♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Troll Avı'ndan Çekim Notları...


Filmdeki gerçekçi belgesel havasına uygun olarak, oyunculardan önemli bir şey yapmaları istendi: Tüm film boyunca doğaçlamada bulunmaları. “Tüm film sette doğaçlama şeklinde çekildi.” diyor Ovredal. “Bu kadar belgesel kokan bir film yapmamın tek yolu buydu. Oyunculuk ve yönetmenlik becerileri katamazdık filme. Bütün bu sahnelerin planlandığı hissini uyandıramazdık.”
Ovredal elbette bir senaryo yazdı ama kendisinin de açıkladığı gibi, “Her sahneyi çekmeden önce sahnenin içeriğini ve her karakterin davranışlarını tartıştık, sonra oyuncuların kendi sözcükleriyle oynamaları için onları kendi hallerine bıraktım. Aslında çoğu zaman senaryoda yer alan sözcükleri kullanmamalarını söyledim onlara.”
Prova da olmadı. “Çoğunlukla tartışma şeklindeydi.” diye açıklıyor yönetmen. “Ben oyuncuları yönetmeyi değil, karakterleri yönetmeyi seviyorum.”
Otto Jespersen’in canlandırdığı ve Hans karakterinin öğrencilere geçmişini ve yıllarca trol öldürmenin etkilerini anlattığı sahne çok güçlüydü. “Çekimler esnasında, Hans’ın geçmişi konusunu haftalarca tartıştık. O sahneye geldiğimizdeyse Glenn’le (Thomas) tüm sahneyi doğaçlama oynamasına müsaade ettim ve ona sorular yönelttim. 30 dakikalık bir tek çekimdi, en iyi parçalarını aldık ve bir araya getirdik. Otto muhteşemdi.”
Daha sonraki bir sahne, Hans’ın trollere yönelik bir katliam yapmak zorunda bırakılmasını anlattığı, olağan bir iş gününe ışık tutuyor. “Bir yandan gülünç aslında çünkü yine troller hakkında konuşuyor. Ama bu karaktere derinlik kattığımız bu tek sahneyi çekmek benim için çok önemliydi. Trollerle olan ilişkisinde şaşırtıcı bir dönüm noktası bu, sanırım konuştuğunda Hans’ı bile şaşırtan bir şey bu.”
Öğrencileri canlandıran üç oyunculara, perdeye yansıttıkları karakterleri çok daha gerçekçi kılan tek bir talimat verildi. “Hepimiz canlandırdıkları karakterler konusunda olmadıkları birini canlandırmak yerine, kendi kendilerini oynamaları konusunda mutabık kaldık.”
Oyunculara var olmayan ve post prodüksiyon safhasında görsel efektlerle görüntülere eklenecek troller karşısında tepki vermeleri konusunda yardımcı olmak amacıyla, Ovredal dublör canavar olarak görev aldı. “Trollerin boyunun ne kadar olduğunu, yüzünün ne tarafta olduğunu, vs. oyunculara göstermek için işaretler koyduk.” diye açıklıyor yönetmen. “Ardından ben kükrüyor, bağırıyor ve çığlık atıyordum, onlar da ellerinden geldiğince hayal güçlerin kullanıyorlardı.”
Peki şu Dağ Kralları sahnesinde... gaz sorunu vardı, oyuncuların içine çekilemeyecek kadar kötü kokan havaya karşı özgün bir tepki vermelerini gerektiren... Yönetmen sette gerekli efekti yaptı mı peki? “Hayır, çok şükür, o sahne tamamen hayal ürünüydü!” diyerek gülüyor yönetmen. “Ama bir sürü ses çıkarmak zorunda kaldım.”
Oyuncular aynı sahne içinde tepkilerini değiştiriyordu. Bu tepkiler ifadesiz bir surattan tutun da endişeli ve öfkeliye varana dek farklılık gösteriyordu. Bu durum görüntü yönetmeni Hallvard Bræn için büyük bir zorluk teşkil etti. Bræn, filmin tek kamera operatörüydü ve tek çekimlik sahnelerde doğaçlama oynayan oyuncular arasında gidip gelmek zorundaydı. Burada kesme falan yok, unutmayın, bu gerçek yaşam.
Bu arada, Bræn, oyuncu Tomas Alf Larsen’le birlikte Kalle rolünü paylaştı. Ovredal’la uzun süredir reklam filmlerinde görüntü yönetmeni olarak birlikte çalışan Bræn, öğrenci görüntü yönetmeninin yapması gereken kamera hareketlerini göstermesi için sete davet edildi. “Aslında Kalle rolünü oynuyordu.” diye açıklıyor yönetmen. “Tüm oyuncular altı haftalık çekimler boyunca setteydi hep. Thomas Hallvard’ın tam arkasında duruyordu, diğer oyuncular Hallvard’a döndüğünde, onun tam arkasında bulunan Thomas’tan yanıt alıyorlardı.” Bræn bunun yanında yapılan herhangi bir provada da görev aldı çünkü Kalle karakterini anlaması ve kamerayla onu yansıtması gerekiyordu.
Bræn, çekimlerdeki doğaçlamadan ötürü her şeye hazırlıklı olmak zorundaydı. Örneğin, Johanna Morck tepki gösterip ağaçların içine dalmaya karar verdiyse, Kalle de elinde kamerayla onun peşine düşecekti ve Kalle’nin gözü işlevi gören Bræn onun peşindeydi. “Onun için oldukça zorlayıcı bir işti ama onun sınırlarını ve yeteneklerini biliyorum, harika bir iş çıkardı.”
Ovredal ve Bræn rağbet gören RED One HD kamera sistemini denedikleri halde, onun yerine Panasonic AJ-HPX3700 Varicam sistemini tercih ettiler. “Karanlık ortamlarda ışığa inanılmaz derecede duyarlı ki çektiğimiz bir sürü gece sahnesinde buna ihtiyacımız vardı. Bizim de test ettiğimi RED kamera ise daha geniş bir görüntü sensörüne sahip ve bu daha dar bir alan derinliği sağlıyor ama bizim için önemli olan Hallvard’ın odak ayarı yapmadan hızlı geçişler yapabilmesiydi.” RED kameranın bunun yanında çok güzel görsellik sunuyor ama bu film için gereken şeyin tam tersiydi bu özelliği. “Biz bu çocukların kendi el kameralarıyla film çektiği izlenimi uyandırmak istiyorduk.”
21 Eylül-31 Ekim 2009 arasında süren çekimlerin ilk üç haftası, nefes kesici güzellikteki Norveç doğal manzaralarını görüntülemek için 10 araçlık yapım karavanını Norveç’in kuzeybatı kıyısı boyunca dolandırarak geçti. “Bazen öylesine durup, ‘Vay canına, burayı çekmeliyiz’ Harika manzara!’ dediğimiz anlar oldu.” diye anlatıyor Ovredal. “O noktada bir sahne yazıyorduk kafamızdan veya senaryoya bir göz atıp, bir sahneyi seçtikten sonra ‘Bunu burada çekebiliriz.’ diyorduk.”
O sahneler sadece gündüz çekildi, Norveç’in inanılmaz doğal manzaralarını çekmek için doğal ışığın lazım olduğu sahnelerdi. Birçok gece sahnesindeyse karakterlerin kısılıp kaldığı karanlık hissini yansıtacak görüntüler gerekiyordu.
“100.000 wattlık bir lambamız vardı, teknik elemanlar uzun bir ışık direği olarak kullandığımız, eski bir itfaiye arabasının tepesine bu lambayı yerleştirdiler.” diyor Ovredal. “Lambayı mümkün oldu kadar yükseğe çıkardık ve gece sahneleri için ışık olarak kullandık.” Bununla birlikte kameranın akıl almaz hassasiyeti doğrudan kameraya takılan bir aparatla (ya basit bir şiddeti ayarlanabilen, 150 wattlık kamera lambası veya küçük bir gün ışığı veren 5600 K Litepanels) kimi zaman artırıldı. Bu sayede elde edilen ışık, yine Kalle’nin kamera merceğinden bakış açısını paylaşan izleyicilerin, Kalle karanlıkta kamerasıyla bir trolü her defa görüntülediğinde “şimdi görüyorsun, ama şimdi görmüyorsun” deneyimi yaşamalarını sağladı.
Hans’ın trolleri öldürmek için kullandığı parlak ışığı üretmek için, teknik ekip gerçek bir şimşek etkisi yaratabilmesiyle bilinen Luminys Lightning Strikes ekipmanından faydalandı.
Bütün film, yumuşak hareketlerle el kamerası tarzında Bræn tarafından çekildi. Filmimizin daha kaba ve sert bir el kamerası havasıyla çekim havası içeren Blair Cadısı’na benzemesini istemedik, bizim istediğimiz öyle bir şey değildi.” El kamerası tarzına yönelik tek istisnayı, filmdeki tek planlık vinç çekimi oluşturuyor: Bir trol Kalle’yi tutup havaya kaldırırken ve onu yemeden önce paylaştığımız trolün bakış açısı. “Bütçemiz bu sahneyi öteki türlü çekmemize müsaade etmedi.” diye gülümsüyor Ovredal. “Bu da yeterince etkili ama. Oldukça ürkütücü.
Daha önce bahsi geçtiği üzere, muhteşem, doğal Norveç manzaraları da Trol Avı’nda kendine yer buluyor. Mekanlar arasında filmin yağmurlu sahnelerinde kullanılan Vaatedalen, Norveç’in en yüksek dağlarına ev sahipliği yapan Juten Heiman ve Norveç’in güzel fiyort ve şelalesine ev sahipliği yapan Sogn og Fjordane bulunuyor. Volda kasabası filmin ilk altı dakikasında var ve öğrencilerin gittiği Volda Üniversitesi’nin bulunduğu yer.
İnsanın içini donduran, korkutucu Jotnar’ın öldürüldüğü son sahneler ise Dovre dağlarında, gerçekten de buz gibi havada çekildi. “Çok zor bir çekimdi, soğuktan kıçımız dondu orada.” diye hatırlıyor yönetmen. “Ve oyuncular bu konuda son derece yapıcıydı. Aslında kostümlerini yanlış tasarladık, ne kadar soğuk olacağını hesaplayamadık. Çekim ekibi çekim biter bitmez üstlerin kalın bir şeyler alıp kadrajın dışında kalıyordu.”
Hava şartları çekimi başka türlü de etkiledi. “O jipin içinde altı, yedi kişi gidiyorduk – sesçiler, kamera asistanı, oyuncular ve ben.” Neyse ki direksiyonda Otto Jespersen vardı – tüm çekimlerde direksiyon başında o vardı aslında. “Çok şükür ki gençliğinde buna benzer bir arabası varmış. Buzlu dağ yollarında hiç de kolay bir yolculuk değildi.”
Kar fırtınasına benzeyen hava koşulları en az bir tane karmaşık sahnenin bir defadan fazla çekilmesine neden oldu. “Hava değişip duruyordu. Gün içinde dört faklı hava durumu oluşabiliyordu. Hans’ın Jotnar’ı öldürdüğü sahneyi çektiğimiz gün, neredeyse tüm günü arabaların içinde geçirdik, sonra tüm sahneyi bir buçuk saat içinde çektik.”

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template