Görünenin ardında başka dünyalar var. Buzdağı misali.
Bugün buralarda geziniyorum. Senin aslında göremediğim taraflarında. Suyun
altında. Benim binlerce fersah altımda. Senin asla göremeyeceğin yanlarımda.
Gördüklerimi boşverdim bugün. Merak ediyorum ben kimim? Merakım kendimi aşıyor.
Kendimi bile bu kadar bilemezken nasıl peşin hüküm verebilirim ki sen kimsin?
Gördüklerim, bildiklerim, fark ettiklerim, henüz
bilmediklerim ve asla bilemeyeceklerim. Kendim ve senin hakkında. Bir taraftan
eğlenceli bir taraftan ürkütücü bir oyun gibi.
Söz olmamış kelimelerin var. Başkalarından sakladığın
bir kendin. Hatta kendinden bile sakladığın bir benliğin. Verdiğin kararların
adında yatan başka düşüncelerin. Her konu için özenle biçilmiş kılıfların.
Haklı cümlelerin. Sana bakıyorum da tıpkı ben. Üzülme dünyada ört bas edilmiş
çok fazla kişilik var. Yalnız değiliz üzülme. Kendimizi korumak adına bu yük.
Bu kiraz fidelerinin arkasına saklanma çabası. Üzülme. Hayır yargılamıyorum
seni. Kendime haksızlık olur yargılamak seni. Hepimizin binbir yüzü var. Milföy
hamuru gibi kat kat kişiliklerimiz. Çok nadirdir kazıdığım insanın altından
aynı insan çıksın. Onlar nadirdirler. Onların sırrına da ereceğiz elbet.
Hayranım onlara. Bir gün olmak istediğim kendimi gördüğüm için onların berrak
yüzlerinde, şükürler olsun varlıklarına.
Ben seni okumayı seviyorum. Hep sevdim. Yanıldığım da
oldu adım gibi bildiğim de. Birine uzaktan bakmak ve yakından bakmak arasında
dağlar kadar fark var. Görmek ve bakmak, elmayla armut kadar farklı kavramlar.
Baktıkça sana ve diğerlerine -yakından ve uzaktan- saflığıma gülüyorum. Salak
gibi innadığım sözlerine. Kendi -miş gibilerime. Boşa kürek çekmelere. Kimi
zaman devekuşu misali kuma gömünce kafanı görünmez oldun sanıyorsun. Kimi zaman
başkalarının sırtından kendini var ediyorsun. Çoğunlukla yapamadıklarının
acısını yaptıklarını dillendirerek dindirmeye çalışıyorsun. Bazen korkuyorum
senden. Bazen anlıyorum seni. Ama emin ol, hiç anlamadığım olmuyor.
Biliyorum seni. Kendimden.
Galata Son...
6 yıl oldu. Gece lambası gibi duran kulesine kalbimin
çarptığı. O zamanlar sen yoktun. Kamondo Apartmanı periliydi. Hayallerimi
koyduğum, serin duvarlarına aşkla baktığım yüksek tavanlı bir evdi. Serdar-i
Ekrem’in en güzeliydi. Evimin kedisi yoktu. Evimin sevgilisi yoktu. Daracık
sokaklar binaları birbirine yaklaştırıp dünyayı samimileştiriyordu. Mendil
kadar görünen gökyüzüne bakıp “Başka bir yerde yaşamam” diyordum.
O günden bugüne çok şey değişti. Topuklu
ayakkabılarımın topukları Galata’nın kaldırımlarında eridi. Evimin sevgilisi ve
kedisi geldi. Her köşe başına ruhum sindi. Martılar kavgalarıma ve sevişmelerime şahitti. Miskin
bulutlar hayallerime eşlik etti. Işıl ışıl İstiklal en yakın arkadaşım gibi
gece gündüz beni tesellideydi.
Bugün Galata’da son günüm. Yeni bir başlangıç yapmanın
heyecanıyla istemeye istemeye, mecburen ayrılık kararı almış iki sevgilinin o
son dakika bir türlü ellerini bırakmak istemeyişinin burukluğu bir arada.
Oysa çok uzaklara gitmiyorum. Yeni evden Galata
metroyla 20 dk. taksiyle 10 lira.
Özlem Saraç
Beğendiniz mi?
Dün twitter'ın yeni takipçi haberi veren mailinden keşfettiğim sitede doyurdum okuma açlığımı... Daha çok deneme, daha çok okunacak şey var sitede... Keşfedilmeyi bekliyor...
Okudukça nefes almak isteyenler için... Sitenin adı da pek hoş... Senin bana bıraktığın...
Bu iki yazı ve daha fazlası için... ozlemsarac.com
Yorum Gönder