♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Bohem Arkadaşlarımızla Anılarımız

76 yaşındaki babam bazen 20’li yaşlarından, hayatında yer etmiş, iz bırakmış bir anısını anlatırken, tam da heyecanla anlatırken birden durur ve derki; “pardon ya, öyle değil, ondan önce filancayla karşılaşmıştım, yok yok sonraydı galiba,  o da demişti ki, galiba daha önce demişti…” Sonra tekrar durur der ki; “yok yok, falancayla o sıra daha tanışmıyorduk.” Bu sohbetler zaman sıçramaları, kronolojik karmaşalarla böyle devam eder ama anlatıcının anlatmak, paylaşmak istediği o anılar gerçeklerden sapan birkaç takvim hatasıyla, lakin anıların bıraktığı iz ve duygu yoğunluğunun bütün gerçekliğiyle dinleyiciye sirayet eder…

Bohemian Rhapsody, kurgusuyla benim için tam da babamın anlatıları gibiydi, yaşasaydı şimdilerde 73 yaşında olacak olan Freddie’nin anlatacağı gibi veya Brian ya da Roger veyahut John’la bir çay bahçesinde oturmuş laflarken; “abi anlatsanıza tanışmanızı” dediğimde anlatacakları gibi…

“Şimdi bizim Smile diye bir grup vardı, solist bir akşam çekti gitti, Roger’la konuşurken Freddie dikildi karşımıza, burnu da kaf dağında ha, teklifinizi düşüneceğim diyor bir de, öyle başladı işte…” Sonra Freddie girere söze; “yok ya ben zaten önceden Tim’le tanışıyordum ya unuttunuz mu?” 

Bohemian Rhapsody’yi bu duyguyla izledim, bu sebepledir ki gerçekleri ne kadar yansıttığı ya da yansıtmadığı (kronolojik) büyük bir derde dönüşmedi nazarımda. Zamansal sıçramalardan, bozulan kronolojiden daha önemli bir şey vardı, Queen ruhu ile baş başa kalmak! Yoksa Mary’nin Freddie’den önce Brian ile ilişkisi olduğu “gerçeği” beni hiç ilgilendirmiyor ama aralarındaki duygu bağının gücü ve pencereden pencereye ışıkla işaretleştikleri gerçeğinin beni tebessüm ettirmesi ilgilendiriyordu. 

Queen’in kuruluşundan, grup üyelerinin başta Freddie olmak üzere müzik kariyerini, ortalama diyelim,  20-25 yıllık bir süreci hiçbir sapmaya yer vermeden filme dönüştürmek 2,5 saatle kotarılacak bir şey olmasa gerek…  Queen’e dair bütün detayları dakika dakika görmek isteyenler Freddie Mercury The Untold Story ya da Days of Our Lives veya Magic Tour belgesellerini izleyebilirler. Bohemian Rhapsody karşımızda hatıra kurgusu olarak duruyor. Seyirciyi Queen ile bir masaya oturtup anılar paylaşıyor, çünkü;  filmde Deacon’ın Queen ile çaldığı ilk konserin 1970’deymiş gibi gösterilmesi ama gerçekte 1972’ye kadar bir kaç farklı basçı ile deneme yapılması ve Deacon’ın gruba 1971’de katılmış olması gerçeğinin hikâyenin bütününde/akışında/ruhunda önemi yok. Bu bir hatırat ve bütün detayları lime lime dinlememize gerek yok… 

Gerçekte Ray Foster diye bir karakter de yokmuş, iyi, kurmaca Foster ile iğnelenen biri olmalı ve o da üzerine alınmıştır muhtemelen…

Jim Hutton ve Freddie gerçekte Freddie’nin evinde düzenlediği bir partide değil de esasında bir gece kulübünde tanışmış, iyi, film bütün süreci iki sahnede kurguladı, önemli olan aralarında kurulan ilişkinin aynı zamanda dostane cüssesiydi, film de bunu hissettirdi. 

Solo albüm meselesi, gerçekte Roger ve Brian’ın Freddie’den önce solo çalışmaları vardı, dolayısıyla Freddie filmde sanki solo albüm uğruna arkadaşlarını 2. plana atmış gibi görünüyordu vs. vs. Nitekim filmde Freddie zaten başta reddetti, belki de gerçekte arkadaşları Freddie’nin reddini bilmeden solo albüm çalışmalarına başladı, belki de filmdeki gibi Freddie önce reddetti sonra kabul etti, belki de gerçekte öyle değildi belki de böyleydi, ilişkileri aslında hiç bozulmadı ama film başka türlü anlattı gibi argümanlar ne kadar gerçekçi? Zira filmin merkezine yerleşen biz bir aileyiz teması içinde ve aynı zamanda kol kırılır yen içinde tavrı ile zamanında aralarında ortaya çıkmış çekişmelerin kamuoyuna (şimdilerde) gerçekte diye başladığımız cümleler şeklinde yansıtılıp gerçekte birçok şey filmde anlatılana yakın yaşanmış olmadığından emin miyiz?  “Biz bir ara çekiştik ama gerçek dostlardık, biz bir aileydik ve sonunda olması gerektiği gibi yeniden buluştuk” demenin sinematik, masalsı, kurgusal, şiirsel anlatısına aileden biri gibi ortak olmak…


Gerçeklik analizlerine devam ederken, Aids’e yakalandığını Live Aid’den önce öğrenmemişti, 1987’de öğrenmişti, Kasım 1991’e kadar ilan etmemişti… Bu bildiğimiz gerçek, bilmediğimiz gerçekte ise belki de arkadaşları ile tam da filmdeki gibi paylaşmıştı, zira düşünüyorum da 1986 Magic Tour’dan sonra grubun, Freddie’nin büyük konser performanslarını kaldırmayacağı için bir daha turneye çıkmama kararlarını ben gerçeğin filmdeki gibi olma olasılığı ile okuyabiliyorum. Misal, dostlarının onayladığı bu kurguda, gerçekte öyle değildi diye itiraz ettiğimiz Live Aid canlandırmasındaki tedirginlik atmosferinin tam da izlediğimiz gibi içten içe var olduğu ihtimalini reddetmiyorum.  Gerçek dostluk sırcıdır, çekişmelere ve iç çatışmalarına rağmen, “aslında biz Live Aid’den önce öğrenmiştik her şeyi ama Freddie bize, bu yüzden bana acımayın ve moralimi, motivasyonumu bozmayın, her şey yolundaymış gibi yolumuza devam edelim dediği için biz de bu bilgiden habersizmişiz gibi yaptık” demek gibi Bohemian Rhapsody… Gerçekler, tarihsel kronolojide değil, bu muazzam dörtlünün kalplerine kazınanlarda ve hayranlarıyla paylaştıklarında olsa gerek. Kurgunun bütününde izlediğimiz her şey duygularıyla, aşırılıklarıyla, çılgınlıklarıyla, uçlarda yaşayan bu adamların ortaya çıkardığı uçuk kaçık Bohemian Rhapsody eseri kadar gerçekti…

Paylaşmak istediğim bir şey daha var;  bundan birkaç yıl önce 20’li yaşlarının başında bir gençle, bir sohbetimde Chaplin konusu geçmişti, tanımıyordu, Chaplin kim dediğini hatırlıyorum.  Bu internet çağında bir gencin Chaplin’i tanımaması, ancak Şarlo denilince biraz bir aşinalık yakalaması yazarınız için oldukça kırıcı bir andı ya da Michael Jackson’ın aramızdan ayrılışından sonraki yıllarda 12 yaşındaki yeğenime birkaç videosunu izletmek istediğimde; “ne var ki herkes yapıyor bu hareketleri” tepkisinin (ya da tepkisizliğinin) acayipliği… Her şeyin kolayca ulaşılabilir olduğu bir çağı yaşıyoruz ama belki de sorun budur, hiçbir şeye kolayca ulaşılamayan çağdan geldik biz. Bu bağlamda Bohemian Rhapsody’yi Queen fanlarına anı defterinden notlar, yeni nesile bu Dünya’dan bir Queen geçti diyen bir eser olarak değerlendirmeyi tercih ediyorum.  Gerçekleri yansıtmıyor eleştirilerini eleştirme hakkını kullanmak isteyen izleyici ve Queen sever dinleyici statüsünden böyle bir şeyler karalama ihtiyacı hissettim, Bohemian Rhapsody şarkısı gibi anlaşılmaz, Bohemian Rhapsody filmi gibi “gerçeklerden” sapmış, hayalci birkaç cümle… 

Son tahlilde, filmi baştan sona yüzümde sevecen bir tebessümle izledim. Ancak Live Aid canlandırmasında Freddie’nin  (Rami Malek) öpücük attığı an gözlerimin dolduğu andır. Bu ufakcık ayrıntının bile ihmal edilmediği Live Aid ile kalbimize dokunan final için film ekibine (yukarıdan konser coşkusuna kendini kaptırmış ışıkçı rolünü oynayanlara kadar) içten bir teşekkür borcumdur. Queen, bir yanıyla Freddie Mercury’ydi ve Bohemian Rhapsody ( film olarak) Queen’in doğuşundan Freddie’nin gidişine kadar ki süreci, solistsiz kalmış Smile ile kurmaca bir diyalogla başlatıp, ölümcül gerçeği Live Aid konserinden hemen önce dostlarla paylaşan bir diyalogla bitirebilirdi.  Bütün küçük kurgusal kronolojik sapmalarına rağmen hikâyenin bütünü tam da izlediğimiz gibiydi, Bu Dünya’dan bir Freddie Mercury geçti, geçerken derin bir iz bıraktı…
Bohem seyirler 


ps: Bu yazının aksine filmin kötü olduğunu düşünüyorum. Karşıt görüşü de okuyabilirsiniz. Daha keyifli hale gelecektir. Tarafınızı seçin bakalım...

Share this:

1 yorum :

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template