Dizi Cephesinde Değişen Bir şey Yok
Malumunuz sonunda yeni sezona girdik ve yeni dizilerde sezonlarının ortasına geldi ve kendilerini belli etmeye başladı. Fırsattan istifade genel bir bakış atalım, neler var neler yok, kimin karnesi iyi kimin kötü bir görelim… Önce yayındaki dizilerin yeni sezonlarına bakarak elbette… Önden buyurun…
Dizi dünyasının en çok takip edilenleri bolca gürültü patırtı ve beklentiyle girdi yeni sezonlarına. Aynı ilgiyi devam ettirecek şekilde devam edeni de, yeter artık sıktı dedirteni de mevcut.
Bir doktorun etrafında dönen “House” yeni sezonunda da ilgi toplamaya devam ediyor. Genel yorumlar daha da iyi döndüğü ve canlandığı şeklinde. Fenomene dönüşen doktoru seyretmeye doymadığımız kesinken benzerlerinin yapıldıkça tutmaması da değerini arttırmaya devam etmekte.
İlk sezonunda “Lost”la karşılaştırılan “Heroes” ise hızla kan kaybetmeye devam ediyor. Dizinin uzun süredir sadece konuşmaktan ibaret olması hayli sıkıntı verici. Tek tek yetenekleriyle dünyayı yönetebilecek insanların köşelerine çekilip pısırık pısırık beklemeleri ve sürekli geçmişle gelecek arasında dokunan mekiklerle artık kabak tadını çoktan vermiş durumda. Sözde panayırda toplanması düşünülen karakterlerin peşinden nereye gidilirse gidilsin, hala en beğenilen karakterlerinin hakkında bir karara varılmamış olması dizinin çok hesapsız kitapsız olduğunun kanıtlarından biri olarak göze çarpıyor. Belli ki dizi haftayı kurtarmak üzere yazılıyor. Zira ilk sezonun sonrasında şaşırtıcı hiçbir şey göremedik…
En sevilen katilimiz “Dexter”da ise işler çok olumlu. Yazarlarının çoktan oturttuğu karakterlerle her şey akıcı ve finale doğru gittiği çok belirgin… Bu da dizinin başarısının en önemli sebeplerinden… Bugüne dek yakalanmayan bir katile hayranlıkla geçen sezon yine başarılı, birde bebeğin getirdiği problemler dizinin sevimli yanlarından.
En çok ön plana çıkan “Gossip Girl”de ise işler tıkırında. Kahramanlarımızın üniversiteye başlamalarıyla yaşadıkları değişimlerle bildiğimiz tat aynen devam. Kökleri kitaba dayanınca kolay kolay yıkılmıyor nasıl olsa. Gençlerin takip ettiği diğer dizilerde de durum aynı diyelim kısaca geçelim kalanları.
Geçen sezonun yıldızı olan dizilerde de düşüş yok neyse ki… “Lie to Me”, “The Mentalist” ve “Merlin” ikinci sezonlarında teklemeden gidenlerden. “Fringe”, yeni sezonunda sanki yaratıcılarının histerilerinin kurbanı gibi. Bir görüntü ya da etki uğruna yaratılan mantıksız sahneler biraz rahatsız edici. “Sanctuary” ise besbelli düşüşte ve uzatmaları oynuyor. Artık altıncı sezonuna giren “Nip/Tuck”, yeniden aile olmak üzerine bir şeyler söyleme derdinde. O da ana karakterlerini çok sağlam oturtanlardan. Dolayısıyla da yıkılması zor… İkinci sezonunu yaşayan en talihsiz dizi ise iyi bir fikirle doğan ama bunu kötü kullanan “Dollhouse”. İkinci sezonun finalini bile göremeyecek bu gidişle. En özgün dizilerden biri olan “Californication” da aynı tadı koruyarak daha uzun yıllar süreceğinin ipuçlarını veriyor.
Gelelim Tazelere…
“Dharma & Greg”den bu yana hepimizin sevgilisi olan Jenna Elfman’ın yeni komedisi “Accidentaly on Purpose” şimdiden sevilenlerden oldu bile. Orta yaşlı bekar bir sinema eleştirmeninin, savruk ve sorumsuz bir adamla yaşadıkları, iyi yaratılmış yan karakterlerle destekleniyor ve takibi kolay bir durum komedisi çıkıyor ortaya. Elfman’ın enerjisi de diziyi kurtarıyor zaten…
Sezonun en özgün işi yine HBO’dan… Bir yazarın tuhaf maceralarını izlemek hiç bu kadar keyifli olmamıştı demek ve övmek de mümkün. Yılın en özgün dizisi demek daha iyi. “Bored to Death” kesinlikle uzun sürmesi gereken ve kendi kitlesini memnun eden dizilerden olarak kalacak. Zaten kanalın desteği de arkasında.
Sezonun ilginç komedilerinden “Community” ise en çok sinema göndermeleriyle ön plana çıkıyor. Çıkış konusu iyi olsa da yarattığı karakterleri ve atmosferiyle bildik bir görüntü çiziyor ve pek de uzun soluklu gibi görünmüyor. İlk bölümden itibaren her şeyin çok belirgin olması da dizinin dezavantajlarından biri… Belli ki aynı şeyin etrafında dönecek ve ileri gitmeyecek.
Orta yaşlı dul bir kadının banliyöde yaşadıklarını anlatan yeni Courtney Cox dizisi “Cougar Town” ise oyuncunun gözünün içine bakıyor. Onun hırsı ya da hevesi ile geleceği belli olacak dizi, ergen oğlu olan orta yaşlı dul bir kadının buna rağmen cinselliği yaşama, gecikmiş isteklerinin, heveslerinin peşinden koşma ve genç erkeklerle olma maceralarının çevresinde dönüyor. Çok da iddialı olmasa da sessiz sakin ilerleyecek gibi.
Sezonun direk sinemadan uyarlanmış dizisi “Eastwick” ise erken havlu atanlardan. Meşhur “Kasabanın Cadıları” filminden uyarlanan “Desperate Hosewives”ın cadılı versiyonu diyebileceğimiz dizi beklenen reytingleri alamayarak sezon finalini göremeden sona erdi. İyi mi oldu, yazık mı oldu derseniz… İyi oldu…
Sezonun en şaşalı işi ise “Lost”un hayatlarımıza soktuğu “flash forward”dan doğan dizi. Keza adı da aynı… “Flash/Forward” dünyadaki herkesin gözlerinin kararıp geleceği gördüğü 2 dakika 17 saniyeye odaklanan evrensel bir terörden bahseden ve bunu önlemeye çalışan bir birimin çevresinde gelişen olaylar zinciri olarak ön plana çıkıyor. Ama daha baştan kötü bir pilot bölüm yapmış durumda. Daha çok ayrıntılandırılabilecek bir malzemeyi bir saate mahkum eden ilk bölümden akılda kalan tek şey final anı. Sonrasında tempo yükselmeye başladıysa da sürekli inançtan bahsetmeye başlayan, geleceği değiştirmek temasına sıkı sıkıya yapışan bir kötü gidişe adım atıyor. Oysa konsept başarılı. Tabii oyunculukların kötü olduğunu da eklemekte de fayda var. Kısacası yarattığı heyecana rağmen tatmin etmeyen dizilerden…
“Nip/Tuck”ın yaratıcısı Ryan Murphy’den bir özgün iş daha… Bir kolejin gönüllülükler üzerinden yürüyen müzik kulübü hakkında renkli karakterleriyle müzikseverlerin çoktan baş tacı ettiği “Glee” şimdiden sonraki sezonlarını garanti etmekle kalmadı, ilk soundtrack’inin başarılı satış rakamıyla da ilgi odağı olduğunu gösterdi.
Geçen sezon yeniden çevrilen “90210”nun başarısıyla karşımıza gelen “Melrose Place” ise ilk bölümünde yakaladığı enerjinin sonunu getiremeyenlerden. Yayıncı kanalında mutsuz olduğu dizinin sonu yakın gibi. En son çare olarak kadroda yapılan değişiklikler dizinin geleceğini çizecek. Ama durum pek de iç açıcı gözükmüyor.
Sezonun komedi adına en önemli çıkışı hiç kuşkusuz birbiriyle bağlantılı üç aileyi anlatan komedi “Modern Family”. Çocuklu bir dilberle evli baba ile iki çocuğunun maceraları. Çocuk dediysek onlarda alem… Evlat edindiği bebekleri ve partneriyle yaşayan bir gay ile kocası ve üç çocuğuyla yaşayan kızıyla babalarının her bir araya gelişleri ayrı olay, ayrı komedi. Birde yeni dönem mockumentary, yarı belgesel atmosferi üzerine ekleyince ortaya tadından yenmez bir aile komedisi çıkıyor ki, yeni sezonun komedi kategorisinde en iyi işi demek hiç de abartı olmaz.
Bir filmle başlayan sonrasında bölünerek çoğalan temasıyla “Stargate” de sonunda birleşip gelenlerden. Bilimkurgu sevenlerin elindeki yegane dizi olarak görünen “Stargate Universe” hayranlarını mesut edenlerden. Ama kıyısından köşesinden takip edenlerdenseniz değişiklik yok, aynı tas aynı hamam…
Sezonun en şaşaalı dizisi “The Vampire Diaries”de köklerini kitaptan alanlardan. Hem uyarlama olmasının avantajını, hem de Alacakaranlık’la gelen gündemin avantajını kullanan dizi izlenme rakamlarına bakılırsa herkesi memnun eden düzeyde. Ancak bolca işlenen kolejde vampir konusunu şu ana kadar çeşitlendirmeyi ya da özgünleştirmeyi de başarabilmiş değil. Beklentilerin biraz uzağında kalan dizi yine de Alacakaranlık serisini sevenlerin baş tacı…
Christian Slater’lı kadrosuyla dikkat çeken “The Forgotten” aslında bildik konusuna rağmen bir duyguyu yaşattığı ve umut dağıttığı için beklenmedik şekilde izlenenlerden. Kim oldukları bilinmeyen bir yerlerde bulunan cesetlerin kim olduğunu arayan bir gönüllü ekibin arayışları, yakınlarını kaybetmiş insanları ekran başına kitliyor her şeyden önce. Birde Amerikan izleyicisinin bayıldığı CSI tarzı araştırmalar devreye girince ortaya çıkan şey pek formüle olduğu. Biraz “Cold Case” biraz “CSI” derken bölüm sonu geliyor…
Dizi dünyasının minik unutulmazlarından “Malcom in The Middle” tarzındaki yeni aile komedisi “The Middle”da bekleneni veremeyenlerden. Bu dizinin başarısızlığımı yoksa öncüllerinin başarısı mı orası tartışılır. Ama pilot bölümün her şeyi çok iyi özetlediği kesin. Süpermen olmaya çalışan bir annenin komik maceraları…
Avukatlık dizilerine yeni soluk getirdiği söylenen ve beklenenin üzerinde beğenilen, çok başarılı bulunan “The Good Wife”, özellikle oyuncu kadrosu ve başarılı pilot bölümüyle ön plana çıkmış durumda. İlerleyen günlerde sezonu tamamlayacağı konusunda pek şüphe uyandırmıyor.
Hastane dizilerinin pek bir revaçta olması bazen ardı ardına gelince pek de işe yaramıyor. Bu durumdan muzdarip olan iki yeni dizi “Three Rivers” ve “Mercy” arasındaki rekabet tamamen hangisinin önce yayından kaldırılacağına kitlenmiş gibi görünüyor. Yine hastane dizisi sayılabilecek dizilerden “Trauma” çoktan tartışılmaya başlandı bile. Bol aksiyonlu dizinin acil yardım ekibini oluşturan kahramanları geceleri uyuyamıyorlar tıpkı yapımcıları gibi. Sezonun ilk yarısında pek rağbet görmeyen dizisi son birkaç bölümdür iyi izlenme payı alınca en azından sezonu tamamlasın görüşü hakim ama bir ayağı çukurda gibi.
Yine polisiye, yine yüksek izlenme payları ama bildik konu ve atmosferden oluşan “NCIS: Los Angeles” bildiğimiz tutan diziyi evirip çevirip önümüze koyan yapımcı kurnazlığı. Yedi sezondur devam eden “Navy NCIS”in şehir şubesi, tıpkı Kanıt Peşinde serisi gibi. Sevenlerini mutlu edecek ama sevmeyenlerinin umrunda olmayacak yapımlardan.
Biraz geç başlayan ama başlar başlamaz sevilen dizilerden “White Collar”da tanıdık oyuncuların avantajından faydalanmaya çalışan bir polisiye. Şöhretli bir dolandırıcının yakalandıktan sonra ayağındaki kelepçe ile suçla savaşma mücadelesi. Kendisini yakalayan dedektifle kurduğu dostlukla, tuhaf yardımcısıyla çizilen başarılı ana karakterin peşinde ilerleyen dizinin önü şimdilik açık ama tekrara düşmesi muhtemel…
Son diziye geçmeden önce birkaç yapımdan daha bahsetmeli… Sezonun başlamasıyla biten dizisi “TBL: The Beautiful Life” sadece iki bölüm yayınlanabilen, moda dünyasını anlatmaya çalışan bir yapım olarak kalakaldı. İyi oyuncu kadrosuna, bolca güzel kızla yakışıklı erkekle dolu olmasına ve modellerin dünyasına odaklanmasına rağmen daha ilk bölümden kaybetmiş dizilerden oldu. Yine sezonun umut vadeden komedisi “Hank”de sezonun en kötü komedi dizisi adaylarından biri olarak sezon finalini göremeyenlerden.
Ve gelelim son diziye… Uzaylıların biz dostuz deyip bizi kandırdığı, gizli gizli aramızda yaşarken örgütlenip düşman olduğu, bu sayede de kimselere güvenip bu uzaylılar sandığınız gibi dostluk için gelmedi savaşmalıyız diyemediğimiz “V: Visitors” uzun bekleyişin ardından yeni sezonun en geç başlayan ve en fazla gürültü koparan dizisi oldu. TRT-2 zamanlarından hatırlanacak olay dizilerden olan “Ziyaretçiler” eskisine kıyasla teknoloji soslu görünse de ciddi ciddi ne varsa eskilerde varmış dedirtiyor izleyene. Temelleri sağlam konu ne de olsa. Al istediğin kadar işle, uzat… Yayınlandığı zaman diliminde altın çağını yaşayan TRT’nin en gözde yapımı olan ziyaretçilerin hamsi yer gibi kuyruğundan tutup fare yemesi unutulmazlardan. O döneme yetişemeyen bilim kurgu sevenlerin çoktan favorisi arasına giren dizi, belki de nostaljinin etkisiyle orjinalinin tadını vermiyor…
Kara Şimşek, Evimiz Hollywood’da, Melrose Place derken eski klasikler yavaş yavaş dönüyor. Bu yeniden çevrimlerin başarısı diğer klasiklere de kapı açıyor. Çarli’nin Melekleri’nin de bu zincire yeni halka olacağı dillerde dolaşmakta. Bir çırpıda incelediğimiz dizilere bakıldığında görünen de aynı hemen hemen… Sezonun özgünlük ve yaratıcılık konusunda hayli kısır olması yetişin klasikler naralarına neden oluyor. Bağımlılık yaratacak yeni bir Lost arayanlar mecburen Ocak ayında başlayacak dizileri bekleyecekler. Unutmadan sezon arası verildiğini de eklemeli.
Tüm dizilere minik bir kuşbakışı atarsak; ilk görünen, genelde tutmuş dizilerin benzerlerinin geldiği ve yapımcıların pek de risk alamadığı… Polisiyeler ve kanıt peşinde tarzı, her sezon çoğalıyor zaten. Yeni dizilerden çıkan ortak özellikler ise, giderek eşcinsel karakterlerin çoğalması, orta yaşlı kadınlara dayalı dizilerde artış ve eskinin kalabalık karakterli dizilerinin yerinde yellerin esmesi. Bir de yeni dizilerin çoğunun filmlere gönderme yapmasını eklemeli. Sezonun ikinci yarısında her şeyin netleşeceğini beklemekten başka çare yok gibi…
Hareketli zamanlar içinse Ocak ortasını beklemek gerekiyor. 24, Chuck, Caprica ve elbette Lost başta olmak üzere birçok dizi de aralarına katılınca bakalım bu rekabetten kim galip çıkacak ama; kısır bir sezon yaşadığımız kesin…
Yorum Gönder