Tebdil-i mekanda ferahlık vardır… Hele bu mekan değişikliği daha gelişmiş bir yere yapılıyorsa, beraberinde sınıf atlama da gelir ve hayat güzelleşir. Yeni umutların yeşermesini sağlayan bu taşınmalar ve ülke değişiklikleri her daim kurmacanın merkezinde yer alır. Bir çok örneğini okuduğumuz, izlediğimiz bu öykülerin sonuncusu Akhil Sharma’nın kaleminden “Aile Hayatı” adıyla April Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
Hindistan doğumlu yazar, küçük yaşlarda ailesiyle birlikte Amerika’ya göç etmiş. Bir süre bankada çalışan Sharma, 30 yaşında yazar olmaya karar vermiş ve önce kısa öyküleriyle saygın dergilerde yer almış ve antolojilerde kendine yer bulmuş. 2000’de yayımlanan ilk romanı “An Obedient Father” ile Hemingway Foundation/ PEN Ödülü'nü almış. İkinci romanını ise tam 13 yıllık bir uğraş ve yedi bin sayfalık çalışma sonunda 224 sayfaya düşürerek “Family Life” adıyla 2014 Nisan’ında okurlarla buluşturmuş. Kısa sürede ilgi gören yarı otobiyografik roman New York Times ve New York Magazine tarafından 2014’ün en iyi on kitabından biri olarak gösterilmiş ve geçtiğimiz Mart ayı sonunda açıklandığı üzere Folio ödülünün de sahibi olmuş. İngiltere merkezli, dünyaca ünlü yayın kuruluşu The Folio Society’nin Man Booker Ödülleri'nin eksikleri nedeniyle 2014 yılında dağıtmaya başladıklarını açıkladıkları Folio Ödülü, İngiltere'de İngilizce olarak yayınlanmış kurmaca eserler arasından veriliyor. En büyük özelliği de yazarın hangi ülkenin vatandaşı olduğuna bakılmaması, tüm dünyadan yazarlara açık ilk büyük ödül olması.
Yıl 1978... Hindistan’da yaşayan aile Amerika’ya göç hazırlığında... Anne, baba ve iki oğul... Birju on iki, Ajay sekiz yaşında... Ülkelerindeki fakirlikten kurtulacak ve fırsatlar ülkesinde yepyeni bir hayata başlayıp mutlu olacaklar. Önce babaları gidiyor, bir sene sonra ailesini aldırıyor ve başlıyorlar maceraya... Her zamanki gibi yeni ülkeye alışma evresi, çocukların yeni okullarına alışmaları ve bu yeni kültürün bir parçası olmaları derken çok mutlular. Birju çok başarılı bir öğrenci, önemli bir okula başlayacak ve doktorluğa doğru emin adımlarla yürüyecek... Her şey bu kadar harika olamaz elbette... Sık sık gittiği gibi yine yüzme havuzuna giden Birju, balıklama atlayınca başını havuzun beton zeminine çarpar ve tüm bu cennet havası cehenneme dönüşür. Hastaneye kaldırılmasıyla başlayan yeni süreçle başlayan havuz problemi hayatlarının yeni gerçeği olur... Havuzdaki iki musluk olur Birju ve Ajay... Birju hızla boşalan, Ajay hızla dolan... Onun boşalttıklarını doldurmanın azabını taşır içinde Ajay. Bu yükü o yaşta omuzlamak zorunda kalması da okuyanın içini acıtır...
Ailenin dünyasını büsbütün değiştiren bu olayın sonrasını Ajay olarak anlatıyor Sharma. Laf kalabalığına girişmeden, süslemeden, acıtmaya çalışmadan, nabza şerbet vermeden... Çocuğun dilinden anlatmıyor, o çocuk oluyor... Ajay’in hayatını saran bu havuz probleminin hayatındaki yansımalarını okuyoruz. Tanrı ile konuşuyor, abisinin başına gelenleri nereye konuşlandıracağını bilemeyerek büyüyor. Sadece yatmaktan ibaret olan abisinin hayatında kapladığı yerin küçücük olmasından huzursuz. Hakkında hikayeler uydurup süper kahraman gibi anlatıyor abisini arkadaşlarına...
Yaşamı boyunca bu travmayla baş edemeyen bir çocuğun öyküsü Aile Hayatı... Büyümek zorunda olmanın, nasıl olacağını bilemeden savrulmanın... Ki bu savrulmanın yarattığı etkiyi de harika bir son cümleyle katlıyor... Ailedeki değişimler ve Birju’nun durumunun tanıdıklarınca kendi kültürlerinde yarattığı etkilerle de zenginleşen bir roman... Akıcı bir dille yazılmış, dokunaklı ve yakıcı...
Yorum Gönder