♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Sylvia Plath Şiirleri Yeniden Raflarda: Ariel ve Seçme Şiirler

Dünya edebiyatının hayran olunası kadınlarından Sylvia Plath’ın kendine has diliyle yazdığı ve ruh halinin röntgeni niteliğinde olan şiirleri, bu kadar ilgiye rağmen dağınık ve farklı yayınevlerinden dönem dönem çıkıp artık bulunamaz hale gelmişti... “Sırça Fanus” ve “Günce”yi yeniden basan Kırmızı Kedi Yayınevi bu soruna da el atmış ve nihayet Plath’ın şiirleri yeniden, derli toplu şekilde yayında...

Trajik yaşam öyküsü ve intiharıyla tanınan Plath, romanı “Sırça Fanus” ile biliniyor ama diğer kitaplarına ulaşmak bugüne kadar hep sorun... Yedi şiir, altı düzyazı ve dört de çocuk kitabı yayımlanmış yazarın, Türkçe baskıları hep sorunlu gitti bugüne kadar... Farklı yayınevlerinden dönem dönem çıkıp çabucak tükenen kitaplara rağmen külliyatı hiç tamamlanmadı... “Ariel”, “Üç Kadın”, “Temmuz Gelincikleri”, “Suyu Geçiş”, “Sorun Yaratmayan Kıyafet” ve “Johnny Panic ve Rüyaların Kutsal Kitabı” bugün sadece adı kalan, bulması zor olan kitaplar... Herhangi bir kitapta da şiir kitabını bulmak çok zordu şu aralar... Nihayet Plath’ın şiirleri Kırmızı Kedi Yayınevi etiketiyle raflarda... Umarım devamı gelir, külliyat bu kez tamamlanır... 

Yetişkin yaşamının büyük kısmını depresyon halinde geçiren Sylvia Plath 1963’te 32 yaşındayken kendi eliyle hayatına son verdiğinde arkasında özgün şiirlerini bırakmıştı. Depresif ruh hali hemen hemen bütün şiirlerine yansıyan Plath’ın ölümünden sonra 1965 yılında yayımlanan Ariel’deki şiirleri onun şair olarak ününü sağlayan çalışmaları oldu. Bu kitapta Ariel’le birlikte yine ölümünden sonra eşi şair Ted Hughes’un seçerek yayımladığı şiirler de yer alıyor. Şairin ölümünden önce yazdığı son şiiri olan “Uç” da bu kitaptaki son şiir aynı zamanda... 

Yusuf Eradam çevirisiyle 65 şiir yeniden okur karşısında... Ki onu da, Plath sevenler gayet iyi bilir... 1997'de Plath'ın doğum gününü "Benden Önce Tufan Sylvia Plath ve Şiiri" adlı kitapla kutlamıştı... Eradam'ın arka kapağa düştüğü notu hatırlatmak yeter sanırım, durumu özetlemiş olur...
"Sevgili Sivvy, İyi ki doğdun Sivvy! 27 Ekim yaklaşıyor. Bedeninle de aramızda olsaydın, tam 60 yaşında olacaktın. Doğum günün kutlu olsun! Yaklaşık üç yıldır seninle içli dışlıyım; şiirlerini çevirmek zor, fakat zorunlu. Şiirlerinin çevirilerini bitirdikten sonra seninle bu kara telefon hattını kesip atacağım. Tehlikelisin çünkü. İnsan çok çabuk seviyor karanlığı. Sana yeterince zaman ayırdım artık. Şiirin evrensel olması, her şairin aynı sonu yaşamasını gerektirmiyor, çünkü ne yalnızca ölümdür yaşadığımız, ne de yalnızca şairler intihar ediyor. Kara gölgenden sıkıldım. Seninle olmak sürekli ölüm. Bu yüzden seni terkediyorum Sivvy, yapacak işlerim var. Huzur içinde uyu birtanem. İyi ki öldün!"
Yazıldıkları tarihleri de görerek Plath’ın ruh halini takip etmek mümkün... Gizdökümcü şiirin usta isminden okunması gereken şiirleri ıskalamayın... 

Dibi bilirim, diyor. En büyük kökümden bilirim onu:
Seni korkutur.
Ben korkmam oradan: ben oraya gittim.

Deniz mi içimde işittiğin,
Onun doyumsuzlukları mı?
Yoksa hiçbir şeyin sesi mi, şu senin deliliğin hani.

Bir gölgedir aşk.
Nasıl da yalan söyler ağlarsın ardından,
Dinle: bu onun toynakları: alıp başını gitti, at gibi.

Şiirindeki Lady Lazarus gibi, kendi küllerinden yeniden doğan Plath, ilk şiirini beş yaşında yazmış... Yeri gelmişken, şiirleri hakkında tarihe geçilmiş niteliğindeki, Peter Orr’un yaptığı röportajı da okumadan geçmemeli... 

Sylvia, seni şiir yazmaya başlatan neydi?
Bilemiyorum. Oldukça küçük yaştan beri yazdım. Sanırım ilkokul şiirlerini sevdim ve belki de aynısını yapabileceğimi düşündüm. İlk şiirimi, ilk yayımlanan şiirimi yazdığımda 8,5 yaşımdaydım. Boston Traveller’da çıkmıştı. Sanırım sonrasında daha profesyonel oldum.

Başladığında neler hakkında yazıyordun?
Doğa sanırım. Kuşlar, arılar, bahar, sonbahar ve haklarında pek tecrübe sahibi olmayan bir kişiye hediye sayılabilecek tüm konular hakkında. Sanırım baharın gelişi, tepemizdeki yıldızlar, ilk kar bunların hepsi bir çocuğa küçük bir şaire verilebilecek en güzel hediyelerdi.

Bu yıllara atlarsak. Bir şair olarak özellikle ilgini çeken, hakkında yazmak istediğin konu var mı?
Belki çok Amerikanvari olacak ama, mesela Robert Lowell’ın Life Studies gibi çığır açan çalışmalarından oldukça etkileniyorum. Bu gibi çalışmalar oldukça ciddi, çokça kişisel ve duygusal tecrübelere giriyor ki kısmen tabu gibi hissediyorum. Robert Lowell’ın şiirleri akıl hastanesindeki tecrübeleri hakkında örneğin, ilgimi çok çekiyor. Amerikan şiirinde böylesi enteresan, kişisel ve tabusal konuları son dönemde keşfetmekteyim. Özellikle kadın şair Ann Sexton, ki anne olarak tecrübelerini yazmaktadır, şiirleri tam bir el işçiliği örneği. Aynı zamanda duygusal ve psikolojik derinliği de var. Sanırım oldukça yeni ve heyecan verici geliyor bana.

Bir şair ve Atlantik’in iki yakasında da olan bir kişi olarak, seni Amerikalı olarak niteleyebilir miyim?
Biraz garip bir durum ama olabilir tabi.

Peki hangi yanınız daha ağır basıyor?
Bence dil söz konusu olduğunda Amerikalıyım. Aksanım amerikan konuşma tarzım Amerikan, eski stil bir Amerikalıyım. Belki de bu nedenle İngiltere’deyim ve hep burada olacağım. Beni en çok etkileyen şairler de amerikalı. Hayranı olduğum İngiliz şair çok az

İngiliz şairler İngiliz Edebiyatı’nda tüm ağırlıklarını koymuş birer köşebaşı konumunda gibi değiller mi?
Aynen katılıyorum. Cambridge’deyken genç hanımların gelip “Yazmaya nasıl cesaret ediyorsun? Hatta nasıl yayınlayabiliyorsun cesaret edip de, böylesi dehşet eleştiriler, sert eleştirmenler ve tepemizde dolaşan sözlere rağmen” diye konuşuyordu.

Sylvia, Amerikalıyım diyorsun ama “Daddy/Baba” şiirinde Dachau ya da Auschwitz ile Mein Kampf/Kavgam yer alıyor. Bana kalırsa gerçek bir Amerikalının yazmayacağı türden şiir, çünkü bu isimler Atlantik’in öte yanında o kadar da fazla bir şeyler ifade etmiyor değil mi?
Benimle sıradan bir Amerikalıymışım gibi konuşuyorsun. Oysa benim köklerim Alman ve Avusturyalı. Dolayısıyla, çalışma kamplarına olan ilgim kendine özgü biçimde yoğun. Ayrıca, bir bakımdan ben politik bir insanım ve bu yönüyle de ilgimi çekiyor.

Şair olarak tarihe ilginiz var diyebilir miyiz?
Tarihçi değilim tabi. Ama giderek kendimi tarihle daha çok ilgilenir buluyorum ve giderek daha fazla tarih okuyorum. Napolyon’la çok ilgileniyorum, savaşlarla, Birinci Dünya Savaşı’nda Gelibolu’daki savaşlarla ilgileniyorum. Sanırım yaşım ilerledikçe tarihle daha çok ilgileniyorum, yirmili yaşlarımın başında o kadar ilgim yoktu.

Ya seni etkileyen yazarlar? Senin için anlamı çok olanlar kimler?
Çok az var. Sıralamakta zorlanıyorum gerçekten. Okuldayken modernlerden çok etkilenmiştirm. Dylan Thomas, Yeats, Auden gibi. Auden’a deliriyordum hatta, yazdığım her şey Auden stilindeydi.Şimdi ise geriye dönüyorum. Mesela Blake’e bakmaya başladım. Bir de tabi ki, birinin Shakespeare’den etkilendim demesi küstahça ama öyle. Bir kez Shakespeare okuduysanız, artık tamamdır.

Şiir dışında yaptığın başka şeyler var mı? Yapmadığın için pişman oldukların?
Eğer başka bir şeyler yapıyor olsaydım doktor olmak isterdim. Yazar olmanın tamamen zıttı gibi sanırım. Ama küçükken en iyi arkadaşlarım hep doktorlar oldu. Beyazları giyip dolaşarak, doğmuş bebekleri ya da kesilen kadavraları görebilirdim. Çok etkileyici. Ama kendimi iyi bir doktor olmak için gerekli olan o noktaya gitmek için gerekli disiplini sağlayamazdım. Doğrudan müdahele edebilmek, iyileştirmek, dokunmak daha çok bana göre. Belki de şunu söyleyebilirim, doktorlar hakkında bir yazar olduğumda, doktor olmaya göre daha çok mutluluk duyuyorum.

Ancak basit bir konu, şiir yazmak, hayatında seni en çok tatmin şey, değil mi?
Ah tatmin! Tatminsizlikte yaşayamam sanırım. Su ya da ekmek gibi bana göre, kesinlikle hayati bir konu. Şiir yazdığımda ya da yazarken kendimi bütünüyle tamamlanmış hissediyorum. Yazdıktan sonra, bir şair olma durumundan, dinlenmekte olan şaire benzer bir duruma geçiyorsunuz hızla. İkisi aynı şey değil. Ancak sanırım şiir yazıyor olmak tecrübesi, muhteşem olan tam da bu.

Şiir alıntılamadan da geçmeyeyim...

Gece Dansları

Bir gülücük düştü çimene
telafisi olanaksız!

Ama nasıl yitirecek kendilerini
Gece dansların. Matematikte mi?

O ne saf zıplayışlar öyle, o ne kıvrılışlar
Elbette sonsuza değin.

Dolaşırlar dünyayı; güzelliklerinden,
Küçücük soluğunun armağanından, sırılsıklam çimen

Kokulu uykularından, zambaklardan, zambaklardan
Hepten yoksun oturmayacağım burda böyle

Etleri hiç benzemez.
Egonun soğuk kıvrımları, kallâ zambağı

Ve kendini süsleyip püsleyen kaplan
Lekeler ve bir tutam sıcak taç yaprağı

Kuyruklu yıldızların katedecek
Öylesine büyük bir uzayı var ki

O ne soğukluk, o ne unutkanlık öyle
Bunun için tabaka tabaka soyulur el kol hareketlerin

Sıcak ve insansı, sonra pembe ışıkları onların
Kanar ve soyulur

Kara bellek kayıpları arasından cennetin
Tanrı lütfu gibi, altıkenarlı bembeyaz

Kar taneleri gibi gözlerimin, dudaklarımın,
Saçlarımın üstüne düşen

Hiçbiryere
Dokunup dokunup da eriyen

Bu lambaları, bu gezegenleri,
Niye verdiler bana peki

(6 kasım 1962)

**********


Büsbütün olur kadın.
Ölü gövdesi

Başarının gülümsemesini taşır,
Bir Yunan zorluğunun yanılsaması

Akar durur sarındığı çarşafın kıvrımlarında,
Çıplak

Ayakları “Buraya kadardı,
Bitti,” der gibidir.

Cansız çocuklar, bembeyaz bir yılan gibi
Kıvrılmış yatmaktadır,

Artık boş, küçük süt şişelerinde.
Katlamış geri koymuş onları bedenine

Bahçe kaskatı kesilip
Gece çiçeğinin tatlı derin boğazlarından

Kokular kanayınca 
Kapanırken bir gülün yaprakları.

Kemik başlığının altından öyle bakan
Aya göre hava hoş.

O böyle şeylere alışıktır. 
Çatırdar karaları ve sürüklenir.

(5 Şubat 1963)
Şairin bilinen son şiiri...


Lady Lazarus'u da kendi sesinden dinleyelim...


Dizisi : Dünya Edebiyatı
Türü : Şiir
Özgün Adı : Ariel Sylvia Plath – Poems Selected by Ted Hughes
Yazan : Sylvia Plath
Çeviren : Yusuf Eradam
Sayfa : 136 
ISBN : 978-605-4927-96-8
Fiyatı : 12 TL


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template