Kerem Akça'nın 11 Haziran'da Habertürk gazetesinin internet sitesinde yer alan eleştirisinde, Özen Film'in dağıtımcısı olduğu Geceler Bizim (Wir Sind Die Nacht - We Are The Night) için orjinal dili yerine dublaj kullanılması sebebiyle bu filme gitmeyin demesi, durumu korsana teşvik olarak adlandırması tarafların mahkemelerin olmasını doğurmuştu. Özen Film Akça hakkında 10 bin liralık tazminat davası açarken, davanın ne olacağı da merak edilmeye başlandı. Davanın Özen Film lehine sonuçlanması yeni tartışmaların açılmasına ve sinema eleştirmenlerinin konumlarının ne olduğu sorularına neden olacak.
Sinema Eleştirmenleri de duruma tepkilerini Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) olarak bir açıklama yaparak şöyle dile getirdi...
"Derneğimiz üyesi sinema yazarı Kerem Akça’nın 11 Haziran 2011 tarihinde HaberTürk gazetesinin internet sitesinde de yer alan “Bu filme gitmeyin” başlıklı yazısı, filmin dağıtımcı şirketi Özen Film tarafından, toplam 10 bin liralık maddi ve manevi tazminat talebiyle dava konusu edilmiştir.
Kerem Akça yazısında, Almanya yapımı, orijinal dili Almanca olan ve Mayıs 2011’de ABD’de bile İngilizce altyazılı olarak Almanca gösterilen “Wir sind die Nicht” (Geceler Bizim) filminin Türkiye gösterimin İngilizce dublajla yapılmasını eleştirmiş, sinema sanatının temel gereklerine aykırı düşen bu durumun gerçek sinemaseverleri salonlardan uzaklaştıracağını ve dolaylı olarak “korsan film” piyasasını teşvik edeceğini ifade etmiştir.
Dava konusu olan yazı ve yazar hakkında kamuoyunu yönlendirmek gibi bir amacımız bulunmamakla birlikte, üyemizin yazısının eleştiri hakkının sınırları içinde kaldığına, hakaret içeren herhangi bir ifade ve hakaret kastı barındırmadığına inanıyoruz.
SİYAD Yönetim Kurulu olarak, Türkiye’nin ifade ve basın özgürlüğü açısından, evrensel ölçüler dikkate alındığında her geçen gün daha da karamsar bir tablo çizdiği günümüzde, sinema camiamızın köklü kurumlarından, sinema yazarlarıyla her zaman dostluk ilişkileri kurmuş olan Özen Film’in kararını gözden geçirmesini ve davayı geri çekmesini diliyoruz."
Peki açıklama yeterli mi, bu nasıl bir davadır diye düşünmemek elde değil. Siyad'ın açıklamasının yine resmi kaldığı ve pekte yeterli olmadığı ortada. Neticede sinema eleştirmeninin görevleri filmler hakkında nesnel görüşlerini yazmak değil bu ülkede. Dağıtım şirketleriyle iyi geçinmek şart. Çünkü basın gösterimlerine gitmek lazım... Gösterime giren her filme bilet alıp girmek çok tuzlu olur zira... Gidilip de beğenilmeyen filmlere de bir yere kadar eleştiri yazmak lazım... Çünkü aynı sorunlarla karşılaşmak olası…
Sinema eleştirmeni festivaller söz konusu olduğunda da aynı şekilde sadece övgüler düzmek zorunda… Aksaklıkları, sorunları dile getirirse mimlenip, önümüzdeki sene davet edilmez çünkü… Festivalde film izlemek yerine, gelen konuklarla röportaj yapmak daha iyi… Akarı yok, kokarı yok çünkü… Dolayısıyla sinema eleştirmeni olmak demek, içinden geçenleri, içinden söylemek demek… İş yazmaya gelince susmak demek. Bir yazarsan bak neler oluyor, dava ediliyorsun diyerek üstüne de gelinince ne yapsın yazar… Dublajı dolayısıyla değil de her bakımdan kötü bir film bu deyip, kötü bir eleştiri yazsa ne olur siz düşünün…
Bu yüzden daha önce de tekrarladığım gibi, basılı yayın yapan, bir kuruma bağlı olan sinema dergilerinden ve yayınlarından, yazarlarından uzak durun… Fikir edinmek istiyorsanız bağımsız sinema dergilerine, online dergilere, bloglara göz atın… Kendinize yakın satırları bulacağınız yerler oralardır… Deşifre edilmemek için sözlerini sakınan, yutkunan yerler değil…
Yorum Gönder