Online film/dizi izleme platformlarının hakimiyeti ele geçirdiği dönem düşünüldüğünde bundan en büyük faydayı sağlayanların başında İspanyolların geldiğini söylemek mümkün. Özellikle “La Casa De Papel” ile büyük sükse yapan İspanyollar oluşan bu seyirci kitlesini her konuda beslemeye devam ediyor. Netflix’teki ağırlıkları da günden güne artıyor. Bunun başlıca sebeplerinden biri ortak bir çizgi oluşturmaları. En kötü yapımlarının bile vasatı aşıyor. Sıkılmadan izlenebilen, akıp giden dakikalar sunuyorlar izleyiciye. 29 Eylül’de yayıma giren “Nowhere”in halen Netflix’in en çok izlenen filmlerinden biri olmasını, günlük ilk on listesinde olmasını buradan okuyabiliriz bana kalırsa. Zira film tek kişilik kurtulma mücadelesi hem de okyanusun ortasında ve ekstra bir özelliği yok. Daha önce izlemediğimiz bir şey değil. Benzerlerini defalarca gördük ama 109 dakika olmasına rağmen izlenmeye devam ediyor.
Katalan yönetmen Albert Pintó’nun yönettiği filmin senaryo kadrosu hayli kalabalık. Ernest Riera, Miguel Ruz, Seanne Winslow ve Teresa de Rosendo’nun kolektif üretimini kağıda döken Indiana Lista olmuş. Yakında adını daha çok duyacağımız isimlerden biri olarak gösterilen Lista’nın üç senaryosu daha yolda. Yönetmen için bir parantez açmak lazım. 2008-2015 arasını yedi kısa filmle geçiren Pintó’nun yükselişi de ilk uzun metrajıyla başlamış. 2017 yapımı tür kırması “Matar a Dios”u Caye Casas ile birlikte yöneten Pinto’nun bu iyi başlangıcın ardından 2020’de gelen ilk solosu “Malasaña 32” orta karar bir korku/gerilimdi ama başta dediğim İspanyol kartviziti sayesinde beklenenden çok ilgi görmüştü. Çok yönetmenli kolektif “Asylum: Twisted Horror and Fantasy Tales”de yer almasını da sağlayan ilgiydi bu. Sonrasıysa netflix oldu. 2021’de iki dizide motor dedi. Bir bölüm de olsa “La Casa De Papel” yönetip filmografiye ekledi. Dört bölüm “Sky Rojo” da yanında güzel duruyor tabi. Netflix faktörünü oyuncu kadrosunda da görüyoruz. Başrolde de bir netflix yıldızı var. 1993 doğumlu katalan oyuncu Anna Castillo her yıla en az üç yapım sığdıran isimlerden. Temmuz sonunda beş bölümlük romantik komedi dizisi “Un cuento perfecto” ile izlemiştik son olarak. 2016 yapımı Icíar Bollaín güzelliği “El olivo / Zeytin Ağacı” ile uluslararası yıldız mertebesine yükselen Castillo filmi sırtlanırken Tamar Novas, Tony Corvillo, Mariam Torres ve Irina Bravo da ona eşlik eden isimler olmuş.
Distopik bir gelecekteyiz. İspanya hükümeti, kaynak yetersizliği nedeniyle çocukları, hamile kadınları ve yaşlıları ortadan kaldırmayı planlamış. Hamile olan Mia, bu durumun ardından ülkeden kaçmaya karar veriyor. Eşiyle birlikte ülkeden kaçmak için insan kaçakçılarını bulup bildiğimiz prosedürleri uyguladıktan sonra kendilerini konteynerde buluyorlar. Elbette bu kaçak yolculuk umulduğu gibi olmaz ve yaşanan bir dizi karmaşanın ardından Mia kendisini okyanusun ortasında sürüklenen konteynerde tek başına bulur. Hem kendisini hem de doğmak üzere olarak kızını koruyarak kurtulma mücadelesi vermesi gerekir.
“Nowhere” hikayesini hızlıca başlatıp Mia’yı tek bırakana kadar gerekli tüm adımları atıyor. Çok derine inmesine, açıklamasına gerek yok zaten. Hepsi bildiğimiz şeyler. Önemli olan sonrasında olacaklar zaten Tek kişilik kapalı mekan gerilimini işletmek için elde çok malzeme yok. Senaryo matematiğinin iyi kurulması gerekiyor öncelikle. Ritmi iyi ayarlamak, umudu ve heyecanı korumak dışında bir şey yok. Son derece basit bir formül yeterli… Ne yazık ki bu basit formülü kurmak yerine imkânsızı zorlamaya çalışan bir senaryo var karşımızda. Basit oynamak varken zoru oynamaya çalışınca mantık sınırlarını zorladıkça gerçeklikten uzaklaşıyor. Kendini bir şekilde izletmeyi başarıyor ama her an kapatıp başka bir filme geçen seyircinin aklı orda kalmaz derecesinde bir deneyim bu. Okyanusun ortasında eski model telefonun çekme ihtimali ne kadar var? Konteynere göstermelik olarak konmuş kutuların içi niye tıka basa dolu? Bu ve benzeri soruların mantıklı bir cevabı yok elbette. Buna yeltenmiyor da zaten film. Zorlayıcı bir durum ya da bir aksilik de gelmiyor başına kızımızın. Her soruna çözüm üretmesi zaten sürpriz değil. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama özetle mantık aramadan tüketilmesi gereken bir film Nowhere.
Film izlemek için bir tuşa basmanın yeterli olduğu dönemde neyi seçeceğini çok umursamayan “amaan film olsun da ne olursa olsun” diyenler için akıp giden 109 dakika sunan Nowhere, fazlasını arayanlar için herhangi bir şey sunmuyor. Vakit öldürmekten fazlasını bekleyenler başka tuşa basıp gözü arkada kalmadan olay yerinden uzaklaşabilir.
Yorum Gönder