♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

27 : Sönüp Gitmektense…

İngiliz gazeteci ve yazar Howard Sounes’in 2013 yılında çıkan kitabı “27: A History of the 27 Club Through the Lives of Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison, Kurt Cobain and Amy Winehouse” bizde de Pegasus etiketiyle raflarda yerini aldı. 27 yaşında ölen efsane altı müzisyenin ortak hikayesini anlatan kitap Ali Sinan Çulhaoğlu’nun çevirisiyle ve “27” adıyla meraklısını bekliyor.

27’ler kulübü deyince Kurt Cobain’in intihar notunda yer alan “Sönüp gitmektense yanıp kül olmak daha iyidir” sözü geliyor akla. Ki kitabı okuma sebebim de ta kendisi. Kitabın yorumuna geçmeden önce Cobain’i ve hayatımdaki yerini anmadan edemem…

Halen unutmadığım olaylardan biridir onun intiharı. Lise yıllarımda sıra arkadaşım sayesinde tanıştım Nirvana ile… Avustralya’dan taşınan bir arkadaş o dönemlerde çok önemliydi. İngilizceyi daha iyi bilen birinin sürekli yanınızda olması en başta gelen avantajdı. Buna bir de iyi bir müzik arşivi eklenmişti. Türkiye’de satılmayan kasetler, plaklar. Hevesle arşivine daldığım zaman içlerinden bir kaseti “bu bana uymadı, çok gürültülü” diyerek bana vermişti. Bana uymuştu ve sürekli dinlediğim albüm olmuştu. Nirvana’nın ilk albümü “Bleach”di o albüm. İnternetin olmadığı ve sadece müzik dergileri sayesinde takip edebildiğimiz ortamda Nirvana’nın o sıralarda ne yaptığını bilmek de mümkün değildi. Ta ki dünyayı etkisi altına alan “Smells Like Teen Spirit”e dek. “Nevermind” albümünün bizde de yayınlanmasıyla en sevdiğim grup haline geldi Nirvana. Tesadüfen de olsa daha ilk albümleriyle keşfetmiş olmamın da etkisi büyüktü ve güzelleştiriyordu işi. Haliyle Cobain’in gençlik kahramanım olması uzun sürmedi. Üzerinde Nirvana yazan her şeyi toplama meraklısı birine dönüşüp, üstüne bir de odamı posterleriyle süslemiştim. Sonra bir sabah annem uyardı ve haberi verdi: “Bu posterlerdeki adam ölmüş!” Aslında beklenmedik değildi, hep intiharı kafaya taktığını gösteriyordu hatta bir ay önce denemişti ama bir umuttu işte… Yine de şaşırıyor insan. İlk kez tanımadığım birinin ölümüne bu kadar üzüldüm… 19 yaşında bir genç için takıntı ettiği şarkıcının ölümü de travmatiktir… Zaten sevdiğim her sanatçının da intihar etmiş olması bir diğer tuhaflıktı. Cobain’in de 27’ler kulübüne dahil olmasıyla o mutsuzlukla ben de kulübe katılayım dedim bir dönem. Kayıp kuşağın parçasıydım, kızgındım, isyankardım zaten. Mutsuzdum. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi diye özetleyeyim. Cobain sevgisi etrafında çok insanla tanıştım, konser albümlerini, dergiden sayfaları ve çeşitli materyalleri karşılıklı takaslayarak bağ kurduk. O zamanlar eksik olan şarkı sözleri kitabını ben bastım ve fotokopiyle çoğaltıp sattım. O süreçte fanzin çıkardım ve sonra da aşık oldum. Hem de deli gibi… Aşık olunca yaş umurunuzda olmuyor ve yaşlanmıyorsunuz da zaten. Kendime geldiğimde 30’uma gelmiştim ve 27 treni kaçmıştı… Tüm bunları anlatmamın sebebi, kitapta bahsedilen altı müzisyenin de aynı şeyleri yaşamış olması. Onlarda kayıptı, kızgındı, isyan ediyor ve kendilerine çıkış arıyordu. Müzik onlara bu kapıyı açmıştı. Yakaladıkları başarıları bir türlü benimseyemediler ve hep o baskı altında ezilerek yeni bir çıkış aradılar. Kitap işte o süreci kronolojik olarak anlatıyor.

Howard Sounes, Amy Winehouse ile açıp kapattığı kitapta ağırlığı da son ölen olduğu için ona vermiş. Olabildiğince tarafsız şekilde anlatıyor ve ne diyorsa argümanlarını da sıralıyor. Çok özenli bir anlatımla 27’ler kulübünün üyesi altılının hayat hikayelerini birbirine bağlıyor. Bugün adı pek anılmasa da The Rolling Stones grubunun kurucusu olan Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morrison, Kurt Cobain ve Amy Winehouse’ın yaşam öykülerindeki benzerliklerin ve ortak noktaların izini sürüyor. Anlatımı da birlikte keşfedelim havasında. Sadece bununla da kalmamış 27 yaşında ölen bütün müzisyenleri de araştırarak bir liste çıkarmış ve kitabın sonuna da onları eklemiş.

Brian Jones’un şöhreti hiç tatmadan, Hendrix’in onca çalışma temposuna ve planlarına rağmen neredeyse pisi pisine, Joplin’in etrafına gülücükler saçarak mutlu olduğunu gösterdiği dönemde yapayalnız, Morrison’un da yeni kariyer planları arasında arada bir dalıp ağlayarak geçen günleri sırasında keşkeler arasında, Cobain ve Winehouse’un da göz göre göre ölmeleri ağır bir hüzün veriyor. Bugün efsaneler arasında yer alıyorlarsa da ilk dördünün şöhreti dünyayı sarmamış. Morrison’ın Fransa günleri hiç kimse tanımadığı için hayli rahat geçmiş mesela... Altı müzisyeni iki kısımda anlatan yazar, birinci kısım “hayat” da doğumlarından itibaren öykülerini anlatıyor. Aralarındaki bağları ortak mekanlar, yan yana gelişler ve ortak arkadaşlarla da destekleyerek kuruyor. İkinci kısım “ölüm”de de hepsinin son günlerini anlatmakla kalmıyor, adet olduğu üzere bu ölümler üzerine üretilmiş teorileri de sıralıyor.

Parçalanmış aile çocukları olarak kendine güvensiz, aynaya baktığında hep sorun gören, uyuşturucu ve alkol ile ayakta durmaya çalışan kırılgan birer kahraman onlar. Kuşaklarının simgesi olarak kabul edilseler de bipolar kişilik bozukluğuyla mücadele ederek geçen her hayat gibi bükülmemek için kırıla kırıla kendi içlerinde hep yalnız kalmış kahramanlar... Ateşleri de sadece 27 yıl sürebilmiş birer mum... Sönecekleri an meselesi olsa da yakın çevrelerinde bunu gördüğü halde önleyecek kimsenin olmamasıysa insanın içine çöküp kalıyor... Morrison’un The Doors, Cobain’in de Nirvana sonrası neler yapacağını, Hendrix’in gitarı, Joplin’in de vokali daha nerelere taşıyacağını görmekten mahrum kalmak da acı... Winehouse konusundaysa söylenecek daha çok şey var aslında. Hepimizin gözü önünde hızla kendini tüketiyorken verilen tepkiler faciaydı. Konserlerinde yuhalandı, her olayında dalga malzemesi oldu. Kimse empati yapmadı. Sosyal medya çağına denk geldiği için daha ağır bir tablo oldu onunki. 20 Haziran 2011’de İstanbul’da vereceği konserin iptal haberine gelen tepkileri bugün kısa bir aramayla bulmak mümkün. İyi müzisyen olarak gördüğümüz isimler bile dalga geçmiş, alay etmişti. Aynı kitle bir ay sonra ölüm haberini aldığında ne hissetti bilmiyorum ama üzüldüklerine de inanmıyor, inanmak istemiyorum. Olaya bir de Winehouse tarafından bakınca ölümüne kahrolmamak imkansız...

Howard Sounes’in “27”si farklı okumalara da açık önemli bir kitap sonuç olarak. Biyografi olarak da tatmin edici... Çevirisi de gayet iyi. Ülkemizde pek ilgi gösterilmeyen ve eksiklerle dolu müzik kitaplığına bu harika kitabı eklediği için Pegasus Yayınlarına ne kadar teşekkür etsek az... 


27: Brian Jones, Jimi Hendrix Janis Joplin, Jim Morrison, Kurt Cobain ve Amy Winehouse'la 27'ler Kulübü'nün Hikayesi
27:A History of the 27 Club through the Lives of Brian Jones, Jimi Hendrix, Janis Joplin, Jim Morris
Howard Sounes
Çevirmen: Ali Sinan Çulhaoğlu
Pegasus Yayınları
Basım Tarihi: 2015-09
Sayfa Sayısı: 408
Etiket Fiyatı: 29,90 TL



Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template