♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Kpk 7 Yaşında!

İlk yayından bu yana altı yıl geride kalınca, dönüp maziye bakmak lazım sanki… Hiçbir yere nur yağdırmaya niyetim yok ama, geçen zamanda neler olduğunu sana anlatsam iyi olur be okur…

Efendiim… Öyle film gibi öyküsü olmayan bir başlangıç bu bloğun macerası... Çok net hatırlamıyorum... Yoksa ben istemezmiyim, soğuk bir kış günü yalnızdım, üşüyordum, açtım bir blog ısındım demeyi... Ama hakkaten soğuk bir kış günüydü hani, ya da en azından öyledir... Neyse dönelim 2006 yılına biz... İnternetle ilişkim sınırlıydı o zamanlar, hoş her zaman sınırlıydı... Öyle sörf yapayım, arkadaşlık sitelerine dalayım, chattir mırctır alemlere akayım heveslerim olmadı hiç... Varsa yoksa müzik ve film... Hatta o meşhur telefonu bağlayıp çevir sesiyle internete girdiğimiz günlerde, Tindersticks’in Asphalt Ribbons haliyle yaptığı şarkıları bir rus sitesinden indirme maceram bile var... Öyle böyle değil, hattı telefona geri takınca, telekomdan aramışlardı... Az önce ne yaptınız diye... Ben o zamanlar ender bulunan şarkıları indiriyorum diye mest olurken, evi bile aramışlar, işyeri telefonunuza kol gibi giriyor diye uyarmak için... Neyse uzatmayayım, internetle ilişkim oldum olası aradığım albümler ve filmlerle sınırlı oldu hep... O sitelere kaydolmak için kullandığım g-mail hesabına girerken rastladım blogspot diye birşeyin varlığına... Atıldım hemen aldım hesabı... Öyle çok düşünmeden, her yerde kullandığım nickname’imle edindim adresi ve ilk yazıyı yayınladım... Sonrası pek gelemedi... Nasıl gelsin zaten, sen tut cenabet yaşta, 31’inde daha gençliğinin baharında askere git... Tamam kısa dönem, poşetlik hali ama, arkadaş gelde sen onu bana sor... Güneşte 6 ay olabilir ama ben hep gölgedeydim azizim, bana sorsan 6 yıl gibiydi... Yan gelip yatma şansın olmayan, eğitim çavuşluğu müessesi sağolsun... Neyse sen sıkılmadan terhis olayım...

Şanslı çocuklardanım... Tüm meraklarım aileden genetik... Teknoloji meraklısı, fotoğrafçı bir babanın oğlu olmak... Anne desen değme alaturka solistleri bile cebinden çıkarır, bu yaşında bile... Amcalar desen, edebiyat öğretmeni var, makinist var, plak dükkanı sahibi var... Öyle bir çocukluk döneminde insan şımarmaz da ne yapar, şımarık bir çocukluk geçirdim... Hoş halen öyleyim, o da ayrı... Zamanında annem yeter dedikçe, yeni aldığı plakları eve gizli gizli sokan bir babanın oğlu olunca arşiv merakımın olması normal, heyhat aynı taktikle annemi çıldırtmışlığımda mevcuttur hani... Yazlık sinemalarda, üç filmlik matinelerde geçti çocukluğum... Evde müzik sesi eksik olmazdı, bin küsür plak, dededen kalma taş plak koleksiyonu, gramofon derken müzik kulağı olmasın da ne olsun... Kitap manyaklığı da dayımdan geçti... Ailece inşaa edildim, daha en baştan yani... İlerleyen yıllarda sinema manyaklığı özellikle video kaset kiralama döneminde iyice abardı... Nasıl olsa kaset kirasına para vermiyoruz diye üçer beşer yalayıp yutuyordum, sonrası cine 5’e kadar vardı, derken vcdler çıktı malum... Bunca merakın üzerine, gittim aşık oldum... Hatun güzel sanatlar resim okudu dibimde, dolayısıyla bende... Ordan da resim, heykel derken iyice genişledi çerçeve... Okul sonrası başladığım grafikerliği de ekleyelim üstüne... Aynı dönem fanzincilik... Grafikerlik döneminde bulaştığım gazetecilikte muhabirlikten yazı işleri müdürlüğüne uzanan yol... Egomu tatmin etmiyorum okur, oldum olası hep bu çerçevedeydim diyorum yahu... Neyse dönelim biz 2006 yılına...

İlk yayından sonra araya askerlik girdi demiştim, dönüşte 10 yıllık ilişkimi bitirdim... Herkesin yaşadığı “aşk bitti, sapını ne yapacağım” psikolojisine fazla sarmayayım derken, milletin nazını çekmekten yorulduğuma kanaat getirerek grafikerliği de bırakıp işyerini kapattım gitti... Elde kalan defterle yazdığım eleştirileri bloğa taşımak olunca, öyle başladı kpk macerası... Ama yine çok süremedi, sinemalar.com’dan yazarlık teklifi gelince, kritikler önce orda yayınlanır oldu, kpk yedekleme yeri olarak kaldı... Peşi sıra benzer teklif Sinemalife dergisinden gelince, çok sürmeden editörlük görevini üstlenince blog hep ikinci planda kaldı. Sinemalar.com’dan bir grup kritikçi olarak cinemaximum.com’u kurduk, o da yeni macera oldu... Bugün sinema salonları zincirine dönüşen adı o zamanlar bulup, yeterince kullanama yarası içimizde siteyi kapatınca, asıl macera başladı... Ocak 2011’den itibaren yazı yazdığım tek mecra blog oldu, uzun süreli ikinci planda kalmasının acısı da çıktı o gün bugündür...  

Eldeki tek mecra olunca, güncel kalma hedefine arı maya misali çalışkan Elif Işık geldi el attı... Sipariş etsem bu kadar olur, az bulunur onun gibi çevirmen... Temmuz 2011’den bu yana iki kişilik kollektif halinde ilerlediğimizi zaten biliyorsundur, geçeyim o kısmı değil mi okur?

Yayındaki 6 yıllık macera aşağı yukarı böyle... Bloggerlık çerçevesinde ne olduğunu da anlatayım kısaca...

Geçen zaman boyunca blogspot uzantılı yayındaydı kpk... Nisan 2012 itibariyle kendi domainimizde yayında artık. İlk yayından bugüne, bloggerlık adına genel geçer ne kural varsa ters yüz etmeye çalıştım. Misafir yazarlıktır, backlink olaylarıdır, pr yükseltmek için türlü taklalardır hiç işim olmadı... Kpk’yı hiç kategorize etmedim, sinema bloğu yada müzik bloğu olarak bilinmedi hiç... Adresi bodakedi, adı kayıp paylaşımlar koleksiyoncusu olunca sadece keşfedenin okumasıyla geldi bunca yıl içinde nereye geldiyse... 

Kısacası ey okur; 6 yıldır ben yazıyorum, sen okuyorsun... Teknik değerleri yükseltmek için taklalar atmadan özgün yazılarla, güncel haberlerle ben yayınlıyorum sen okuyorsun... Oku diye haberdar ettiğim facebook ve twitter hesaplarım dışında bir yer yok... Tüm site değerleri tamamen senin okumalarından geliyor, hormonlu değil organik yani... Öyle yoğun reklam kampayamız, dile dile dolaşan yazılarımız, uçuk ziyaretçi rakamlarımız yok...Ama senin mailerin var işte, herşeyden çok daha değerli olan... 

Bir şekilde savurulup geliyorsun ilk ziyarete, sonra yazıyorsun ulaşıyorsun, facebook’tan twitter’dan takiplemeye başlıyorsun, farkediyorum... En güzeli ondan sonra başlıyor, farkedilmek istiyorsun sarılıyorsun kaleme, en büyük mutluluk o... Dört yıl önce bahsettiğim grubu hatırlatıyorsun bana, yazı üzerine dinledim o albümü, artık en sevdiğim grup diyorsun... Her sabah gazetelerden sonra ilk baktığım site diyorsun... Hep ordasın, varlığını hep hissettiriyorsun ey okur... Hisettirdiklerin için ne kadar teşekkür etsem az... Elimden gelen tek teşekkür, her fırsatta tekrar ettiğim cümle aslında... 

Eni sonu, kpk sen varsın diye var... İyi ki varsın ve iyi ki oradasın... Tut dileğini, ver bir nefes haydi, yedinci yaşımız kutlu olsun...


P.S.: Yazı sonunda şarkı yerleştirmek istemiştim aslında ama ne seçsem az geldi, uymadı... Sen seçersen ve twitter hesabından aktarmak istersen #kpk7yaşında hastagini kullanabilirsin... mention’lamak istersen bana @bodakedi den ulaşabilirsin... 

Şarkı göndermek beni kesmez, sen uzun uzun yazarsın ben yazamazmıyım deyip, kendi okur maceranı anlatmak istersen, mail atabilirsin... Keyifle okuyacağımı biliyorsun değil mi?


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template