♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Freelancers : Herkesi Kirlet, “Cent”i Parlat!

Değişen dünya ile birlikte müzisyenlerin markalaşma hallerindeki paralel değişim, paranın satın alabilme gücüyle iyice ayyuka çıkıyor... Sanatın herhangi bir alanında başarılı bir işe imza atmaya bile gerek yok... Bilinir olmak, şöhret olmak demek, artık ticari bir meta olunması demek... Bu metayı da tüm kanallar kullanılarak parlatmak daha da fazla para kazanmak demek... Sinema sektörünün iyice büyümesiyle genişleyen pazara bir şarkıcının sunulması da, olmazsa olmazlardan... Yazılmamış kural gibi, şöhretli şarkıcının mutlaka sinema perdesinde arz-ı endam etmesi gerekiyor artık... “Freelancers” tam da bu amaca hizmet eden, ne eksik ne fazla 50 Cent’in künyesine birde aktörlüğü eklemeye çalışan bir film...

Hemen belirteyim, 50 Cent ya da sinema kariyerinde kullandığı adıyla Curtis Jackson’ın ilk denemesi değil bu... 2005 yapımı “Get Rich or Die Tryin'” ile dönemin meşhur biyografik filminde oynayarak adım atmış ve kısa sürede 13 filmlik bir kariyer edinmiş durumda kendine... Tabi bunların arasında ufak tefek göründüğü konukluk halleri de var ama artık acemi olarak değerlendirmemek lazım... Bizdeki arabesk şarkıcılarının film furyası gibi rap dünyasının isimlerini sinemaya da taşıyan furya, stüdyo çabalarıyla son hız devam ediyor. 50 Cent de göründüğü kadarıyla sinemada yer almayı seviyor... Şimdiden 2013’e üç film sığdırdığını düşünürsek, olabildiğince zorlayacak gibi... Lakin “Freelancers”ın onlardan ayrılan tarafı, tamamen kendi üstüne kurulması... Hem de Robert De Niro ve Forest Whitaker’ın kanatları arasında... 

Bir kısa film ve diziden ibaret kariyeriyle adını hiç duymadığımız L. Philippe Casseus, senaryo dersek sinemaya hakaret edebileceğimiz fikrini kağıda dökmüş... 50 Cent’in kankitosu Jessy Terrero da o kağıdı resmetmiş... Vasat bir film olsa da korsan sayesinde bize kadar gelen 2004 yapımı “Soul Plane” tanıdığımız yönetmen, ikinci uzun metrajında kankasının senaryosunu yönetmiş ve 2010 yapımı “Gun” çıkmıştı ortaya... Üçüncü filminde bir gıdım ilerleyemediğini gösteren yönetmenliğiyle, en azından vasatı yakalamak için bile fırın zinciri kurması gerektiğini daha filmin yarısına gelmeden gösterbilme konusunda hayli yetenekli... Bu bakımdan hakkını yemeyelim...

Gelelim filme... Aslında gelinecek bir durum yok... Senaryonun muhteşem zorlamalarıyla, kirli polis aleminin içindeyiz... Esas oğlanımız Malo, akademiden mezun olmanın sevincinde... Serserilik içinde geçen yıllardan sonra, şanlı şerefli bir görevde artık... Çetelerin gölgesindeki hayatı geride bırakmış... Yani, artık iyi bir o... Altı çizilen bu durumu, ömürlük iki arkadaşıyla perçimledikten sonra, zamanı harcamadan De Niro ile tanışıyoruz... Kirli polislerin şahı olarak organizasyonun başındaki Joe Sarcone abimiz, klasik bir klişeyle “Malocum babanı tanırdım, gel he de, tutayım elinden, hem yol yordam öğren hem de para kazan” diyor... Bizim mal-o’da atlıyor tabii... “Eee hani iyiydi bu yahu” diyemeden Sarcone’nin sağ kolu LaRue’nun arabasında alıyor soluğu Malomuz... Aynı geyik yine dönüyor, “babişkonu tanırdım, dediklerimi yap, sözümden çıkma!”... Sonrası sokaklar, abidik gubidik aksiyon yaratma çabası sahneleri vesaire... Senaryonun zayıflığı da buralarda ortaya çıkıyor... NYPD gibi övündükleri teşkilat, meşhur New York sokakları, polisiye olaylar arasında bir tanecik bile iyi polis göremiyoruz... Tek gördüğümüz Malo... İşin umudumuz Şaban raddesine gelmesiyle de film birazcık kıpırdanıyor, esas oğlanımız iyice parlıyor işte... Gerisi sen sağ, ben selamet tadında... Sarcone’nin koca bir uyuşturucu ağını yönetmesi üzerine kurulan ve sokakların sahibi bu teşkilatı anlatırken ahlak ile vicdan nerde sorusunu sordurmaya öykünen senaryo, yakaladığı bu damarı kullanmaya niyetlenmiyor hiç... Psikolojik drama öykünme girişimlerinin de peşini bırakıyor... Nasıl olsa izleyici her sahnede 50 Cent’i görecek ve katıksız mutlu olacak... 

Senaryonun, yönetmenliğin ve oyunculuğun mumla arandığı “Freelancers”, kötü film dediğimizde “film” sözcüğünü kullandığımız için hayıflandığımız örneklerden... Berbat desek yetmez, deneme desek neyi denemişler deriz... Eni sonu 50 Cent’i parlatma girişimi, olmayan senaryoyla anca bu kadar...



Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template