Yıl 1996, yer Alternatif Radyo… Yaşlar 20, içimizde
rock, tüm gün özgün müzik çalan bir radyoda her Çarşamba olduğu gibi yayın
masasındaki elemanın deyimiyle iki saati kafa şişiren şarkılarla katlediyorduk
yine… Lithium adını verdiğimiz programı dinleyen bir tek biziz sanıyorduk, on
iki hafta geçmiş ama sürekli tekrarladığımız telefon numarasını çeviren tek
kişi olmamıştı… Patronun dediğine göre hiç susmayan telefonlar, bizim programda
dinlenmeye çekiliyordu. Hazırladığımız şarkıları çalarken, arada konuşacak
mecalimizde bizi terkeder gibiydi artık… Yayın ortasında kapı açılmasıyla
irkildik önce, telefon var bağlayın hemen, alın yayına sözleriyle tanıştık,
şaşkınlığımızdan toparlandık yerimizde… Neredeyse ayağa kalkacaktık
şaşkınlıktan… İnce bir merhabanın ardından, programa övgüler yağdıran kızın
istek parçam var demesiyle iyice sevindik… Ama Tolga yapıştırdı hemen lafı, “Haluk
Levent falan isteyeceksen çalmayız..” “Hayır, Kesmeşeker istiyorum ben,
değiştim’i çalın bana” cevabı bizi mest etmeye yetmişti… Yeni çıkan albümden
şarkı istiyordu dinleyici, varım demişti bize… Tolga’ya dönüp “Bak yalnız
değiliz lan” diye haykırmıştım sevinçten… Kesmeşeker, Değiştim ben sevgilim
diyordu ama bizde değişmiştik… Radyoculuk dönemi deyince aklıma her zaman
gelmesiyle, o dönemi anlamlandıran gruptur benim için Kesmeşeker, Tut Beni
Düşmeden demişti grup ama, programımızı düşmeden tutmuştu… Mersin’de küçük bir
radyoda, sıradan bir Çarşamba akşamını değiştiren bir şarkıydı değiştim… Zaman
ilerledi, kadıköy sefalarında soundunu duyduğumuz yerleri gezdik, sese görüntü
ekledik, şanslıydık konserlerini de izledik… “Senin seksenlerin doksanların ne
oldu? / Şeytan aldı götürdü” diyorlar ama bizimki kayıp değildi işte, kendileri gelip bulmuştu… Buluyorduk
sesimizi bir şekilde…
Yeniden yalnızları oynamaya başladık daha sonra... Sesimiz çok
çıkıyor sanıyorduk belki de… Elimize “Kum” bırakıp gitmişti kesmeşeker… Yedi
yıl sonra dönmeleriyle, kavuştuğumuz 11 şarkıyla, bir kez daha yalnız değiliz
işte dedirtiyor Cenk Taner ve arkadaşları…
Sıcaklık, kurak, dönmeyen atlar derken tezatlar kitabı’na
gelince eski dosta kavuşma sevinci de geliyor… Geçmişi yadeden albüm, bolca
geriye götürüyor ki, özlediğimize değmiş bir albüm bu… Hep dediğim gibi,
kulakta nefis eriyor bu kesmeşeker… Tek tek şarkı şarkı değerlendirmeye
girişemiyorum, grubun dinleyicileri ne demek istediğimi anlayacaktır zaten…
Geri kalanlar tanışmak için fazla beklemesin… Cenk Taner ve arkadaşlarını ceza
sahasında Metin Kurt gibi yalnız bırakmamak lazım…
“Kim Sessizse O Ağlasın” diyorlar hazır, aman sessiz
kalıp ne siz ağlayın, ne biz demeli gruba… Bunu saymaz devamını da bekleriz şeker
adamlar... Biliyoruz yalnız değiliz... Biliyoruz bir gün nöbeti tutulmayacak
sessizliğin… O güne kadar ne kadar şarkı duyarsak o kadar iyi…
Yazıyı okuyunce kendimden de birşeyler buluyorsam o yazı KESMEŞEKER'e aittir... Tebrikler.
YanıtlaSilSevgiler..
Abdullah....
Güzel özetlemişsiniz; Kesmeşeker ve Cenk Taner gençliğimize ortak oldu sözleriyle melodileriyle; yaşadıklarımızı, derdimizi en özlü haliyle anlattılar. Uçsuz bucaksız azınlık, yalnız değil elbet.
YanıtlaSilDoğrı sözlere ne denir?
YanıtlaSilEvet, "kulakta nefis eriyor bu kesmeşeker". Yavaşça kana karıştıkça mutluluk hormonlarımızı depreştirecek; dinledikçe sevdirecek kendini daha da.
YanıtlaSileski bir dostu yeniden görmek gibi,dinlerken gözlerim doluyor.
YanıtlaSil