♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Kitap Yayınevi’nden Kasım Yenileri

Kitap Yayınevi Kasım ayını iki yeni kitap ve iki tekrar baskıyla karşılıyor. Suraiya Faroqhi’nin “Osmanlı İmparatorluğu'nda Yollara Düşenler”i ayın yeni kitabı. İspanyol edebiyatından Slovak edebiyatına, Osmanlı tarih yazıcılarından Batı’nın kronik yazarlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede Türk imgesini/imgelerini ele alan “Dünyada Türk İmgesi” dokuzuncu, Eyüp Öztürk’ün İbnu’s-Serrâc’ın “muvelleh” olarak isimlendirdiği ve en çok eleştiri yöneltilen sufileri, onun eseri çerçevesinde incelediği “Velilik ve Delilik Arasında” da ikinci baskısıyla raflarda. Nikolay Semyonoviç Leskov’un büyük Pyotr’un kilise reformuyla devlet dışı ilan edilmiş eski Rus ortodoksluğunun insanlarını anlattığı novellası “Mühürlü Melek” de Helikopter etiketiyle raflarda… 


Osmanlı İmparatorluğu'nda Yollara Düşenler / Suraiya Faroqhi
Zanaatkârlar, Köylüler, Tacirler, Sığınmacılar, Elçiler / 16.-18. Yüzyıllar
Osmanlı yönetimi uyruklarının hareketliliğini teşvik etmezdi. Örneğin Osmanlı köylülerinin vergilerini toplamakla görevli yerel idarecilerin izni olmadan köylerini terk edemeyecekleri iyi bilinir. Yine de köylüler sık sık çiftliklerini terk ederler, özellikle kötü hasat birçok gencin köyden kaçmasına neden olurdu. Ayrıca, seyahat olmadan ticaret mümkün olamayacağından, örneğin 16. yüzyıl ile 17. yüzyıl başlarında Yahudi, Müslüman ve Hıristiyan yüzlerce Osmanlı taciri düzenli olarak Venedik’i ziyaret etmişti. Padişahın emriyle bir yerden başka bir yere gitmek de önemli bir hareket biçimiydi. Belgeler Osmanlı padişahlarının uyruklarını devşirme yoluyla hizmete aldıklarını ya da uzak eyaletlere sürgün ettiklerini ya da örneğin yeni fethedilen Kıbrıs’a nüfus sağlamak için her eyalete zorunlu kontenjan saptayarak köylülerin güney Anadolu’nun dağlarını aşmalarına neden olduklarını gösterir. Barış zamanında padişahların hamiliğindeki inşaat projeleri de, birçok zanaatkârın İstanbul’daki inşaat alanlarında çalışmasını ya da eğer gerçekten talihsizlerse Rus imparatorluğuyla müşterek sınırda, buz gibi soğuk havada bir kaleyi onarmak için memleketlerini terk etmesini gerektirirdi. 15.-17. yüzyıllarda eyalet yöneticilerinden birçoğu önce sarayda eğitim görür, sonra askeri görevli ve eyalet yöneticisi olarak uzak yerlere gönderilirdi. Bunlara ek olarak birçok Müslüman hac görevini yerine getirmek amacıyla uzun yolculuklara çıkmıştı.  Osmanlı topraklarındaki hareket yalnızca padişahın uyruklarıyla ilgili bir konu değildi, 15. yüzyıl sonları ile 17. yüzyıl başları arasında Osmanlı topraklarına gelenler arasında İspanyol Yahudileri veya İspanya’dan kaçan Müslümanlar gibi mütevazı konumdaki mülteciler ile maiyetiyle Osmanlı sultanına sığınan İsveç Kralı XII. Karl gibi seçkinler vardı. Hatta Osmanlı toprakları bir nevi “göçmen işçi” hareketine de maruz kalmış, İstanbul sokaklarını Tunuslu fes satıcıları doldurmuştu. Suraiya Faroqhi Bilgi Üniversitesi öğretim üyesidir. Türkçeye çevrilen başlıca eserleri: Hacılar ve Sultanlar 1517-1638, Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir? Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, Osmanlı İmparatorluğu ve Etrafındaki Dünya, Osmanlı Zanaatkârları.
Çeviri: Zülal Kılıç, Tarih ve Coğrafya Dizisi, 346 sayfa, 45 TL


Dünyada Türk İmgesi
Avrupa ülkeleri 14. yüzyılın sonlarından itibaren “Türk” sözcüğünü giderek daha çok duymaya başladılar. Ne var ki, o zaman “Türk” sözünün bugünkünden daha geniş bir anlamı vardı, dar anlamda yalnızca Osmanlı sultanının tebaasını değil, neredeyse bütün Müslümanları kapsıyordu. Osmanlıların Avrupa topraklarının içlerine giderek daha fazla nüfuz etmeleriyle yavaş yavaş “Türk” sözcüğüyle ifade edilen bir “imge” ortaya çıkmaya başladı. Akdeniz’in bir ucundan diğerine ulaşan, yolda üzerine eklenen hikâyelerle süslenen, çoğu zaman dönüşümlere uğrayan Türk imgesi 15. ve 16. yüzyılda, Giovanni Ricci’nin “Türk Saplantısı” diye adlandırdığı bir nitelik kazandı. Osmanlılar ile Avrupa devletleri arasında hem Avrupa sahnesinde, hem de daha sonraki yüzyıllarda Basra Körfezi, Umman Denizi ve Hint Okyanusu üzerinden “Dünya” sahnesinde cereyan eden olaylar, imgeler dünyasındaki çatışmayı şiddetlendirdi. Coğrafi keşiflerle başka kıtalara yayılan Avrupa uygarlığı bu çatışma içinde şekillenmiş Türk imgesini de uzaklara taşıdı. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var. Dışardan Osmanlı’ya bakarken kurgulanmış bir Türk imgesinin yanı sıra bir de Osmanlıların, Osmanlı mülkünde yaşayanların bir bölümü hakkında geliştirdiği bir “Türk imgesi” söz konusuydu. İşte bu kitap Şili gibi uzak ülkelere bile ulaşan Türk imgelerini farklı perspektiflerden incelemeyi amaçlıyor. İspanyol edebiyatından Slovak edebiyatına, Osmanlı tarih yazıcılarından Batı’nın kronik yazarlarına kadar uzanan geniş bir yelpazede Türk imgesini/imgelerini ele alıyor.
Tarih ve Coğrafya Dizisi, Editör: Özlem Kumrular, 9.Baskı, 328 sayfa, 25 TL


Velilik ve Delilik Arasında / Eyüp Öztürk
İbnu’s-Serrâc’ın Gözünden Muvelleh Dervişler
İbnu’s-Serrâc 14. yüzyılın ortalarına doğru vefat ettiğinde arkasında “Teşvîku’l-Ervâh ve’l-Kulûb ilâ Zikri Allâmi’l-Guyûb” ismini verdiği oldukça önemli bir eser bıraktı.  Eserin önemi 13. yüzyılda Şam ve Anadolu dolaylarında yaşamış sufiler hakkında verdiği bilgilerden kaynaklanmaktaydı. İbnu’s-Serrâc hayatını Şam-Anadolu hattında mekik dokuyarak geçirmiş ve bu süreçte bölgede yaşayan tasavvuf mensupları hakkında önemli bilgiler derlemişti. Esas olarak medrese mensubu bir kadı olan İbnu’s-Serrâc’ın zamanının sufilerine ilgisi tasavvufi meşrebinden kaynaklanmaktaydı. O da bir sufi idi ve yoluna aşkla bağlıydı. Yaşadığı zaman diliminde fukaha kesimi, tasavvuf mensuplarının bazı uygulamalarını şiddetle eleştiriyor ve onları din dışı olmakla itham ediyordu. Özellikle Kalenderi, Haydari ve Rıfai dervişleri bu eleştirilerden en büyük payı alıyorlardı. Bu sufilerin, alışılmadık bazı uygulamaları sebebiyle, veli olmadıkları dile getiriliyordu. İbnu’s-Serrâc eserini bu tarz eleştirilere karşı tasavvufu savunmak amacı ile kaleme aldı. O, tasavvufu savunurken mensupları hakkında çok değerli bilgiler veriyor ve suçlamalarda bulunan fukahanın ne kadar insafsız olduğunu gözler önüne sermeye çalışıyordu. Bunu yaparken o dönemde tasavvuf mensupları ile fukaha arasında süregiden mücadelenin nasıl seyrettiğine dair dikkate değer savlar da öne sürüyordu. Elinizdeki kitap İbnu’s-Serrâc’ın  “muvelleh” olarak isimlendirdiği ve en çok eleştiri yöneltilen sufileri, onun eseri çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Bu sufiler fukaha tarafından delilikle itham edilmiştir. İbnu’s-Serrâc ise onların deliliklerinin ilahi boyutuna dikkat çekerek veli olduklarını ispatlamaya çalışmıştır. Aynı kişilere farklı zaviyelerden bakmak itham ve övgülerin kaynağı durumundadır. Eyüp Öztürk, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde lisans eğitimi aldı. Aynı Üniversite’de yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Halen Karadeniz Teknik Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde ders veriyor ve İslam Tarihi alanında çalışmalarını sürdürüyor. 
İnsan ve Toplum Dizisi, 2. Baskı, 275 sayfa, 30 TL


Mühürlü Melek / Nikolay Semyonoviç Leskov
Dünyevi alemdesiniz ama bütün düşünce ve eylemlerinizi, inançlarınız biçimlendiriyor. Kuşkusuz bir çarpıklık bu, ama öyle diye gerçek dışı değil. Anlamakta zorlandığınız her olayda inancınız devreye giriyor ve yeni bir açıklama sunuyor size. Siz ise bunun doğru olamayabileceğini hissettiğiniz halde sorgulamadan kabul ediyorsunuz, çünkü hem elinizde daha iyisi yok, hem olsa bile inanç bu, öyle kolaycana sarsılmıyor. Bu insana has, doğal bir şey; ama insani olandan unutulmaz hikâyeler çıkarmak değil midir edebiyat? Bütün büyük Rus yazarları, halklarını canlı bir organizma olarak anlattıkları için evrenseldirler. Leskov da böyle bir yazar... Mühürlü Melek, Büyük Pyotr’un kilise reformuyla devlet dışı ilan edilmiş eski Rus ortodoksluğunun insanlarını anlatıyor... Hem de nasıl anlatıyor! Kuşkuyla inanç arasındaki çelişkiyi kendince, araya başka bir şey katmadan, olduğu gibi nasıl da hikâye ediyor! Onu okumakta bu kadar geç kalmış olmak utandırıyor beni, ama belki bu vesileyle okunmasına katkıda bulunurum...
Novella, Türkçesi: Hazal Yalın, Yayına Hazırlayan: Füsun Kiper, 103 sayfa, 16,50 TL


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template