Açılışla birlikte klasik bir Ben Stiller profili görüyoruz. Sevgilisi elinden alınmış, tam bir “looser”… Davetli olduğu düğünde, -ki evet elbette eski sevgilisinin düğünü- bekarların arasında oturması istendiğinde ortaya çıkan manzaranın üzerine tüm film boyunca gidiliyor. Farrelly’ler eşcinsellere sataşarak başlıyor, cinsel birleşmelerle dalga geçiyor ve her zamanki gibi bu konuda öz denetim uygulamıyorlar.
Artık kendi imzaları sayılan bel altı esprileriyle eğlendirmeyen film, tipik “Along Came Polly” öyküsüne doğru ilerliyor. Aşkını çıktığı balayı sırasında kaybeden bir adamın öyküsünü anlatan filme benzer şekilde, yine kaybeden adam balayında öyküsü. Bu haliyle son derece bilindik olan öyküye birde bolca cinsel espri ekleyin ama güldürmeyen tarzından.
Başkarakterimiz babası ve arkadaşlarının ısrarlarına dayanamayarak başladığı ilişkisini, kaybetme korkusuyla evlilikle sonlandırıyor. Elinden kaçırmadan evlendiği sevgilisi ile çıktığı balayında daha ilk dakikalardan itibaren bambaşka bir kadın buluyor yanında. Güzel ve çekici kadının, kafaca boş olduğunun altı her sahnede çiziliyor.
Çiftin ilk cinsel ilişkisi ile de gelinin alışılmadık biri olduğunun altı çizilmiş oluyor. Sonrası bildik hikaye, balayında karısının rahatsızlığı nedeniyle yalnız kalan adamın yaralarını saracak biri çıkıyor, kaderin cilvesine bakın çift olarak da uygun düşüyorlar. Sonra her şey ortaya çıkıyor, sırlar ortaya dökülüyor. Farrelly biraderler öyküye sürekli cinsel espri sosu katarak özgünleştirmeye, güldürmeye çalışsalar da nafile, ortada kocaman bir boşluk mevcut.
Eklenen yan karakterlerinde tek amacı cinsel espri üretimine katkıda bulunmak olunca elle tutulur bir şey kalmıyor. En garip bölümse her şeyin açıklandığı, sırların açıldığı sahne sonrası ana karakterimizin yaşadığı durum. Sınırı geçmek zorunda olan çaresiz insanlarla da dalgasını geçerek, her şeyi iyice saçma sapan bir yöne kaydıran yönetmen kardeşler, bildik sonları ile kötü bir öykü yaratarak yeni bir “There is something about Mary” yaratamamanın sancısını çekiyorlar.
Artık kendi imzaları sayılan bel altı esprileriyle eğlendirmeyen film, tipik “Along Came Polly” öyküsüne doğru ilerliyor. Aşkını çıktığı balayı sırasında kaybeden bir adamın öyküsünü anlatan filme benzer şekilde, yine kaybeden adam balayında öyküsü. Bu haliyle son derece bilindik olan öyküye birde bolca cinsel espri ekleyin ama güldürmeyen tarzından.
Başkarakterimiz babası ve arkadaşlarının ısrarlarına dayanamayarak başladığı ilişkisini, kaybetme korkusuyla evlilikle sonlandırıyor. Elinden kaçırmadan evlendiği sevgilisi ile çıktığı balayında daha ilk dakikalardan itibaren bambaşka bir kadın buluyor yanında. Güzel ve çekici kadının, kafaca boş olduğunun altı her sahnede çiziliyor.
Çiftin ilk cinsel ilişkisi ile de gelinin alışılmadık biri olduğunun altı çizilmiş oluyor. Sonrası bildik hikaye, balayında karısının rahatsızlığı nedeniyle yalnız kalan adamın yaralarını saracak biri çıkıyor, kaderin cilvesine bakın çift olarak da uygun düşüyorlar. Sonra her şey ortaya çıkıyor, sırlar ortaya dökülüyor. Farrelly biraderler öyküye sürekli cinsel espri sosu katarak özgünleştirmeye, güldürmeye çalışsalar da nafile, ortada kocaman bir boşluk mevcut.
Eklenen yan karakterlerinde tek amacı cinsel espri üretimine katkıda bulunmak olunca elle tutulur bir şey kalmıyor. En garip bölümse her şeyin açıklandığı, sırların açıldığı sahne sonrası ana karakterimizin yaşadığı durum. Sınırı geçmek zorunda olan çaresiz insanlarla da dalgasını geçerek, her şeyi iyice saçma sapan bir yöne kaydıran yönetmen kardeşler, bildik sonları ile kötü bir öykü yaratarak yeni bir “There is something about Mary” yaratamamanın sancısını çekiyorlar.
Yorum Gönder