♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

A Family Affair: Mutluluktan Zarar Gelmez


Kadın oyunculara yönelik taciz skandallarının ortaya çıkmasıyla başlayan ve #metoo hareketiyle ile tüm dünyayı saran süreç Hollywood’un kadınları hatırlamasını sağlamış durumda. Çoğunlukla korku filmlerinde en son hayatta kalan ve biyografilerde hayranlık uyandıran karakterlerden ibaret olan kadınlar hep genç ve güzel olmak zorundaydı. Hareket sonrası oluşan rüzgârdan nemalanmak isteyen yapımcıların hedefinde şu sıralar orta yaş kadını var. Çocuklu dul kadınların hayata yeniden atılmasını, kendine yeniden zaman ayırmasını, artık kendisini daha fazla düşünmesini işleyen filmler ardı ardına gelmeye başladı. Mayıs ayında Amazon’da vizyona giren “The Idea of You”nun hemen ardından hemen hemen benzer konulu “A Family Affair”in gelişini başka neye yorayım bilemedim. Küçük değişikliklerle karbon kopyası olan film “Bir Aile Meselesi” adıyla 28 Haziran’da Netflix’te izleyiciyle buluştu.

Senaryosunu adını ilk işinde olan bir kadın Carrie Solomon’un kotardığı filmin yönetmen koltuğunda Richard LaGravenese oturuyor. Setlere on yıl sonra geri dönüş yapan LaGravenese, özellikle doksanlı yıllara damga vurmuş bir usta. 1991 yapımı “The Fisher King / Balıkçı Kral”ın senaryosuyla büyük çıkış yaptıktan sonrasını da iyi getirerek o dönemin aranan isimlerinden olmuştu. “The Bridges of Madison County” ve “The Mirror Has Two Faces”in senaryolarına da imza attıktan sonra ilk yönetmenlik denemesine de 1998’de “Living Out Loud” ile soyunmuştu. “Beloved”, “Water for Elephants”, “Freedom Writers” ve “P.S. I Love You”dan sonra yolu popüler bir romana da denk düşmüştü. “Beautiful Creatures” ile kendi evreninden uzaklaşarak beklenenin altında kalınca “Behind the Candelabra” ile durumu toparlamıştı. Ne olduysa ondan sonra oldu diyebiliriz. 2014 yılında dört yapıma imza attı. İlk ve tek dizisi “The Divide”, Coen biradelerle birlikte yazdığı “Unbroken”, yeniden çevrim için “Dangerous Liaisons” senaryoları ve yazıp yönettiği “The Last Five Years” ile başlayan düşüşün devamı da 2016’da “The Comedian” ile gelmişti. Uzun aranın ardından tam da kendisine göre bir filmle dönmüş. Bir Netflix yapımı için doğru tercih olduğuna şüphe yok. Zira gişe riski olmadan kaldırılabilecek bir yük artık platform işleri. Öte yandan bu oyuncu kadrosuna da böyle bir isim yakışırdı zaten. Nicole Kidman, Zac Efron, Joey King, Kathy Bates ve Liza Koshy’den oluşan beşli hayli sağlam. 

Konuyu Netflix’ten alalım: “İdare etmesi zor ve sizi ciddiye almayan bir film yıldızının asistanı olmaktan daha kötü ne mi olabilir? Kendisinin annenize âşık olduğunu öğrenmek!” Kısaca özetlenen bu konuyu açmanın çok da anlamı yok esasen. Bir film yıldızı var karşımızda. Aksiyon filmleriyle gündemde olan yıldız oyuncu Chris Cole fazlasıyla tuhaf bir tip. En azından özgün bir karakter yaratılmaya çalışılmış ve kısmen de başarılmış. Devam filmin senaryosunu beğenmeyen, izole yaşayan, markette rahat rahat gezemediğinden yakınan, zaman zaman buhranlı, çokça egoist ve narsist bir adam. Asistanı Zara ile ilişkisi de sürekli kavga ve kovma tehditleriyle kör topal ilerliyor. Zara’nın film sektöründen yükselme idealleri için dişini sıkmasının sonuna geldiğinde istifa etmesiyle başlıyor her şey. Chris özür dilemek üzere evine gittiğinde Zara’nın annesi Brooke ile karşılaşıyor ve çok etkileniyor. Seyirciye romantizmden önce komediyi verme anları da böylece ortaya çıkıyor. İçkinin de etkisiyle Chris ile Brooke’un yakınlaşmasının sonu Zara’nın onları yatakta basması oluyor. Böylece bir aile meselesi doğuyor işte.

Kocası on yıl önce ölmüş bir orta yaş kadınını konu ediniyor “A Family Affair” tüm bu karmaşa içinde. Kızını büyütmek üzere kendisini geri plana itmiş Pulitzer ödüllü başarılı bir yazarın bu beklenmedik durum karşısında afallamasını. Yaşadığı kafa karışıklığını kaynanasına danışması, kendisinden yaşça küçük bir erkekle üstelik de bir film yıldızıyla olup olamayacağına karar verme aşamalarını. Benzer durumdaki kadınlara mesaj vermeler de cabası elbette. Artık kendine vakit ayırmalısın, bunu hak ettin ve benzeri bir sürü mottoyla şekilleniyor senaryo. Zaten amaç da o. Sizi bilmem ama benim “yahu bize ne onlardan, ne yaparlarsa yapsınlar” diyesim geliyor. Bunca mesajın ortasında yaşanan bir ilişki var ve zaten her ilişki öyle ya da böyle bitmeyecek mi? Sahi, amerikalı orta yaş kadını Chris gibi bir erkek bulunca durup düşünür mü sahiden? Herkesin hayran olduğu yakışıklı bir film yıldızı size aşık olduğunu söyleyecek de siz durup düşüneceksiniz… Kim inanır… Çağ öyle bir noktaya geldi ki uğruna kocasını boşar alır adamı. Neyse ki burada dul bir kadın var. Neyse daha fazla uzatmadan geçelim… 

Ne kadar bildik olsa da her şeyi tahmin edilebilir olsa da saat gibi işleyen bir senaryosu var filmin. Karakterlerini derinleştirmeyi ihmal etmemiş. Çatışma sahneleri de gayet başarılı. King ve Kidman iyi atışıyorlar. Temposu da gayet iyi. Sarkmadan, sıkmadan akıp geçiyor 111 dakika. Eksileri yok değil elbette. Efron ile Kidman ideal bir çift değil. Hem uyumsuzlar hem de Efron çok çocuk gibi kalıyor Kidman’ın yanında. Anne ile Oğul olabilir anca. Çift olarak hiç inandırıcı durmuyorlar. Mevzu daha çok kadın karaktere “mutluluktan zarar gelmez” mesajını vermek olunca, onu da sineye çekip basabilirseniz oynat tuşuna geçireceğiniz süreden pişman olmazsınız. Her orta yaş kadını Nicole Kidman değil demeye hiç gerek yok değil mi? Yıldızlar hâlâ ulaşılmaz demeye de…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template