♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Korsanların Sörfü!


Dünyanın En Büyük Suç Örgütü: Korsan Film Evreni

Yıl 1995’ti yanlış hatırlamıyorsam… Mektup arkadaşlarımdan bir tanesi uzun süredir aradığım bir grubun şarkı sözlerini bulduğunun müjdesini vermişti… Adına internet dediği şeyin vasıtasıyla bulduğu şarkı sözlerini diskete kaydedip yollamış ve eklemişti ben bunu bugünlerde üniversitede kullanıyorum ama ilerde herkesin evinde olacak, saracak dünyayı… Bense inatla karşı çıktım, bir grafiker olarak tüm günü bilgisayar başında geçen biri için bile cezbedici görünmüyordu bu durum. Sonra önce mail adresleri geldi, elektronik postalar derken delinin biri şarkıları paylaşma fikrini düşündü. O fikir mp3 adını alıp, çeşitli programlarla yayıldı. Boyutu küçük olduğu için kolayca paylaşılabiliyor olması başka birşeyin daha kapısını açtı… Ki o kapıdan şimdi girdiğinizde dünyanın en büyük suç örgütüyle karşılaşmanız olası… Birbirinden habersiz milyarlarca insandan oluşan bu gönüllü örgüt her sanise suç işliyor ve işlemeye de devam ediyor... Önce bu kapıdan neyin girdiğini anlatalım…

Mp3’lerin yaygın alışverişlerle bir pc’den diğerine transferi hızla yaygınlaşmaya başlamıştı ki, bu durumdan şikayetler de başladı. Metallica’nın başını çektiği bir grup müzisyen mp3’lerin paylaşıldığı program olan Napster’ı dava etti ve uzun bir sürecin sonrasında kazandı. Ve ne yazık ki, bu durum caydırıcı olmadı. DVD’ler de hızla yaygınlaşıyor, sinema en yoğun dönemlerini yaşıyordu. Kopya dvdlerinde artık korsancıları aşındırması başlamışken, görüntünün de paylaşılabilmesi için gerekli format bulundu. Kolay paylaşılması için boyutu küçülten ama görüntü kalitesini kısmen koruyan bu format adını da “Divx” olarak aldı. DVD’lerin divx’e dönüştürülmesi işlemi de adını “rip” olarak aldı. Kısa sürede çok geniş bir dünya yaratan divx, bugün birçok seçeneği ve kaynağı ile, bu işle uğraşanların edindiği şan şöhret ve kazanç ile dünyayı sallıyorken, sinemanın da bir numaralı kabusu durumunda. Divx deyip geçmeyelim ve gelin o kapının ardındakilere bakalım…

Nedir Bu Divx, Ne Çeşittir…

Bugün yaygın olarak çeşitli kaynaklardan ulaşılabilen Divx’ler kendi içinde adlandırılıp, sınıflandırılıyor ve o şekilde paylaşılıyor. Bir kamera yardımıyla yapılan sinema çekimi, kalite olarak en düşük sınıflandırılmaya sahip. Hani şu ekranın önünden insanların geçtiği, gülüşmelerin duyulduğu çekimler… Saf korsan olarak halen geçerliliğini sürdüren bu türe TS adı veriliyor ve sadece dünyayla aynı anda vizyona giren büyük gişeli filmler için edinilmesi albenili hale geliyor. Diğer durumlarda ise daha iyi bir sürüm bekleniyor.

Amerika’da vizyona giren bir filmin dünya üzerindeki herhangi bir yabancı kanal gösteriminin kaydı ile sinema çekiminden elde edilen sesin birleşimiyle oluşan bir melez sürüm mevcut ki, izlenebilir en düşük kalite olarak adlandırılıyor ve R5 adı ile servis ediliyor.

SCREENER: Özellikle en dertli olunan ve sinemacıların kabusu olan sürüm olarak bilinmekte. Birkaç yolla elde edilen bu sürüm DVDrip öncesi en iyi sürüm olarak kabul ediliyor. Montaj masasından, stüdyodan yani içerden çalınan kopyalardan elde ediliyor. Daha beteri ise başta oscar olmak üzere jürilere gönderilen kopyalarda aynı şekilde screener kopyalara dönüşüyor.

WORKPRINT: Son zamanlarda ortaya çıkan bu sürüm ise, filmin özel efektler eklenmeden önceki son ve ham halini barındırıyor… İzleyenin sallanan ipler ve yeşil fon ölnerini görebileceği kopya türü Wolverine filminin yayılmasına ortaya çıkmıştı.

PPVRIP: Son dönemde ortaya çıkan bu sürüm adını ödeyerek izleme seçeneğinden alıyor. Büyük otellerde yer alan parası ödenerek izlenen film seçeneğinden beslenen sürüm, kaydedici kişinin otel odasında izlediği filmi kopyalamasından ve riplemesinden doğuyor.

DVDRIP: Bilinen en iyi sürüm olarak, orijinal dvd’den ripleniyor ve dağılıyor. Piyasaya orijinal sürülmüş dvdlerin kopyaları olduğu için her zaman en son çıkan sürüm olarak biliniyor.

Gelelim bir üst versiyonuna… Piyasayı saran ve son teknolojiyle daha pürüzsüz izleme keyfi veren Blu-ray’lerin riplenmesi işlemine de BRRIP adı veriliyor ve pixel oranlarına göre değişmekteler.

Divx dışında iki farklı tür daha mevcut. Boyutun daha da küçültülmesiyle oluşturulan ve daha çok kotalı internet kullanıcılarının rağbet gösterdiği MP4’ler daha çok izlenip silinecek filmler için tercih ediliyor. Daha büyük boyutlarla varolan en iyi görüntüyü sunan format olarak geçen MKV ise arşivcilerin en öncelikli tercihi durumunda.

Divx ve türevleri dışında internette yaygın şekilde dağılan diğer film formatları ise birebir Dvd ve Blu-ray’ler ki bu arşiv türünü tercih edenler için çok büyük malzeme içeriyor. Piyasada türkçe altyazılı yada türkçe dublajlı olarak bulunmayan Dvd’ler birkaç işlemden geçirilerek altyazılı ve dublajlı dvd’ler haline geliyor. Özellikle dvd’nin ülkemize giriş yıllarındaki baskılarına uygulanan yöntemde vcd’lerden alınan sesler yurtdışından yayılan dvd’lere ekleniyor, altyazı sitelerinden alınan altyazılar da seçeneklere dahil edilince piyasada olmayan Dvd’ler elde etmek mümkün. Özellikle dvd arşivi konusunda geniş bir arşive sahip siteleri görünce şaşırmamakta mümkün değil…

PEKİ NASIL YAYILIYOR???

Elde edilen materyalin internette yayılması konusunda iki seçenek mevcut. Ücretsiz program yardımıyla paylaşım ve ücretli üyelikli server sistemi. Ücretsiz program yardımıyla paylaşımda sistem kullanıcıların birbirinden parçalar halinde indirme esasına dayanıyor. Onlarıda sırasıyla açıklayalım…

En eski sistem olan E-Mule adı verilen “eşek” olarak da geçen porgram ve son derece popüler Bittorent benzer sistemler. İkisinin de ana malzemesi olan küçük boyutlu belgeler önce tracker adı verilen sitelerden indiriliyor. Daha sonra da program yardımıyla açılan belge indirme işlemini sağlıyor. Bu noktada belirleyici olan ise, indirilmek istenen filmin kaç kullanıcı tarafından paylaşıldığı. Popüler ve güncel örnekler çıktığı gün milyonlarca bilgisayarda birbirine bu yöntemle transfer oluyor. Paylaşma esasına dayanan sistemde “ratio” adı verilen değere göre indirmelerin hızları da değişim gösteriyor. İndirilen herhangi bir şey paylaşımda tutulduğu müddetçe ratio’su artan kullanıcı ne kadar kullanırsan o kadar hızlı kullanırsın mantığıyla çok daha çabuk ulaşıyor istediklerine.

RAPIDSHARE ve DİĞERLERİ

Ücretli üyelik üzerinden yapılan downloadlar ise daha da büyük bir suç ağına sahip. Depo sistemiyle çalışan ve ücretli üyelikle serverlarından sınırsız indirme vaadeden bu siteler çok yaygın olarak kullanıyor. Ücretsiz alınan üyelik sonrasında yapılan her tür upload işlemi denetlenmeksizin işlem sonrası verilen linkle indirmeye hazır hale geliyor. Giderek artan rekabet sonrası bu tür sitelerin sayısı yüzü geçmiş durumdayken, içerinden sadece birkaçı telif haklarına aykırı içerikleri siliyorki, bundan kaçınmak da mümkün. Rapidshare adlı sitenin yıllar süren hükümdarlığından sonra yeni gözdeler olarak geçen Hotfile,Fileserve ve Filesonic milyonlarca üyeye sahip durumda. Hatta telif hakları davalarıyla başedemeyen Rapidshare ve Hotfile’ın içerikleri silmesi sonrası bu sitelere de rağbet azalmış durumda. Bu sistemin kullanıcıları arasındaysa inanılmaz bir zincir söz konusu. Yine birbirinden habersiz örgüt mantığıyla işleyen bu sistem kendi unsurlarını yaratmış durumda.

Mevcut yükleme sitelerinden yapılan download’ları yönetmek için çeşitli programlar sürekli güncellemelerle hizmet veriyor. IDM ve Jdownloader’ın başı çektiği download yöneticisi programlar arka planda sürekli çalışarak yükset bağlantı hızlarında kopmadan ve durdurup yeniden başlatma seçenekleriyle kullanıcıların olmazsa olmazı konumunda. Açık kaynaklı kodlu program olarak geçen JD’nin destek forumları ise kaf dağının görünen yüzünü oluşturmakta.

PEKİ KİM NE KAZANIYOR?

Dünyanın en büyük suç örgütü dediysek elbette kazançta var ortada… Bu kazançlarda dolaylı ve dolaysız yoldan değişiyor. Maddi ve manevi olarak elbette…Önce manevi kazançlara bakalım…

Elbette manevi kazançlar, ün ve saygı türevlerinden oluşuyor. İlk elde sunum yapan kişiler ve gruplar önce güvenilirlik kazanıyor, daha sonra da saygı görüyorlar. Bu şöhretin ve saygının sarhoşluğu ile üretmediği şeyi kullanıma açan kişi kendisine ait bir çizgi bile oluşturabiliyor. Hırsızlığında çeşitleri var yani. Sessiz filmler üzerine sunum yapan bir kişi ile sinema kopyalarını sunan kişi aynı şekilde değerlendirilmiyor. Her kullanıcı kendi portföyünü oluşturuyor ve takipçilerine hizmette sınır tanımıyor. Kaç yaşında olursa olsun hemen usta, üstad ve benzeri sıfatla taçlandırılıp el üstünde tutuluyorlar ki hiç bir şey üretmeden edinilen bu kazanç fazlasıyla göz alıcı…

Paylaşım programlarına yönelik sitelerin kazançları elbette reklamlardan elde ediliyor. Onun dışında bilinmeyen bir gelirleri yok. Bu alanda popüler site olmak, milyonlarca ziyaretçi ve bir o kadarda para ile eşdeğer.

Rapid ve benzeri sitelerin sağladığı kazançlarda ayrı kollara ayrılmış durumda. Öncelikle bu siteler üyelik satarak gelir elde ediyor zaten. Siteye üye olunma sebebi de kullanıcıların yapacakları upload olduğu için bu yolda belirlenen bir kazanç tablosu mevcut. Upload yapan kişi, yaptığı bu işlem sonrası her download’dan para kazanıyor. Upload ettiği şeyin indirilme sayısıyla doğru orantılı olan bu kazanç sistemi özellikle güncel filmler, diziler, porno ve Mp3ler söz konusu olduğunda sıkı çalışmayla ayda bin liralara yaklaşıyor ki özellikle öğrenciler ve gençler için reddedilemeyecek bir kazanç kapısı.

Premium üyelik sistemli sitelerin açtığı bir diğer kazanç kapısı ise hayli ironik. Bu üyeliklerin kullanıcı adı ve şifre’leri kırılmak suretiyle bambaşka bir dünya çıkıyor önünüze. Yapılan işlem dolayısıyla kendine “cracker” diyen bu kişiler, kırdıkları hesapların önce şifrelerini değiştiriyor… Daha sonra önlerinde iki seçenek beliriyor. Çeşitli ödeme sisitemleriyle bu şifreleri satanlar hemen hemen her siteden elde ettikleri üyelikleri neredeyse siteden bile cazip seçeneklerle satıyor ve hiçbir garanti vaat etmiyor haliyle… Birde crackerların kendi arasında grup oluşturup site kurmasıyla oluşan yöntem varki oda şaşırtıcı. Bu siteler parayla üye olunması halinde alacağınız VIP sıfatıyla size her daim kırılmış üyelik vaadediyor ki, yüzlerce sitenin şifresi arasında kaybolmanız da mümkün. Yasadışı birşeyin yasadışı ele geçirilmesi sonrası yine yasadışı satılması işlemi desek, nasıl okunuyor… İronik değil mi?

DIVX’İN OLMAZSA OLMAZI ALTYAZI!

Hafifletici suç unsurlarıyla pekde kötü gözle bakılmayan altyazı dünyasına yapılacak bir bakış, bu ağın ne kadar büyük olduğunun apaçık bir göstergesi durumunda. Herhangi bir filmin sunumu paylaşıma sunulduktan hemen sonra o dilde yapılan altyazı yaklaşık bir saat bile dolmadan dünyadaki her altyazı sitesinde yüklenmiş hale geliyor. Bunun ardından da hummalı bir çalışma başlıyor. Ülkemizde başı çeken sitedeki düzende şaşırılacak durumda. Bir çevirmen filmi seçtikten hemen sonra bilgilendirmede bulunuyor ve bitene kadar çevirinin durumunu an be an ilerlemesini bildiriyor. Çevirmenlik elbette hiçbir kazanç getirmiyor ama ün kazandırıyor. Bazı çevrimenlerin neredeyse kendini film yönetmeni zannedecek kadar havalandığı alanda yine şöhret kendi portföyünü getiriyor. Öne çıkan isimler özellikle rumuzları kendi isimleriyse hızla bilinen üstadlar oluveriyor. Bir dönem lost dizisinin son derece hızlı çıkan çevirilerini yapan Pınar Batum’un gördüğü itibar buna örnek verilebilir. Ki diziyi izleyen herkesin mutlaka bildiği isim olarak düşünüp izleyici sayısıyla çarptığınızda çıkan sonuç karşısında hayrete düşmemek elde değil. Bir diğer çevirmen Emre Bekman’da bir diğer örnek olarak verilebilir. Rumuzlarıyla ün kazananlardan “eşekherif” ise çevirisini yaptığı Blue Mountain State dizisinin jeneriklerinde yazdığı esprilerle neredeyse diziyi takip etme sebebi haline gelmiş bir isim. Tamamen gönüllülük esasıyla verilen hizmet olduğu ve hiçbir kazanç içermediği için suçun hafif kısmı olarak kalsa da, çevirmenlerin de hırsızların yardakçısı olduğunu söylemek yanlış olmaz…

ETKİLERİ, FAYDASI ve ZARARI

Önce etkilerinden başlayalım… Bir örnekle işleyişi canlandıralım. Herhangi bir dizi Amerika’da yayınlandıktan en geç 10 dakika sonra sitelere düşüyor. Ülkemiz için düşünürken popüler bir Amerikan dizisi sabaha karşı internere düşüyor en geç o günün akşamında altyazı da çevirilip izlenmeye hazır hale geliyor. Tüm dünyada da aynı durum söz konusu. Bu durum da özellikle dizi yapımcılarının download dünyasını görmezden gelememelerine sebep oluyor… Zira artık net şekilde görülüyorki dizilerin en çok izleyiciyi yakaladığı mecra kesinlikle TV yayını değil. Yasal izleme siteleri, illegal online izleme siteleri ve download… İzleyici çoğunluğunun download’a kayması dolasıyla dizi yapımcıları ve yayıncı kanallar mecburen indirilme rakamlarını dikkate alıyor ve kararlarını buna göre alıyor. Birçok dizinin düşük reytinglere rağmen halen yayında olması da bu yüzden… Bir diğer faydası da yasaklı ülkelerde örneğin İran’da Lost’un izleyici bulabilmesi. En küçük ülkelere kadar yayılabilmesi dizi yapımcılarının yüzünü güldürüyorken ilginç şeylerde olmuyor değil. Şeriat kurallarına uygun hale getirilmiş Lost’a youtube’da rastlamakda mümkün. Yani Dizilere yüzde yüz etkisi olduğunu söylemek mümkün.

Filmlere etkileri ve faydasına gelince… Özellikle küçük bütçeli bağımsız filmlerin izleyiciye ulaşmasında yüzde yüz etkili olan download, baskısı tükenmiş filmlerin özel baskılarına ulaşmak için de neredeyse vazgeçilmez bir mecra olmuş durumda. Koleksiyonerlerin baştacı özel Criterion DVD’ler birebir olarak paylaşıldığında baskıları da tükenmişse indiren kişiye eşsiz bir hazla koleksiyon oluşturma hissi veriyor. Arşiv konusunda alternatifi asla olmayacak bir dünya olarak rakipsiz bir konuma yükselmesini sağlıyor. Ne yöntemle olursa olsun elden ele dolaşan korsan filmler hiç tanınmayan, bilinmeyen sinemaların yükselişini sağlıyor. Ki uzakdoğu sinemasına buna başlı başına bir örnek. Keşfedeğer birsürü filmin yeniden popülerleşmesine etkisi ise tarif edilemeyecek boyutta. Ev sinemasının en büyük mecrası olarak bir çok filmin popülerleşmesi yine korsanın etkisi. Toparlarsak şunu demek mümkün, en büyük etki iyi bir filmin mutlaka izleyici bulabilmesi ve gözden kaçmaması…

Gelelim zararlarına; Kanunlarla belirlenmiş ve cezaları konmuş bir suç söz konusu. Bu dünyaya girdiğinizde attığınız her adım tamamen suç ve herhangi bir affedilir yanı bulunmuyor. Film yapımcıları ve emekçilerinin hakları çalınıyor ve büyük bir gelir kaybı yaşanıyor. Başka bir ekleme yapmaya gerek var mı? Yarattığı bu zararın dışında sinemaların uğradığı zararın da tarifi mümkün değil. Sinema sektöründeki herkesin zincirleme uğradığı parasal zararı bugün hesaplamak için makinelerin yetmeyeceği gerçeği oldukça net. Üreticiye verdiği zarar böyleyken, tüketiciye verdiği zararlar da yok değil…

Herhangi bir filmi korsan yollarla edinen ve izlemeye koyulan izleyici çoğunlukla kötü ses ve görüntü sebebiyle filmi anlamıyor öncelikle… Kötü ses, kötü görüntü ve saçmasapan altyazılarla film izlemeye çalışmanın sinemayla bağdaşan hiçbir yanı bulunmuyor. Kaldı ki en iyi kalite bile bugün sinema salonunda yaşanan deneyimin yanına bile yaklaşamamış durumda. Bu durumdan doğan kirliliğin sinema kültürüne olumsuz etkisi de elbette kaçınılmaz. Filmi sinema salonunda izleme kültürü hızla kayboluyor. Bir yönetmenin üzerine günlerce kafa patlattığı en ihtişamlı sahnelerde bu kirlilik içinde güme gidiyor.

Yayılış ve dolaşım hikayesi sebebiyle dünyanın en büyük suç örgütü korsan… Üyeleri birbirini tanımasa da, herhangi bir lideri olmasa da sürekli ve artarak işlenen bir suç örgütü. Üstelik önüne geçebilmekte kanunlara rağmen neredeyse imkansız.

Bu yazı yazıldığı sırada dünyada açık olan bilgisayarların ne kadarında download yapıldığını düşünün. Bu bilgisayarların ne sıklıkta bu amaca hizmet ettiğini de ekleyin… Nasıl bir tablo?... Dünyadaki hiçbir suçun sürekli yapılmadığını düşünüyordunuz değil mi?... Günün yirmidört saati hırsızlık yapan birini görmediğinizi düşünüyordunuz değil mi? Hiç kapanmayan bilgisayarlar, aralıksız film ve dizi indiriyorken bir kez daha düşünün bence…

Share this:

1 yorum :

  1. Şahane bir derleme olmuş, zahmet ve kelimeler için teşekkürler...

    YanıtlaSil

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template