İlk aşk güzel şeydir. Nihayet o beklenen el tutulmuş, birlikte ilklere imza atma hissi sevindirmiştir. Ya geçmişten bir mektup yeniden ortaya çıkar da işleri değiştirse? Mevcut ilişkiyle çocukluk aşkı arasında bir seçim söz konusu olursa? 2020 yapımı gençlik filmi “To All the Boys: P.S. I Still Love You” bu soruların cevabını arıyor. Netflix’in 2018 yapımı “To All the Boys I've Loved Before”un devam filmi 12 Şubat itibariyle yayında.
Genç yetişkin kategorisi kitaplarının okurlar üzerindeki etkisi artarak sürüyor. Bu etkilerden birine sahip “To All the Boys” üçlemesi 2014 ve 2017 yılları arasında yayımlanmış ve kısa sürede fenomen haline gelerek çok satar ünvanını almış. Jenny Han’ın üçlemesi dilimize de çevrilmiş ve “Sevdiğim Tüm Erkeklere” adıyla Pegasus yayınlarının şık cildiyle okur karşısına çıkmış. Filme dönüşmesi de sürpriz değil elbette. Aslında epey basit ve klişe bir konuyu işleyen üçlemenin bu kadar sevilmesi biraz şaşırtıcı ama genç yetişkin kategorisine hakim bir okur olmayınca karşılaştırma şansımız da yok. Basit ama sevimli bir üçleme olarak özetleyim en iyisi. Türün diğer örnekleri gibi filme uyarlanmasına karar verilmesi ilk romanın fırtınalar estirmesi sırasında gerçekleşmiş. Hakları alındıktan sonra üç yıllık bekleme sürecinin ardından 2017’de kollar sıvanmış ve 17 Ağustos 2018’de izleyiciye sunulmuş. Gösterilen ilgi ve okurların beğenisi üzerine doğal olarak devam filmi gelmiş. Zaten baştan planlanan üçlemenin ikinci adımı aynı zamanda Netflix açısından da seriye dönüşen ilk filmlerden biri olma özelliğini taşıyor. Kadro aynen korunurken değişiklik sadece yönetmen koltuğunda olmuş. Senaryoyu yine Sofia Alvarez ve J. Mills Goodloe kotarmış. Susan Johnson koltuğu Michael Fimognari’ye devretmiş. Korku/gerilimlerin görüntü yönetmeni olarak tanıdığımız Fimognari ilk yönetmenlik denemesine soyunmuş. “The Haunting of Hill House” ve “Doctor Sleep”de iyi iş çıkaran yönetmen şu sıralar serinin üçüncü filminin post-prodüksiyon aşamasıyla uğraşıyor. Elbette yönetmekle kalmamış görüntü yönetmenliğini de üstlenmiş. Oyuncu kadrosu korunmuş demiştik. Lana Condor, Noah Centineo, Janel Parrish, Anna Cathcart, Trezzo Mahoro, Madeleine Arthur ve Emilija Baranac’ın başını çektiği kadro uyumlu ve birbirini iyi tamamlıyor. Condor ve Centineo yükselişteki yıldızlar olarak günden güne parlıyor. Hatta filmin izlenme sebeplerinden biri olarak gösteriliyorlar.
Gayet basit konusuyla ana karakterini sevdirerek başlayan ve genç kızın aşk ile verdiği sınavı işleyen serinin ilk filmi platonik aşklarına yazdığı mektupların saklandığı yerden çıkıp postalanmasıyla başlayan süreci anlatıyordu. Sıcak, samimi ve tempolu bir film olarak seyircinin gönlünün kazanmıştı. Beş mektup yerlerine ulaştıktan sonra aranan aşkın bulunmasıyla beklenen finali de yapmıştı. İkinci film de hemen ardından başlıyor. On altı yaşındaki sıradan lise öğrencisi Lara Jean, kendini beklemediği aşkın içinde bulmuştur. Rol yaptıkları Peter ile ilişkileri başlamıştır. İlk ilişkisinin heyecanını yaşayan Lara Jean, okulun en popüler erkeği ile birliktedir ama kaygıları da vardır. İlişki iyi gitmektedir. Hatta birbirlerine kalp kırmama sözü bile vermişlerdir. Çocukluk aşkı John Ambrose’un mektuba cevap vermesiyse huzuru kaçırır ve her şeyi değiştirir. Geçmişten gelen aşk duyguları değiştirir ve Lara Jean “bir kız aynı anda iki çocuğa aşık olabilir mi?” sorgulamasına girişir.
İlk filmin izleyicisi ve üçlemenin okuru için keyifli anlar vaat eden film, geri kalan izleyici için herhangi bir albeni taşımıyor. Öyle güzel kızlar, yakışıklı oğlanlar da yok. Defalarca işlenen konu yine işleniyor. Günümüz gençlerinden derinlemesine sorgulamalarla dolu bir film beklemek hayal olur zaten. Son derece basit bir formülle oluşturulmuş bir bütünün ikinci evresinde iki erkek arasında kalan genç bir kızı izliyoruz hepsi bu. Akılda kalıcı sahneler, diyaloglar ya da özgün herhangi bir şeye rastlamadan ilerliyor. Buna rağmen senaryo kıvrak, her şey toz pembe, herkes sempatik ve eğlence odaklı. Klişelerle bezeli işleyiş tahmin edilebilir ve isteklere uygun finalle seyircisini mutlu etmek üzere çekilmiş. Onlar da bu durumdan gayet mutlu olunca bize pek bir şey kalmıyor. 101 dakikalık süresini vasat bir romantik komedi olarak geçiren izle unut örneği sadece rom-kom olsun çamurdan olsun diyenlere hitap ediyor. Geri kalanların mutluluğu klasiklerde aramasında fayda var.
Yorum Gönder