“End of Watch”da polislerin hayatını gerçekçi ve cesurca perdeye aktarmasıyla ünlenen yönetmen David Ayer’in, Narkotik Büro ajanından oluşan dünyanın en iyi saldırı timlerinden birinin macerasını aktardığı yeni filmi “Sabotage”, “Sabotaj” adıyla 2 Mayıs’ta gösterime giriyor.
Senaryoyu aksiyon filmlerinin yükselişteki senaristi Skip Woods’la birlikte kotaran Ayer, tam kendine göre bir aksiyon macera bulmuşken, yıldız oyuncuları da toplamış... Arnold Schwarzenegger, Olivia Williams, Mireille Enos, Sam Worthington, Harold Perrineau, Terrence Howard, Joe Manganiello, Max Martini, Josh Holloway ve Kevin Vance kadronun öne çıkan isimleri...
Arnold Schwarzenegger’ı yeni baştan yarattığı söylenen Özel tim’in konusuysa şöyle... Bir kartelin hücre evine baskın düzenler, ama bu baskın aslında, bizzat Narkotik Büro çalışanları tarafından hazırlanmış çok ince bir soygun operasyonudur. Çaldıkları 10 milyon doları saklayan sahtekar ajanlar sırlarının güvende olduğunu düşünürken, birisi ekipteki herkesi teker teker öldürmeye başlar. Ceset sayısı giderek artarken, timdekiler de dahil olmak üzere herkes şüpheli durumuna düşer.
Ekipten Tiyolar:
John Breacher kimliği gizli Narkotik özel ajanlarından oluşan seçkin bir timin lideridir. Ayer’in “aile gibi” diye tanımladığı tim, “Uyuşturucuya karşı verilen savaşta büyük avların peşindedir. İster Paris’te konuşlanmış Faslı bir uyuşturucu kaçakçısı olsun, ister bir Kolombiya şehrindeki ya da Juarez - Meksika’daki bir uyuşturucu baronu olsun; timde, o örgütün içine sızabilecek biri mutlaka vardır.”
Breacher, Atlanta’da bir uyuşturucu karteline ait bir hücre evine düzenlenen son derece tehlikeli bir baskını yönetmektedir. Kartelin saklandığı yere vardıkları zaman, Breacher’ın idaresindeki Canavar, Şeker, Ense, Kundakçı, Tripod, Öğütücü ve Duman binaya hücum eder.
David Ayer, “Beni bu filme çeken özelliklerinden biri de, açılıştaki detaylı ve karışık baskın sahnesi oldu. Senaryo yazımında, açılışı bir patlamayla yapmak gerektiği söylenegelir. Ben de buradan yola çıkarak, Narkotik ajanlarının düzenlediği bu soygunu, çok cesur bir baskın şeklinde vermeye karar verdim. Soygunu amirlerinin gözü önünde yapıyor olmaları hoşuma gitti.” diyor. “Ben bu adamları Deniz Komandoları Takım 6 olarak görüyorum. Felluce’de baskın düzenleyen 101. Hava Birliği gibi bir şey. Perdede böyle bir görüntü vermek istedim. Hemen görüyorsunuz: eğitim, silahlar, teçhizat ve genel görünüm. Her şey çok gerçekçi ve birer sanat eseri.” Ayer, “Breacher’ın timinin ahlaki değerlere öncelik vermediği söylenebilir.” diye anlatıyor. “Karmaşık bir hikaye. İyiler var, kötüler var, kahramanlar var, hainler var; ama kimin kim olduğu çok belli değil.” Ayer, “Her karakter çok güçlü ve hepsinin kendine has bir özelliği var.” diye devam ediyor. “Örneğin Canavar, Ari Irk savunucusu dazlakların arasına girip, o tip adamları haklayabilir. Breacher’ın timindeki herkes bir polis birliğinin yıldızı olabilecek kapasitede. Zaten kolluk kuvvetlerinin ve gizli polislerin yıldızlarını seçip bir araya getirmişler. Bu aile gibi timin başında da Arnold olunca, gidiyorlar, dalıyorlar ve en tehlikeli tipleri bile deliğinden çekip çıkarıyorlar. Ancak tabii, siz ne kadar kötü olursanız olun, sizden kötüsü illa ki vardır.”
Bina çok iyi korunuyor. Kartelin çok önemli bir şeyi korumaya çalıştığı belli oluyor. Lizzy, ağır ateş altındaki timi, içinde 200 milyon dolar nakit olan bir odaya götürüyor. Timden biri ölürken, diğerleri 10 milyon doları gizlice evin altındaki kanalizasyon sistemine saklıyor; ve paranın kalanını da yakıyor. Sakladıkları zulayı emniyete alınca, görevleri şimdilik bitmiş oluyor.
Altı ay sonra, İçişleri Bakanlığı timi sorgulamaya başlıyor. Müfettişler herhangi bir suistimal olduğunu ispat edemeyince, Breacher’a ekibini yeniden toplaması için izin veriyorlar. Bu arada sırlarının hâlâ güvende olduğunu düşünen tim üyeleri, ödeme gününü bekliyor. Ancak, biri tim üyelerini teker teker öldürmeye başlayınca şaşırıyorlar ve korkuyorlar.
Korku ve paranoya devreye girince, tim üyeleri arasındaki dostluk bağları kopmaya başlıyor. Schwarzenegger, “Hikaye içindeki ihanetlerin büyüklüğü çok boyutluluk kazandırıyor.” diye anlatıyor. “Son derece çapraşık, ilginç ve bazı açılardan korkutucu.”
Yönetmen David Ayer, kastı kafasındaki belirli bir fikirle yapmış. Ayer, “Seyircilerin, bu insanların gerçekten var olduğuna inanmasını istedim.” diyor. “Daha da önemlisi, Arnold’un etrafında çok güçlü ve yetenekli bir oyuncu kadrosu olmasını istedim. Arnold inanılmaz derecede karizmatik biri. Ayrıca çok da sıcak kanlı. Olivia’yla hem kamera önünde hem de kamera arkasında çok güzel bir ilişki kurdu. Müthiş bir ortak paydada buluştular. İki oyuncuyu aynı odaya koyana kadar nasıl anlaşacaklarından emin olamazsınız. Arnold uçaktan indi, saçını kestik, takım elbise giydirdik, Olivia’yla aynı arabaya koyduk ve ‘Başlayın.’ dedik. Daha ilk andan itibaren sihir yarattılar.” diye devam ediyor.
Worthington, “David’in çok serbest bir tarzı var.” diyor. “Kafasında sahnenin nasıl olacağına dair müthiş bir fikir oluyor. Sahnenin çok uçlarda oynanmasın istiyor. Bir uçtan öteki uca geçiş yaptırıyor. Ama size, onu şaşırtacak ve özel bir şey gösterecek fırsatı da veriyor. Yaptığınız araştırmaya güvenin, eğitiminizi tamamlayın, yarattığınız karaktere güvenin ve ortaya Ayer’i şaşırtacak bir şey koyun.”
Enos, “Sam’le odanın içinde hareket halinde üç steadicam kullanmayı çok konuştuk.” diye örnek veriyor. “Nerede olacaklarını önceden bilmiyorduk. Sonuçta milyon tane farklı yerde çekim yaptık. Hepimiz, filmin beyaz perdede nasıl görüneceğini çok merak ediyoruz. Her sahne 600 farklı şekilde çekildi. Çok hızlı bir film. Kameraları fazla düşünmedik. Siz bir odada olayı canlandırıyorsunuz, onlar da çekebildikleri her şeyi çekiyor.”
Ayer, “Ben bir filmin en büyük sırrının kasting olduğuna inanırım.” diye açıklıyor. “Kafanızda bir karakter var. Bu karakteri canlandırabilecek bir karakter bulmaya çalışıyorsunuz. İnsanları okuyorsunuz. Doğru insanı doğru deliğe koyunca simya oluveriyor.”
Polis düşkünü olarak gerektiğinde onları yüceltmekten hiç çekinmeyen Ayer’in bu tarzına karşı bir sorununuz olmaması lazım öncelikle... Zira “End Of Watch” ile abartmışta abartmış, gerçekçiliğe yaklaşsa da iki memurunu yere göğe sığdıramamıştı... Suçluları da polisleri de iyi tanıdığını her daim gösterir işlere imza atan Ayer, çok iyi kadro kurmuş, iyi de bir senaryo bulmuş... Amerika’da 28 Mart’ta gösterime giren 32 milyon dolar bütçeli film, ilk üç günde sadece 5 milyon doları biraz aşabildi ve çanları çalmaya başladı... Ne kadar iyi kadro gibi görünse de, artık dizilerde bile heyecanlandırmayan bir konu ve aksiyona herkesin karnı tok... Fragmanın da ihtişamdan yoksun oluşu durumu özetliyor... Bize ne timden, polisten onların yazdığı kahramanlık destanından... Yakın zamanda daha uçuk versiyonlarına şahit olduk zaten...
Yorum Gönder