Yaşayan en büyük yönetmenlerden Bernardo Bertolucci, sağlık problemleri nedeniyle sinemaya uzun bir süre ara vermişti. En son Düşler, Tutkular ve Suçlar (The Dreamers) ile karşımıza çıkan yönetmen, yaklaşık on yıllık bir aradan sonra Niccolò Ammaniti’nin kısa ve vurucu çoksatar romanı Ben ve Sen’in (Io e te) uyarlamasıyla sinemaya yeniden merhaba diyor.
Ben ve Sen, Roma’da yaşayan orta-sınıfa mensup Lorenzo’nun, (Jacopo Olmo Antinori) parçalanmış ailesine kayak tatili yalanını uydurup yaşadığı apartmanın bodrum katında kurduğu evrene kaçışı ve bu kaçışın nasıl dış etkenler tarafından bozguna uğratıldığı etrafında dönüyor. Bu bir tek mekan filmi değil, ama hikayenin büyük çoğunluğu neredeyse bodrumda geçiyor. Haliyle oldukça klostrofobik bir film Ben ve Sen. Gabriele Salvatores imzlalı bir diğer Niccolò Ammaniti uyarlaması Hiç Korkmuyorum’da (Io non ho paura) da ‘kapana kısılmış’ bir çocuğun hikayesi anlatılıyordu anımsayacağınız üzere.
Kaçış, aslında teslimiyetin de tezahürüdür bir bakıma; filmde de öyle oluyor, fakat bu teslimiyeti, dolayısıyla teslimiyetle gelen aydınlanmayı sağlayan, Lorenzo’nun üvey kızkardeşi, Z Generation’ın (Z Kuşağı) kafası ve kendi güzel üyesi Olivia (Tea Falco) olacaktır… Olivia, zaman ilerledikçe bir anne ikamesi teşkil etmeye başlıyor Lorenzo için. Lorenzo’nun kaçışının ardında saklanan gerçek de, annesinin başka bir erkek ile olan ilişkisi değil miydi zaten?
Bertolucci’nin yorumladığı Ben ve Sen’in Lorenzo’su, bana Xavier Dolan hayli renkli ama mutluluğu arayan genç karakterlerini hatırlattı. Fakat Lorenzo, Xavier Dolan’nın karakterlerinden ayrı olarak; mutluluğu pek aramıyor, mutsuzluğa saplanıp kalmış. Çıkış yoluna da ihtiyaç duymuyor gibi; bu kabulleniş belli belirsiz bir isyanı da barındırıyor içinde. Lorenzo, duyumsadığı bu isyandan haz da alıyor içten içe. Devam etmek için bir motivasyon sağlıyor bu isyan Lorenzo’ya.
Bertolucci, yüzeyde ve altmetinde akan, biraz da Niccolò Ammaniti’nin kurgusundan kaynaklı olan güçlü çatışmayı ismine yakışır bir şekilde sinema diline dönüştürmüş. Bu dönüşümü gerçekleştirirken imzasını da atmayı bilmiş tabii her kareye.
Kapanış sahnesinde, François Truffaut’un 400 Darbe’sine (Les quatre cents coups) yaptığı göndermenin de ışığında, Bertolucci’nin ‘Z Kuşağı’nın 400 Darbe’sini yapmaya soyunduğunu ve bunu ustalıkla gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz sanıyorum.
17 Mayıs 2013 tarihli Aydınlık Gazetesi nüshasında yayımlanmıştır.
Yorum Gönder