İnternetten film indirenlerin yaklaşık bir sene önce izlediği, korsan dvd satanların artık eski film gözüyle baktığı “Timber Falls” nihayet gösterimde. Aslında yaz vizyonunda gösterime girse şu anki gibi garip bir durum oluşmayacaktı. Korku filmlerinin en kötüsünün bile kemik izleyicisi bulunmakta. Ama bu durumu gözeterek vizyona girecek filmin bu tür korsan piyasada ulaşılabilir olması konusunda küçük de olsa bir bilgi sahibi olunması gerekiyor artık. Korsan piyasada bugün itibariyle eskimiş sayılan bir filmin, yeni sezon arifesinde gösterime girmesi de hayli ilginç bir durum oluyor bu yüzden.
1995’de Sam Raimi’nin enteresan westerni “Hızlı ve Ölü” ile asistan olarak sinemaya adım atan Tony Giglio’nun imzasını taşıyan film, vizyona girmekten çok dvd için üretilmiş film havasında kendini bilen bir yapım aslında. Almanya ve Amerika’daki iki festivalde gösterimi yapılıp, ortalama eleştiriler aldıktan sonra Şubat ayında DVD olarak piyasaya sürülmesinden de bunu görmek mümkün. Katıldığı festivallerde aldığı herhangi bir ödül falan da yok. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın onca film dururken “Timber Falls”ın vizyona girmesi enteresan bir seçim.
Gelelim film ekibine… Yönetmen Tony Giglio’nun öyküsünü senaryolaştıran isim Daniel Kay 6 yıllık aradan sonra yazdığı ikinci senaryosuyla pek bilinen bir isim değil. Son olarak 2005’de 10 dakikalık kısa bir müzikale imza atmış, iki film yönetmiş bir isim Kay.
Yönetmen Tony Giglio ise beşinci filmiyle karşımızda. İlk filmi “Soccer Dog: The Movie” olan Giglio sürekli türler arasında gezinen genel bir sinema dilini henüz oluşturmamış bir isim. En bilinen filmi kalabalık oyuncu kadrolu “Chaos”da bir nebze de olsa suç aksiyonuna eklediği gerilimle bir parça ön plana çıkmış olan Giglio, Timber Falls söz konusu olduğunda temel çıkış noktasının Tobe Hooper’ın hala aşılamamış 1974 tarihli klasiği “The Texas Chainsaw Massacre” olduğunu belirtiyor. Dönem itibariyle şehir züppelerinin küçük kasabalarda yaşadığı gerilim türünün zirve noktası olan filmden beslenmek dışında benzeri filmlerin klişelerinden de beslenmiş olduğunu görmek için de sinema profesörü olmak gerekmiyor.
Yine de Giglio’nun filminin yüzlerce benzeri arasından sıyrılıp ön plana çıkmasının sebebi de tastamam bu. Amerikan toplumunun en belirgin farkı olan Taşralı ile Şehirli ayrımından çok iyi şekilde yararlanıyor film. Çıkış noktasını doğru seçiyor. Amerikanın Başkanını seçmeye hazırlandığı dönemde daha net görebileceğiniz ayrım Demokratlar-Cumhuriyetçiler farkı olarak özetleyebileceğimiz bir fark.
Burdan bize çok gelişmiş olarak görünse de Amerika’da halen iki farklı yaşam süregeliyor. Büyük şehirlerde yaşayan insanlar gündelik ilişkiler arayan, dinine pek bağlı olmayan tamamen özgür bir yaşam sürdürüyor. Arada bir sıkıştıklarında günah çıkarmak ve evlenmek dışında kliselere pek uğramayan yeni nesil bir yaşam sürdürüyorlar. Macera aramak üzere, eğlenmek üzere taşraya indiklerinde ise farklılıkları her yönden sırıtıyor.
Küçük kasaba insanlarının yaşamları ise hala dini yaşam gereklilikleri üzerine kurulu… Çok serbest bir yaşam sürmeden, her şeyden uzak bir şekilde konservatif bir hayat sürdürüyorlar. Amerikan taşralarında süren yaşamın merkezinde kliseler ve dini öğretiler yer alıyor. Pazar günlerini düzenli olarak klisedeki ayinlere ayıran, pederlerin gelen gidenlerin adeta yoklamasını aldığı taşra yaşamının sakinleri yaşadıkları hayatın çok uzağındaki şehirliyle karşılaştıklarında ortaya çıkan belirgin fark da korku filmlerinin merkezinde yer alan konulardan biri oluyor.
“Timber Falls”da bu yolun yolcusu oluyor. Onca korku filmleri dururken vizyona girmesinin temel sebebi de bu zaten. Genç bir çiftin aradığı macerayı taşrada bulması üzerine yaratılan gerilimde Türkçe adındaki “Cinnet” pek fazla yer almıyor. Zaten filmin adını “Cinnet” yapmak çok fazla iddalı olmuş.
Genç bir çiftin, dağda geçirdikleri bir haftasonu tatili cehennemi bir seyahate dönüşür… Kendilerini dengesiz yöre sakinlerinin gizlice planladıkları kumpasların ve garip olaylar dizisinin içinde rehin olarak bulurlar… Mike (Josh Randall) ve Sheryl (Brianna Brown) Batı Virgina’nın sarp ve kayalık dağlarında çadırlarını kurarlarken, başlarına gelebilecek en kötü şeyin böcekler olduğunu düşünürler. Karşılacakları olayların bir kabus olduğundan haberleri yoktur… Sheryl ortadan kaybolur… Mike ormanda tek başına Sheryl’ı ararken yardım edebileceğini söyleyen ürkütücü bir kadınla karşılaşır… Mike aslında en son ihtiyacı olan şeyin bu kadının yardımı olduğundan habersizdir… Korkunç bir dizi olaydan sonra Mike Sheryl’ı bir kulubenin duvarları mumlar ve haçlarla kaplı bodrum katında bir masaya bağlı olarak bulur…
Açılışını Otel başta olmak üzere benzeri kanlı vahşet filmlerden ödünç alan “Timber Falls”, yine son dönem korku klişesi olan kısa bir açılış sahnesiyle, bakın olay bu şimdi yeni kurbanlar gelecek ve aynı şeyleri yaşayacak öngörüsüyle açılıyor.
Taşralı ile Şehirli arasındaki fark ormanda sevişen çiftin kasaba gençlerince basıldığı, küçük çaplı gerilimin yaşandığı sahnede hemen ortaya çıkıyor. Taşralı gençlerin sevişen çifte yukardan bakarak, aşağılaması, onlarla oynaması filmin ana merkezi hakkında bilgi veriyor hemen… Sonrası daha vahim elbette…
Kafayı dinle bozmuş bir kadın evlenmemiş olan çiftin kasabalarında dilediğince sevişmesine tepkisini koyuyor. Zaman ilerledikçe elebaşı olduğunu görmemizin sürpriz olmadığı kadının, ekipçe çiftin üzerine gitmesi, kanlı sahnelerin olması sürpriz değil elbette. Sürpriz olan fark yaratan çifti evlenmeye zorlaması, bunun için kapalı tuttukları yerde tam teşekküllü bir düğün hazırlığı yapması, zorla evlenmelerini sağlamaya çalışması.
Tümüyle bakıldığında vasat bir film olan “Cinnet” sadece belirgin farkları görmemizi sağlayan alt metniyle aradan sıyrılabilen, kendi çapında izlenilebilirliği olan, pek ürkütmeyen ama yine de sonuna kadar izleyicide uyandırdığı merak duygusuyla sürükleyen sıradan film olarak kalıyor…
“Timber Falls”da bu yolun yolcusu oluyor. Onca korku filmleri dururken vizyona girmesinin temel sebebi de bu zaten. Genç bir çiftin aradığı macerayı taşrada bulması üzerine yaratılan gerilimde Türkçe adındaki “Cinnet” pek fazla yer almıyor. Zaten filmin adını “Cinnet” yapmak çok fazla iddalı olmuş.
Genç bir çiftin, dağda geçirdikleri bir haftasonu tatili cehennemi bir seyahate dönüşür… Kendilerini dengesiz yöre sakinlerinin gizlice planladıkları kumpasların ve garip olaylar dizisinin içinde rehin olarak bulurlar… Mike (Josh Randall) ve Sheryl (Brianna Brown) Batı Virgina’nın sarp ve kayalık dağlarında çadırlarını kurarlarken, başlarına gelebilecek en kötü şeyin böcekler olduğunu düşünürler. Karşılacakları olayların bir kabus olduğundan haberleri yoktur… Sheryl ortadan kaybolur… Mike ormanda tek başına Sheryl’ı ararken yardım edebileceğini söyleyen ürkütücü bir kadınla karşılaşır… Mike aslında en son ihtiyacı olan şeyin bu kadının yardımı olduğundan habersizdir… Korkunç bir dizi olaydan sonra Mike Sheryl’ı bir kulubenin duvarları mumlar ve haçlarla kaplı bodrum katında bir masaya bağlı olarak bulur…
Açılışını Otel başta olmak üzere benzeri kanlı vahşet filmlerden ödünç alan “Timber Falls”, yine son dönem korku klişesi olan kısa bir açılış sahnesiyle, bakın olay bu şimdi yeni kurbanlar gelecek ve aynı şeyleri yaşayacak öngörüsüyle açılıyor.
Taşralı ile Şehirli arasındaki fark ormanda sevişen çiftin kasaba gençlerince basıldığı, küçük çaplı gerilimin yaşandığı sahnede hemen ortaya çıkıyor. Taşralı gençlerin sevişen çifte yukardan bakarak, aşağılaması, onlarla oynaması filmin ana merkezi hakkında bilgi veriyor hemen… Sonrası daha vahim elbette…
Kafayı dinle bozmuş bir kadın evlenmemiş olan çiftin kasabalarında dilediğince sevişmesine tepkisini koyuyor. Zaman ilerledikçe elebaşı olduğunu görmemizin sürpriz olmadığı kadının, ekipçe çiftin üzerine gitmesi, kanlı sahnelerin olması sürpriz değil elbette. Sürpriz olan fark yaratan çifti evlenmeye zorlaması, bunun için kapalı tuttukları yerde tam teşekküllü bir düğün hazırlığı yapması, zorla evlenmelerini sağlamaya çalışması.
Tümüyle bakıldığında vasat bir film olan “Cinnet” sadece belirgin farkları görmemizi sağlayan alt metniyle aradan sıyrılabilen, kendi çapında izlenilebilirliği olan, pek ürkütmeyen ama yine de sonuna kadar izleyicide uyandırdığı merak duygusuyla sürükleyen sıradan film olarak kalıyor…
Yorum Gönder