Sexton’un yaratıcısı olduğu dizi, köklerini de filmden alıyor... Marley Shelton, Michael Graziadei, David Alpay, Athena Karkanis, Yul Vazquez, Shelley Conn, Martin Donovan ve Lesley-Ann Brandt’den oluşan oyuncu kadrosuyla 10 bölümlük ilk sezonuna yanlış kanalda başlamış gibi görünüyor... 2025 yılındayız, son bebeğin doğumunun üzerinden yıllar geçmiş... İnsanlığın kısırlaşma sorunu başlamış, neslin sonu geliyor... Yetenekli doktorumuz Dr. Alison Lennon ve ekibinin imkansızı başarıp 100 embriyoyu döllemesi de her şeyin başlangıcı... Denekler için loto düzenlemesine karar veriliyor ama embriyo demek güç demek... Doktorumuzun kontrolüne bırakılabilecek kadar basit bir konu değil bu... Devletin laboratuvara el koyup, emeklerine teşekkür etmesinin ardından güç savaşlarında ortalık karışıyor... Pek umut vermeyen vasat ilk bölümle beklentilerin altında kalan dizi, yavan atmosferi ve popcorn havasıyla düşünülenden uzakta seyrediyor... Sezonu yarılayıp ne olduğunu görene kadar ilişmemekte fayda var...
The Strain
FX’in korku gerilimleri sevmesinin son yansıması iki önemli ismin yarattıkları üçlemenin uyarlaması vampir draması... Ayın yıldızı olarak başlamasında ne yapsın... Chuck Hogan ve Guillermo del Toro’nun yaratıcısı oldukları dizinin oyuncu kadrosunda Corey Stoll, David Bradley, Kevin Durand, Mía Maestro, Jonathan Hyde, Richard Sammel, Sean Astin, Jack Kesy, Natalie Brown, Miguel Gomez ve Ben Hyland yer alıyor... Vampirleri daha önce görmediğiniz şekilde sunuyoruz diyerek izleyiciye gaz veren dizinin ilk bölümü, Del Toro’nun yönetiminde film tadında muhteşem bir başlangıç yaparak beklentilerin çok üzerine çıktı... New York’a iniş yapmak üzere olan bir uçağın kontak kapatıp neredeyse sessizce inmesi üzerine olaylar gelişiyor... Tüm yolcuların ölü olduğunun anlaşılmasıyla devreye Hastalık Kontrol Merkezi giriyor... Tuhaflıkların sebebini araştırırken, dört yolcunun yaşadığın anlıyorlar ve bu karantinanın arasında, uçaktaki gizemli bir kutu dikkat çekiyor... İçi toprak dolu antika dev kutuyla gelen her neyse tüm bu olayları tetikliyor... Böyle başlayan olay dizisinde durmak yok, ilk beş bölümden görünen saat gibi işleyen senaryosuyla yaz sezonunun en iyisi olmaya doğru emin adımlara gitmesi...
Welcome To Sweden
NBC’nin İsveç Kanalı TV4 ile giriştiği ortak proje, Mart ile Mayıs arasında 10 bölümlük ilk sezonunu devirip ikinci sezon siparişini aldıktan sonra Amerikan izleyicisinin karşısında... Greg Poehler’in yaratıcısı olduğu dizi bir Amerikalının İsveç’te başına gelenlerden güldürü çıkarmaya çalışıyor... Başrolü de üstlenen Poehler’e, Josephine Bornebusch, Lena Olin, Claes Månsson eşlik ediyor... Amy Poehler ve Aubrey Plaza da dizinin süpriz isimleri... Çalıştığı işten ayrılan ve sevgilisinin yanına İsveç’e taşınan Bruce Evans’ın farklı kültüre alışmaya çalışmasını izliyoruz... İki tarafında birbirini nasıl yanlış algıladığını, bildiklerinin kağıttan kale olduğunu görmeleriyle oluşan komik olaylar da dizinin ilerleyişini oluşturuyor... Sezonun genel gidişatıyla ilgili fikir vermesi bakımından iyi ilk bölümle açılan dizi, bu sayede kimseyi oyalamıyor... Seveni devam edecek, sevmeyeni ısrar etmeyecek... Bence çok basit bir komedi...
You're the Worst
FX’in cinsellik dozlu komedisi, ilişkiye kendince bakmaya çalışanlardan... “Weeds”in senaristlerinden ve üç sezonu deviren “Film Pigs”in oyuncu/senaristi Stephen Falk’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosunda Chris Geere, Aya Cash, Desmin Borges, Kether Donohue ve Ginger Gonzaga yer alıyor... Farklı bir çiftle tanışıyoruz... İki nev-i şahsına münhasır karakter Gretchen ve Jimmy’nin tanışıp sevgili olmalarıyla başlayan süreci izliyoruz... Aslında ikisi de ilişkiyi sadece sex olarak görmekle, duygusal bağla güçlenmesi istekleri arasında gezinirken karakterlerinden pek ödün vermiyorlar... Onlar farketmemiş olsa da tencere-kapak olduklarını anlıyoruz... Gayet iyi ilk bölümle farklı karakterlerini çok çabuk tanıtarak sevdiren dizinin gidişatı şimdilik çok iyi... Sıcak, sempatik ve samimi görünüyor...
Bonus:
Old School
Avustralya kanalı ABC1’in suç komedisi 23 Mayıs – 11 Temmuz arasında sekiz bölümle ilk sezonunu tamamladı... Bizde pek değinen olmadı, çok seyirci de bulamadı ama iki oyuncusuyla dikkatleri çekiyor... Paul Oliver ve Steve Wright’ın yaratıcısı oldukları dizinin başrollerinde ülkesinin iki önemli ismi Bryan Brown ile Sam Neill yer alıyor... İkiliye Sarah Peirse, Hanna Mangan-Lawrence, Mark Coles Smith, Malcolm Kennard, Harry Greenwood ve Kate Box eşlik ediyor... Polis Ted McCabe’in bir hırsızlık olayını takibiyle açılan dizimiz, tam suçüstü yapacakken işlerin istendiği gitmeyip sadece Lennie Cahill’in yakalanmasıyla sonuçlanan başarısızlıkla açılıyor... Bu önemli soygunun üzerinden yıllar geçse de ekibin sağ kalanları yakalanamamış ve para da ortada yok... Cahill’in hapishaneden çıkışıyla olaylar yeniden hareketleniyor, para peşindeki hırsızımızı McCabe kurtarınca ikili olarak çalışmaya ve suçluyu aramaya başlıyorlar... Çok klişe konusuna rağmen iki usta oyuncunun karşılıklı atışmalarıyla eğlence sunan dizi, vasatı aşan boş vakitleri değerlendirebilecek bir seyirlik...
Yorum Gönder