Yönetmenlerin bazı görüntüleri gereğinden fazla
önemsemesine, her filmlerinde kullanmalarına gözlerimiz aşina. Tarantino’nun
ayak fetişi gibi belirgin imzalar izleme keyfine farklı bir heyecan katıyor.
Peki ya bu fetişler abartılırsa? Neredeyse filmin tamamı bu fetiş
görüntülerinden oluşursa? Ortaya ne çıkar sahi? Bu sorunun cevabını 2019 yapımı
Amerikan işi “She's Just a Shadow”da bulmak mümkün. Adam Sherman fetiş
görüntülerle donattığı filminde çıplaklık ve şiddeti estetize etmeye çalışıyor.
“Wristcutters: A Love Story”nin prodüktörlerinden biri
olarak tanıdığımız Adam Sherman olabildiğinde çiğ görüntülerle yetmişlerin
vahşi korkularını seven ve onlara öykünen bir yönetmen. Hem renk skalasında hem
de filmi donatan müziklerde bu atmosferi gözetiyor. 2004 yılında korku ile
komediyi harmanladığı “Dead Doll” ile ilk yönetmenlik denemesine soyunduğunda
iplerle öldürme fetişine seksi de bolca iliştirmişti. Yeni bir şey anlatmayan
bu öykünmenin kimseleri tatmin etmemesi sürpriz olmadı. O da direksiyonu
dramaya kırarak “Happiness Runs” ile çıktı izleyici karşısına 2010’da. Yine
vasatlarda seyreden bir film yapmıştı ama Beverly Hills Film Festivali jürisi
sevdi ve üç ödülle taçlandırdı. İki yıl sonra gelen “Crazy Eyes” döneme
uygundu. Partilemekten ve içmekten vazgeçmeyen bir adamın tanıştığı kız
sayesinde değişip değişmeyeceğine odaklanan filmin onca festival gezmesine
rağmen seyirciyi iten yanı sonunu getirmeyi zorlaştırıyordu. Vasatı aşamayan
bir film daha. Üç filmlik serüven şunu açıkça gösteriyordu: Sherman’ın derdi
bir şeyler anlatmak değil. Onun derdi tamamen göstermek. Aklındaki şahane
görüntülerden bir potpori yapmak. Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek olmadığı
bilinen bir gerçek ne de olsa. Bu bağlamda “She's Just a Shadow”u ciddiye alıp
uzun uzun yorumlamaya gerek yok aslında. Sherman’ın amacının ne olduğunu
bilerek izlemek gerektiğini vurgulamak yeterli olacak. Konusundan işleyişine
daha yarım saat dolmadan bu sonuca ulaşmamak da zor zaten.
She's Just a Shadow, bir fetiş filmi. Her saniyesi
çıplaklık ve şiddet içeriyor. Renk paleti de kırmızı ağırlıklı. Gerisine
neredeyse hiç gerek yok. Birkaç hikayenin kesişimini anlatıyor. Bunu anlatırken
de iç seslerden faydalanıyor. Güzel bir japon madam, gangster ve sadist bir
seri katil ana öykülerin kahramanları. Madam vasıtasıyla sürekli içki ve
uyuşturucu alemlerinin içinde kalıyor. Ekstrayı da aşan çıplaklıkla donatıyor
her sahneyi. Çırılçıplak fahişeleri neredeyse iki dakikada bir gösteriyor,
keyifle gösteriyor. Gangster sayesinde de kanların fışkırdığı şiddeti keyifle
ekliyor paletine. Suç ailesinin üçüncü ayağı da ülkeyi korkuya boğan bir seri
katil. Kaçırdığı kadınları çırılçıplak ve iple bağlanmış olarak raylarda ölüme
terk eden bir katil. Ölüm anlarını çektiği videoları da yayımlıyor. Bu üç
hikayenin kesişimini izliyoruz demek isterdim ama Sherman’ın öyküyle pek işi
yok. Her şeyin gölge olduğuna dair nutuk çekmek dışında bir derdi de yok. Ortada
bir senaryo da yok zaten. Estetize etmek istediği şey belli. Bolca çıplak kadın,
bolca kan ve şiddetten ibaret tüm dakikalar. Takip edilir bir konu yok haliyle.
Bolca karakter olsa da herhangi birini derinleştirmeyi de düşünmemiş. Arada düş
sahneleriyle simgesel denemelere soyunuyor ama o da sık tekrar yüzünden çok
etkisiz kalıyor. Hal böyle olunca kaçınılmaz olarak absürt sahnelerle arada bir
parlayan bir film ama bütünlükten çok uzak. Sherman’ın Uzakdoğu fetişi üzerinden
yaratıcılıktan uzak üstten bir bakış. Tarantino yüzünden alışılan ve sevilen o
ucuz romanlardan biri.
Amerika’da sınırlı sayıda salonda vizyona girdikten
sonra eylül sonu itibariyle internet üzerinden seyircisini arayan film, çıplaklık
ve şiddetle dolu ucuz romanları sevenlere görsel ziyafet yaşatmak için bekliyor.
Geri kalanlar ise yüz on sekiz dakikayı sabırla sayacak ya da uyuklayacak.
Yorum Gönder