Meir Zarchi’nin 1978 yapımı “Day of the Woman” filminin, büyük beğeni toplayan 2010 versiyonunun devamı niteliğinde olan “I Spit In Your Grave 2”, “Mezarına Tüküreceğim 2” adıyla 4 Temmuz’da gösterime giriyor...
Kült filmin yeniden çevrimi, daha soft versiyon sunmasına rağmen yeni nesile kendini sevdirmeyi başarabilmişti... Üç yıl sonra gelen devam filminde de yönetmen değişmemiş... Steven R. Monroe yeniden koltukta... Ağırlıklı olarak tv filmleri çeken Monroe hız kesmeden iki film arasında altı filme imza atarak üretkenliğini de sürdürüyor... Nicelikte olsa da nitelikte aynı üretkenliği gösteremediğini de ekleyelim... İlk filmin senaryosunu da kotaran Monroe, bu kez sadece yönetmekle yetinmiş... “Saw IV” ve “Chain Letter”ın senaristlerinden Thomas Fenton ve ilk filmin prodüktörlerinden Neil Elman yeniden çevrim mantığının hayli uzağına düşen senaryonun altında imzası olan isimler... Jemma Dallender, Joe Absolom, Yavor Baharoff, Aleksandar Aleksiev ve Mary Stockley’nin başını çektiği oyuncu kadrosu da birbirine denk isimlerden oluşuyor...
New York City’ye henüz yerleşmiş ve diğer pek çok kadın gibi yaşamını modellikle sürdürmeye çalışan, doğal güzel Katie’nin yaşamının izini sürmektedir. Ne yazık ki, yaşadığı küçük orta-batı kasabasındaki alışveriş merkezlerinde ilgi gören fotoğrafları, büyük şehirde bir şey ifade etmemektedir. Meteliksiz ve ciddi anlamda portfolyosunu geliştirmeye ihtiyaç duyar haldeki Katie, işyerindeki panoya asılmış, üzerinde bedava fotoğraf çekimi yazılı bir ilanı koparıp alır. Fakat kariyerini geliştirmek adına gösterdiği bu masum teşebbüs birdenbire Ivan, Nicola ve Georgy’nin ellerinde akla hayale gelmez bir kâbusa dönüşür. Basit bir fotoğraf çekimiyle başlayan olaylar kısa sürede, bildiği her şeyden ve herkesten koparıldığı bir kaçırma, tecavüz ve işkence ağına doğru yol alır ve bu sadece bir başlangıçtır!
Prömiyerini geçtiğimiz yıl Film4 FrightFest’te yapan film, sadece bir salonda şans bulabildiği gösterimini de 441 dolarlık hasılatla tamamlamış... Dünyada dvd pazarında çoktan eskimiş olmasına rağmen, 19 Haziran’da Japonya’da gösterime girdikten sonra dağıtımcılarımız sayesinde kendine ikinci bir ülke bulmuş durumda... Monroe’nun kendine has stil denemeleriyle öne çıkmaya çalışması ve az imkanla oyuncularından iyi performanslar alması dışında herhangi bir albenisi olmayan film, sıradan fragmanıyla da buram buram klişe koktuğunu ve bildik bir öykü anlattığını gösteriyor... Türün izlemezse çatlayacak derecede fanatiği olanlar dışındakiler için zaman kaybı...
Yorum Gönder