♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Sous la Seine: Evrimin Dişleri


Denizlerde sakin sakin yüzen, eğlenen hatta Jules Verne etkisiyle deniz altında keşif hayalleri bile kuran insanoğlunun fikrinin değişmesi bir romana ve ondan uyarlanan filme bakıyormuş desek yalan olmaz. 1974 yılında yayımlanan bir romandı her şeyi değiştiren. New York’lu bir yazar, Peter Benchley ilk romanı “Jaws” ile bir anda ilgi odağı olmuştu. Bu ilgiyi fark eden başka bir Amerikalı sayesinde dünya çapında ses getiren klasiğe dönüştü. Senaryoyu da Carl Gottlieb ile kotaran Benchley’nin eseri Steven Spielberg’in ellerinde bir fenomen yaratmakla kalmadı. Korku/gerilim türüne sürekli tekrarlanacak bir formülü de hediye etti. 1975 yılına damga vuran “Jaws” o gün bugündür adeta kılık değiştirerek karşımıza geliyor. Üzerinden geçen 49 yıla rağmen eskimiyor. Teknoloji ilerledikçe eskimeyeceği de neredeyse kesin gibi. Şimdilik son Jaws formülü Fransa’dan geldi. 5 Haziran itibariyle Netflix’te yayına giren “Sous la Seine” ya da bizdeki adıyla “Paris’in Altında” o bildik heyecanı yaşatmayı vaat ediyor.

Her şey fazlasıyla bildik olsa da iyi künye öne çıkan filmlerden Paris’in Altında. Xavier Gens ve Bérénice Bejo gibi iki önemli kozu var. İki prodüktörün, Edouard Duprey ve Sebastien Auscher fikrinden yola çıkarak geliştirilen senaryoya son noktayı koyanlar Gens, 2009’da “La horde” ile hatırı sayılır bir etki yaratan Yannick Dahan ve Maud Heywang olmuş. Yeri gelmişken Gens’e bir parantez açalım. 2000 yılında başlayan kariyerinde klipler ve kısa filmler derken “Frontière(s)” ya da bizde bilinen adıyla “Sınır(da)” ile kanlı Fransız korku furyasının başını çeken isimlerinden biri olmuş ve 2007 yılına damga vurmuştu. Aynı yıla “Hitman”i de sığdırmasının bunda payı var elbette. Sonrasını neden aynı şekilde getiremediğini bilemediğimiz yönetmenlerden biri olmasını sağlayan boş işlerden biri olarak “The Divide”, “The Crucifixion” ve “Cold Skin”i sayabiliriz. Sipariş komedi “Budapest”e kadar düşen filmografisi toparlayan ise diziler oldu. “Crossing Lines” ile ilk adımı attığı dizi evreninde “Gangs of London” ve “Mortel” ile toparlayan Gens’in formda dönüşü tasdik eden aksiyon/gerilim “Farang” ve “Lupin”in ardından Netflix’e iş yapması sürpriz olmadı. Tanıdığımız Gens var yönetmen koltuğunda kısacası. Usta aktrist Bérénice Bejo’yu böyle bir filmde görmek muhtemelen onun başının altından çıkmıştır diye düşünmemek elde değil. “Artist” ile Oscar adayı olan, Farhadi’nin “Le passé”inde hayranlıkla izlediğimiz Bejo bir gişe filminde derinliksiz bir karakteri niye canlandırsın ki başka değil mi? Ona eşlik eden Nassim Lyes’i “Farang” ile takdim eden de Gens idi zaten. Kadronun tamamlayıcıları da platform işleriyle tanıdığımız simalar: Léa Léviant, Aksel Üstün, Aurélia Petit, Marvin Dubart, Ibrahima Ba ve Anne Marivin.

Bir araştırma çalışmasıyla açılıyor film. Köpekbalıklarını inceleyen ekibin işleri ters gidiyor. Zira denizin altında olağan dışı şeyler oluyor. Alanında uzman kişilerden Sophia Assalas için kötü sonuçlanan olayın ardından soluğu Paris’te alıyoruz. Nehirde olmaması gerekenler oluyor. Bir çevre aktivisti olan Mika, Seine nehrinin derinliklerinde büyük bir köpekbalığının yüzdüğünü keşfediyor. Yolları Sophia ile kesiştiğinde şehrin kan gölüne dönmemesi için herkesi uyarmak için kolları sıvıyorlar ve olaylar gelişiyor.

Seine nehrinin üzerinde Dünya Triatlon Şampiyonasının yapılacak olması nedeniyle tüm hazırlıkların ortasında patlak veren bir kriz, uyarıları dikkate almayan bir belediye başkanı ile türün genel geçer tüm formülünü hızlıca uygulayan film, hiç hız kesmeden ilerleyerek finaline yürüme hedefinde. Bir Netflix filminden başka ne beklenir ki? Seyircisini bildiği sularda yüzdürerek avcunun içine almayı planlamış Gens. Kopacak fırtınayı da yavaş yavaş hissettirerek ilerliyor. Her şey beklendiği gibi ilerliyor, tüm klişeler ve türün en bildik sekansları birer birer gözümüzün önünden geçiyor. Şehre korku salma konusunda bulunan formül de hayli ikna edici. Darwin alıntısıyla açılan film, köpekbalıklarının hayatta kalmak için evrim geçirdiği fikrine yaslanıyor. Deniz canlısının tatlı suda yaşayabilmesinin önünü açan bu evrim fikrini tam da gereken yerde arşa çıkararak tehlikeyi de aksiyonu da gazlıyor. Gens’in hakimiyeti sayesinde mantığın dışına da çıksa beklenen her şeyi veren film 104 dakikasını hiç sarkmadan tamamlıyor.

Köpekbalığının denizde dehşet yaratmasını sevenlerdenseniz evrimin dişlerinin gereğini yapmasına izin verebilirsiniz. Ne izleyeceğinizi bilmenin rahatlığıyla güvenli sularda yüzmek gibi nihayetinde. Üstelik tutarsa devam filminin gelme ihtimali de cepte.

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template