♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

İkimizin Yerine : Kafa’sız Bir Dünya

Kültür artık çok hızlı deviniyor, her gün gelişiyor, gelişirken şekil değiştiriyor ve en önemlisi de artık çok kolay tüketilebilir ürünler ortaya koyuyor. Son yıllarda ülkemizde de bunun etkilerini hissetmeye başladık; ne kadar tıklandığı belli olan, ama okunup okunmadığından bihaber olduğumuz kültür-sanat bazlı internet siteleri/dergileri sardı her yanımızı. Dahası artık yazı ile üretim de sınırlı bu alanlarda. Listeler, kapsül kısa bilgiler, video ve fotoğraflarla örülü bir databank içinde yüzüyoruz. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bu yarı-cehaleti kağıda dönüştüren dergiler peyda oldu, nerden bilmiyorum. Birbirinin benzeri isimler taşıyan bu dergiler, o ara kim gündemdeyse onu kapağına taşıyarak tirajlarını yukarı doğru çekme derdinde. İnternette nereyi açsanız, bir fincan yanına özenle iliştirilmiş bir kitaba veya bu dergilere sayfalara rastlıyorsunuz.

Bütün bunları neden anlatıyor bu adam, diye soruyorsunuz içinizden farkındayım. Bugün vizyona giren “İkimizin Yerine” adlı filme getireceğim sözü. “Karışık Pizza”dan tanıdığımız reklamcı Umur Turagay’ın yeni filmi “İkimizin Yerine”, Çiçek (Serenay Sarıkaya) adlı kasabalı bir genç kızın, dershaneye İstanbul’dan yeni gelen öğretmen Doğan’a (Nejat işler) duyduğu aşkı anlatıyor esasen. Yeni gelen Doğan’a abayı yakan Çiçek’in aşkı için yapamayacağı şey yok. En sonunda da arkadaşının düğününde okumak üzere bir yazı yazabilmek için özel ders almak istiyor Doğan’dan. Tabii tahmin edebileceğiniz üzere işler çığırından çıkacak ve âşıklar bu arapsaçının içinden sıyrılmaya çalışacaklardır.

“İkimizin Yerine” teknik anlamında oldukça temiz bir film; olanakların mevcut olduğu o kadar açık ki, işçiliği neredeyse kusursuz. Kadro çok iyi, Serenay Sarıkaya’yı hiç bu kadar iyi görmemiştim. Nejat İşler’in ise eski günlere dönmesi lazım bir an önce. Yan karakterlerden özelikle Bakkal Kudret’e can veren Özgür Emre Yıldırım deyiş yerindeyse döktürüyor. Fakat gişe kaygısıyla sipariş usulü yazıldığı belli olan senaryo, oradan buradan çekiştirilmek suretiyle resmen yürekler acısı bir hale sokulmuş. Hikayenin ilk çeyreği kazasız belasız geçildikten sonra, film takla üstüne takla atmaya başlıyor, izleyiciyi ters köşe yapmak amacıyla olmadık yönlere sapan metin sonunda duvara tosluyor tabii olarak. Baba karakterinin işlevsizliği, etkin bir pozisyonda olmaması da büyün sorun. İştar Gökseven bu tiplemeyi karakterize etmeye çalışmış elinden geldiğince, lakin o da kurtaramamış ne yazık ki. En komiği de karakterlerin ne hissettiklerini dahi dile dökmesi, hani utanmasa altyazı koyacaklarmış filme buna dair.

Gelgelelim bunların hiçbiri o kadar da önemli değil. Asıl önemli olan Nazım Hikmet, Cemal Süreya gibi önemli şairlerimizden dizeleri hikayesine dolgu yapan “İkimizin Yerine”nin kültür fetişizmine kapıyı sonuna dek aralaması. Hem de o kadar ucuz bir şekilde yapıyor ki bunu, inanılır gibi değil. Sosyal medyada bir fincan kahvenin yanına “Kürk Mantolu Madonna”yı koyan kitleye son ses sesleniyor karşımızdaki film. Gişe yapar mı “İkimizin Yerine”, evet, çok fazla gişe yapabilir, fakat son tahlilde sinemamızda dişe dokunur bir iş mi, işte orası tartışmaya çok açık.



Share this:

1 yorum :

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template