Tüm zamanların en popüler westernlerinden biri olan “The Magnificent Seven / Yedi Silahşörler” yapımcılara esin kaynağı olmaya devam ediyor. 1960 yapımı efsane film halen albenisini korurken, yıldızlardan oluşacak oyuncu kadrosuyla hem heyecan hem de hasılat anlamına geldiği için sürekli olarak yapımcıların radarında. Devam filmleri ve sayısız taklidinin erişemediği o başarıyı parodiye çevirerek yakalamak isteyenlerden biri de Adam Sandler olmuştu. Sandler’ın gişeden dönen filmi Netflix yapımı olarak nihayet izleyiciyle buluştu.
Sandler’ın projesi kalabalık kadrosuyla yapımcıların gözünde dolar işaretlerinin belirmesine neden olsa da 2014 sonunda rafa kalkmıştı ama oyuncu projeden vazgeçmemiş ve Netflix ile masaya oturarak istediğini almıştı. 60 milyon dolarlık bütçe ile çekilen film 11 Aralık itibariyle internet üzerinden seyirciye sunuldu. Sandler yine kankalarıyla birlikte çalışmış. Senaryoyu 1995 yapımı “Billy Madison”dan bu yana birlikte çalıştığı Tim Herlihy ile birlikte kotarırken yönetmen koltuğunda da dört kez birlikte çalıştığı Frank Coraci oturuyor. İlk yönetmenlik sınavını 1996 yılında bir gerilimle “Murdered Innocence” ile veren Coraci’nin iki yıl sonra “The Wedding Singer” ile Sandler filmlerinin yönetmenliğine geçiş yapmıştı. “The Waterboy” ve “Click” ile süren ortaklıktan bolca ödül ve gişe çıkarken 2014 yılında “Blended” ile Sandler’ın düşüşünü biraz olsun hafifletmesini de sağlamıştı Coraci. Bu kez yeniden diriltilen proje için işbaşında. Sandler’a eşlik eden oyuncu kadrosuysa evlere şenlik: Terry Crews, Jorge Garcia, Taylor Lautner, Rob Schneider, Luke Wilson, Nick Nolte, Will Forte, Steve Zahn, Danny Trejo, Harvey Keitel, Steve Buscemi, David Spade, Whitney Cummings, John Turturro ve Vanilla Ice...
Vahşi batıdayız... Annesinin ölümü sonrası kızılderililer tarafından büyütülen Tommy "Beyaz Bıçak" Stockburn ile tanışıyoruz. Sevgilisi ile alışveriş yaparken karşılaştığı haydutları haklarken yeteneklerine de şahit oluyoruz. Evlilik hazırlıkları içindeyken kamplarına gelen beyaz adamla her şey değişiyor. Babası Frank kendisini tanıtıyor ve ölmek üzere olduğunu anlatarak mirasını ona bıraktığını söylüyor. Eski çetesinin yaptığı baskınla babasını kaçırması üzerine Tommy de onu kurtarmak üzere yola çıkıyor. Önce söylenen miktarı çalacak sonra da çeteye vererek babasını kurtaracak. Yola çıkmasıyla da anlıyoruz ki bu macerada yalnız olmayacak.
Ana formülünü efsane westernden aldığı söylense de “The Ridiculous 6” söylenenden hayli uzakta. “The Magnificent Seven”ın parodisi olmakla pek ilgilenmiyor. Daha genel bir parodi yapmaya soyunarak türün sevilen filmlerine selam çakarak ilerlemeyi tercih ediyor. Sandler ve Herlihy yeni bir macera nedeni yaratmışlar ve bu macerayı bildik western göndermeleriyle süsleyerek ilerlemeyi tercih etmişler. Bir kaç duraklık bu maceraya serpiştirdikleri yan öyküler ve karakterlerle de yetinmeyip finalde de şaşırtmayı denemişler. Çıkmadık candan umut kesilmez diye düşünmüşler herhalde. Oysa o finale kadar sıkılmadan ilerlemek hayli zor. Ana karakterler olan altı kardeş çok bildik tiplemeler ve kartondan suretler olarak inandırıcılıktan çok da uzağa düşüyorlar. Sol gözlüler çetesi gibi tahmin edilebilir salaklar topluluğu da aynı dertten muzdarip. Ara duraklarda yaptıkları eklemelerse oyuncular sayesinde en parlak anları ve eğlenceyi oluşturuyor. Harvey Keitel sürekli gülen bir bar sahibi, Steve Buscemi ilginç bir doktor ve John Turturro da beyzbolun temel kurallarını Abner Doubleday’i canlandırırken Mark Twain ve Abraham Lincoln da hikayeleriyle filme ivme kazandırıyorlar. Bunlar dışındaki her şey aşırı derece bildik ve sıkıcı bir işleyişten ibaret. Belaltı esprilerden medet ummayı da ihmal etmemişler elbette.
Adam Sandler filmlerinin o izleyiciyi bıktıran bildik havası ve bayağılığı taşıyan “The Ridiculous 6” bir kaç parlak numarası dışında güldürmekten ve beklentilerden çok uzak bir saçmalık. 119 dakikalık işkence...
Yorum Gönder