♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Arkadaşı Suçlamak : Zaten… İnanmayacaksınız


Gerçek… Gerçek nedir? Gerçek deyince aklınıza ne geliyor? Bilgisayarın ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte artık üzerinde uzlaşılabilen, kabul edilen bir şey olmaktan çıktı gerçek. Daha kolay ulaşılabileceğinin düşünülmesiyle birlikte sorgulamadan inanılan bir şey haline geldi. Kolayca tutunabilen bir yasa oluyor kimi zaman. Çoğunlukla “öylemiş demek” deyip geçiyoruz. Ancak bizim ya da sevdiğimiz bir yakınımızın başına bir olay geldiğinde peşine düştüğümüz, kanıt aradığımız bir şey oluyor. Dünya küçüldü artık malum, dış etkenler de büyüdü. Söylentiler ve inançlar da işin içine girdiğinde gerçek ile inanılan şey arasında bir çatışma başlıyor. Kabullenmesi zor olan gerçek de tam bir kabus haline geliyor. Bu derece net bir kavramın belli faktörlerle değiştirilebilir, çoğunluğun yargılarıyla kabullenilir ya da inançlar sayesinde başka bir hakikati doğurabilmesi korkunç değil mi? Günümüzde klavyelere sarılarak yapılan linçler o hakikati değiştirdiğinde herkese mutlaka lazım olacak “masumiyet karinesi” zarar görmüyor mu? Üzerine uzun uzadıya düşünülesi bir konu bu. Tam da bu noktada sözü Koreli yazar Lee Kkoch-Nim’e bırakabiliriz. “Killing Your Friend” adlı romanında bu konuyu irdeliyor. Romanın çıkış noktasını da şöyle açıklıyor: “Roman, hakikat ve inanç üzerine bir hikâyeden oluşuyor. Sık sık hakikat üzerine kafa yorarım. Hakikat, gerçekte olduğu gibi midir, yoksa insanların olmasını istediği gibi mi şekillenir? Hikâye, işte bu noktadan yola çıktı.” 2021’de yayımlanan roman, “Arkadaşı Suçlamak” adıyla dilimize çevrildi ve Ekim 2023’te Athica etiketiyle raflarda yerini aldı.

Lisede yaşanan bir ölümün hem ardından açılan roman kurbanını tanıtırken baş şüphelisini de kaçınılmaz gerçek olarak sunuyor okuruna. Park Soin ve Ci Cuyon ile tanışıyoruz. Çok yakın arkadaşlar. Aralarındaki statü farkına rağmen iyi arkadaşlar. Yoksa değil mi? Babası öldükten sonra her şeyi kaybetmenin eşiğine gelmiş, gariban annesinin çabasıyla yaşamaya çalışan fakir bir kız Park Soin. Ci Cuyon ise tam tersine zengin ailenin popüler kızı. Bu iki benzemezin arkadaşlıklarının sonu Park Soin’in okulun atıl bölgesinde cesedinin bulunmasıyla olmuş. Katil kim diye sormaya izin vermeden yazar hızlı davranıyor ve Ci Cuyun’un baş şüpheli olduğuna inanıyoruz. Polisiye kalıplarıyla başlayan roman sonrasını da yavaş yavaş kıvama getiriyor. Kkoch-Nim’in okulda şiddet ve mobbing konusuna geçiş yapmasıyla psikolojik gerilime evriliyor roman. Hepsi çok iyi hesaplanmış, çok iyi matematiği olan bir kurguyla yazar akıcılığı da elden bırakmayınca avcunun içine aldığı okura sorgulayacak konular veriyor.

"İnsanların merak ettiği gerçek... İşte bu kadar."
Romanın en güzel yanı gerçeğin üzerine giderken çoklu anlatıcıyı kullanarak herkese söz vermesi… Okul ve okuldaki herkesle birlikte okurunu bir kafese kapatıyor adeta. Her ifade ile gerçeklerin değişebileceğini gösterirken tüm faktörlere değiniyor öte yandan. Bir yandan mahkeme sürecini, olay anını hatırlamayan Ci Cuyon’dan dinlerken sorgusundaki karışık ve her yere çekilebilecek ifadesini alıyoruz. Diğer yandaysa tv programı için yapılan görüşmeler var. Onlarda da sorular yok. Tamamen cevaplar üzerinden ilerliyor. Olayın zeminini bu sayede değiştirilebilir kılan yazar, eleştirilerini de sıralıyor. Örneğin müdür yardımcısına şöyle veriyor sözü: "Yoksul olmak eşittir iyilik, zengin olmak eşittir kötülük mü? Ölü olan iyi, yaşayan kötü mü? Eğer öyleyse burada bulunan bizler, hepimiz kötüyüz. Bakın biz işte böylece hayattayız.

İşin özünü bulandırmayayım mı? Evet, anlatmak istediğim tam olarak bu! Öz. Siz nasıl oluyor da medyayı kullanarak o özü bulandırıyorsunuz?

İkisi de benim için kıymetli öğrenciler. Tabii ki ölen zavallı çocuğa da yazık, ama yaşayan çocuğu da öldürdüğünüzde mi içiniz rahat edecek?"

Daha gerçek ortaya çıkmadan genel yargıların etkisiyle hayatların nasıl değişebileceğini örnekleyen yazar, okurunu da hakim rolüne soyunmak zorunda bırakıyor. Her söz alan suyu daha da bulandırıyor. Değer yargıları, inancı, inanmak istedikleri de kayıyor merkezinden. Neye inanacağını bilememe halini yaşıyor okur. Gerçekler ile yargılarınız çarpışıyor, ikircikli hale getiriyor sizi. Sonunda gerçek ortaya çıktığında ne olduğunun bir önemi var mı? Süreçte yaşanan gitgellerin yarattığı tahribat değil midir zaten önemli olan? İşte bunu çok iyi hissettiriyor roman.

“İnsanlar inanırsa gerçek bu olur. Hakikatin ne olduğunun bir önemi yok.”
Şüpheyi canlı tutarak gerçeğin nasıl göreceli olabileceğini vurgulayan “Arkadaşı Suçlamak”, “İnsanlar her şeyi bildiklerine inanıyorlar. Hiç de bir şey bilmiyorken." diyor. Gerçeğin insanların olmasını istediği gibi şekillenebileceğini vurguluyor, ki bu ihtimal korkunç değil mi? O kadar akıcı roman ki bir solukta bitiyor. Konuya dair söyledikleri, okurla kurduğu iletişimi, düşündürdükleri ve her bakış açısından anlatma gücüyle etkileyici bir roman. Geriye Ci Cuyon’un, toplumsal linçle üstü sürekli karalanan “masumiyet karinesi”ni düşünerek okunduğunda tokat gibi hissedilen sözü kalıyor: “Zaten… İnanmayacaksınız.”
 

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template