Artık devir internet devri, download devri… Vizyona
giren filmlerin alternatifleri artık torrent ve benzeri download siteleri ile
ortaya çıkıyor. Bir filmin internete düşmesini takiben, izleyicilerin imdb
oylamalarıyla yavaş yavaş popülerleşip bir nevi korsan vizyonda ön plana çıkıp
ses getiriyorlar. Özellikle bu durumun yoğun yaşandığı alan ise korku gerilim
filmleri… Malum örnek çok, izleyici yeni örnek bekliyor… Servis edilen
filmlerde bu ihtiyacı karşılama uğraşına girişiyor… Son dönemin en popüler
örneği de bir aksiyon gerilim: A Lonely Place to Die…
2002’de aksiyon gerilim “Reckoning Day” ile sessiz
sedasız ilk yönetmenlik sınavını veren, dört yıl sonra suç aksiyonu “Rollin'
with the Nines” ile çıkış yapan ve nihayet “Rise of the Footsoldier” ile adını
duyuran Julian Gilbey, dördüncü filminde de çizgisini korumuş. Ortaya üç
filminde karması “A Lonely Place to Die” çıkmış. Gilbey yine aksiyon ve suç
şablonunu terk etmeden, araya gerilim serpiştirmeyi tercih etmiş. Ki filmi
gerilimle açıyor, tipik bir gerilim izletecekmiş havasıyla uzun süre götürüyor,
ilk yarıdan sonra filmi eviriyor.
Başlangıçta dağcı bir grubun dağ tepe dolaşacağını ve
son zamanlarda sıkça karşımıza çıkan dağcı gerilimlerinden birini
izleyeceğimizi sanıyoruz. Gilbey’in tüm planları ve görüntüleri de o yönde
gidiyor. Ortada ne bir aksiyon ne de bir suç öyküsü görünmüyor. Birden
dağcılarımızın duyduğu ses ile işler değişiyor, bir nevi pandoranın kutusu
açılıyor ve içinden çıkan kızla birlikte filmde türünü değiştiriyor, temposunu
kazanıyor. Tüm bunlar olurken, sadece başrol kızımızı tanıma fırsatı bulabildiğimizden
anlıyoruz ki gerisi teferruat. Alison buldukları kıza sahip çıkıyor, kızın
peşindekilerle kedi fare oyunu başlıyor haliyle Gilbey de gaza basıyor.
Haydutlarımız kızın peşinde, onlarında peşinde birileri derken tüm katmanları
açılan öykü sona erdiğinde türden türe evrilerek yeni bir şey sunmayan bir
karma iz bırakmamak üzere gidiyor…
Bu kadar sıradan bir filmi gerilim harikası olarak
tanıtmak, afişine bolca yıldız döşemek pazarlama harikası denebilir ama asıl
şaşırtıcı olan filmin 6 ödül almış olması. Üç festivalden alınan altı ödül, ki Toronto
After Dark Film Festivalden toplanan dört ödül seyirci oylaması sonucu fanların
seçimi olarak alınmışlar. Bolca festival gezen film, İngilitere ve İrlanda
dışında vizyon görmemiş ve direk ev sinemasına sunulmuş ama imdb puanıyla (6.3)
halen ilgi çekmeye devam ediyor. Gilbey’in kafası karışık olarak
nitelendirebileceğimiz filminin tek övgü değer yanı görüntü yönetimi. Filmin
herşeye rağmen izlenebilmesinde Ali Asad’ın görüntülerinin etkisi çok büyük.
Oyuncu kadrosunda da pastanın en büyük dilimini iki
oyuncu paylaşmış… The Borgias’ın Micheletto’su olarak izlediğimiz Sean Harris ile bolca film ve dizide oynayan ama bir türlü aşama kaydedemeyen Melissa
George filmi sırtlanmış.
Korsan pazarında bolca adı geçen ve yankısını
festivallerden alan “A Lonely Place to Die” pek kafası karışık, karakterleri ve
olayları klişelerle bezeli de olsa vasatın bir adım önünde kendini izletmeyi
başarıyor. Dağ başını haydutlar alıyor, kedi fare oyunu oynanıyor sonuçta
herkes kazanıyor… Elbette övgülerle filmden bir şeyler bekleyen izleyici hariç…
Yorum Gönder