Klişe bir hayalet şablonu daha
Korku sinemasının benzer filmlerle dolup taştığı zamanlarda, türün tutkunlarını uzun süre heyecanla peşinden koşturan Uzakdoğu korku sineması özellikle söz konusu hayalet filmleri olduğunda artık kemikleşmiş şablonu kullanmaktan çekinmiyor. Seyircisini ilk örneklerinde heyecanla perdeye bağlayan hayalet filmleri belli ki artık özgün olmaktan çok, kendini tekrar etme çabasında. Zaman geçtikçe izleyicinin algısını önemsemiyorlar belli ki. Türün izleyicisi için sürekli aynı filmleri izliyormuş hissi artık kaçınılmaz… Zaten her başarılı örneğin Amerikan çevriminin yapıldığını da hesaba katarsak, sürekli aynı filmleri, aynı şablonu görüp geçen zamana yazık ettiğimizi anlıyoruz sıklıkla. “Halka” filmiyle başlayan hayalet öykülerinin ardı arkası kesilmiyor ama sürekli aynı şablon kullanılmaya devam ediyor. Tipik bir “sahne aynı, roller başka” durumu durmaksızın sürüyor.
Hali hazırda bu tür hayalet filmleri yükselişte iken, karşımıza çıkan her örnek bir yenilik, derinlik sağlaması gerekirken tam tersine aynı şablon kullanılıyor. Belli ki durumdan faydalanma güdüsü daha ağır basıyor. Ülkesindeki gösterimlerde ilgi görürse Amerikan çevrimi için haklarını satmaya çalışmak en önemli motivasyon aracı artık. “Pek Yakında” için durum bu yollardan daha önce geçmiş, bu tecrübeyi yaşamış bir isim ellerinden çıkması ile pek şaşırtıcı olmuyor. 2004 yılında “Shutter” filminin senaryosuna imza atan Sopon Sukdapisit, filmin aynı adlı Amerikan çevrimine geçtiğimiz yıl şahit olmuştu. Gelecek hafta gösterime girecek “İçimdeki Şeytan”ında senaryosuna imza atan Sukdapisit, “Pek Yakında” ile bu kez yönetmenliğe el atıyor ve kendi senaryosunu ele alıyor. Aslında çıkış noktası da gayet iyi. “Shutter”da fotoğraflardan çıkardığı hayaleti bu kez pelikülden çıkartıyor.
Bir korku filminin en korkutucu yanı nedir diye düşündüğünüzde vereceğiniz her cevabın filmde olması hayli zekice aslında. Hayalet filmleri, neler olursa korkutucu olur sorularının yanıtlarını da kapsıyor film. Hayaletin beklenmedik şekilde aniden kaybolması, ana karakterin hemen arkasındaki hayaleti fark etmemesi, film boyunca izlediğiniz kişinin aslında hayalet olduğunu görme örneklerine birde filmde izlediğiniz hayaletin sizi evinize kadar kovalaması eklenince fikirde tadından yenmez bir korku film geliyor gözler önüne. Ama durum böyle olamıyor.
“Çocukların hayal gücü geniştir” lafına sonuna kadar inanıyorum. Ben de o gördüğü, duyduğu herşeyi alıp, onlarla ilgili hayal dünyası yaratan çocuklardan biriyim; özellikle de korku filmleri seyrederken. Yetişkin birisi film izlediğinde, film bittiği anda bir rahatlama gelir. Ama çocuklar için (benim için de) asıl korku dolu anlar o sırada başlar çünkü hayal gücü açığa çıkar. Yetişkinler bunun saçma olduğunu ve gördüklerinin “sadece bir film” olduğunu söyleyeceklerdir. Bense içimden “ya değilse” diye düşünürüm. Bu film de benim bu çocukluk hayallerimden çıktı. Bunlar ya hayal değilse? Ya size de olursa?” sözleriyle anlatıyor bulduğu iyi anafikri Sukdapisit…
Her şey merakla beklenen bir korku filminin korsan çekimleri ile başlıyor. Makinist Shane’in çıkışsızlığı da durumu tetikliyor her zamanki gibi. İlaç bağımlılığı yüzünden kendisini terk eden Som’un gönlünü yeniden kazanmak için rehin verdiği saati almanın yolu paradan geçiyor. Bu parayı elde etmesine ön ayak olan ise Som’un korsancılarla çalışan erkek kardeşi oluyor. Peoll el kamerasını kurup filmi kaydederken ortadan kaybolunca da işler sarpa sarıyor. Merakla beklenen filmin konusu ise, çocuklarını kaybettikten sonra delirip yaşadığı köydeki diğer çocukları kaçırıp gözlerini oyan bir kadının yakalanıp asılmasına dayanan bir yaşanmış hikayeye dayanıyor. Ortadan kaybolan erkek kardeşin izinde Shane ve Som filmde asıldığın gördükleri kadının ve hikayenin gerçekliğinin peşine düşüyor.
Uzakdoğu sinemasının hayaletli filmlerine ait şablonu da böylece alıştığımız üzere işlemeye başlıyor. Film içinde film olarak iyi bir başlangıç yapan “Pek Yakında” peşi sıra artık klişeleşmiş şablonu işlemeye başlıyor. Bu uğurda karakterlerini derinleştirmeyi veya herhangi bir özgün yan öykü, bir yenilik getirmeye ise hiç kalkışmıyor. Birçok örnekte gördüğümüz şablonu hatırlayalım…
Çoğunlukla birilerinin gazabına uğrayarak veya katledilerek öldürülen bir ruh veya hayalet bir şekilde birilerine musallat olur. Kahramanımız ya olayın direk içindedir, ya da önceki kurbanın yerine gelmiştir. Eşi veya sevgilisinden yeni ayrılmış, toparlanmaya çalışmaktadır. Kahramanlarımız olayı ilkin internetten araştırır, sonra olay yerine yolculuk yapar. Hayaletin öldüğü mekana gidilir ve ceset bulunup huzura kavuşturulur. Kapanış jeneriği öncesi bir süprizle hem her şeyin düzelmediği öğrenilir, hemde muhtemel bir ikinci filme el sallanır.Tayland sinemasından gelen örnek “Pek Yakında” mevcut şablonun dışına çıkmadan, kötü oyunculuklar klişe korku sahneleriyle sürekli ben bu filmi daha önce görmüştüm hissi veriyor. Bu hissinde tetiklemesiyle varolan tempo sorunu iyice artıp, her şey beklendiği gibi çıkınca zaman kaybının ötesini vaat etmiyor…
Hali hazırda bu tür hayalet filmleri yükselişte iken, karşımıza çıkan her örnek bir yenilik, derinlik sağlaması gerekirken tam tersine aynı şablon kullanılıyor. Belli ki durumdan faydalanma güdüsü daha ağır basıyor. Ülkesindeki gösterimlerde ilgi görürse Amerikan çevrimi için haklarını satmaya çalışmak en önemli motivasyon aracı artık. “Pek Yakında” için durum bu yollardan daha önce geçmiş, bu tecrübeyi yaşamış bir isim ellerinden çıkması ile pek şaşırtıcı olmuyor. 2004 yılında “Shutter” filminin senaryosuna imza atan Sopon Sukdapisit, filmin aynı adlı Amerikan çevrimine geçtiğimiz yıl şahit olmuştu. Gelecek hafta gösterime girecek “İçimdeki Şeytan”ında senaryosuna imza atan Sukdapisit, “Pek Yakında” ile bu kez yönetmenliğe el atıyor ve kendi senaryosunu ele alıyor. Aslında çıkış noktası da gayet iyi. “Shutter”da fotoğraflardan çıkardığı hayaleti bu kez pelikülden çıkartıyor.
Bir korku filminin en korkutucu yanı nedir diye düşündüğünüzde vereceğiniz her cevabın filmde olması hayli zekice aslında. Hayalet filmleri, neler olursa korkutucu olur sorularının yanıtlarını da kapsıyor film. Hayaletin beklenmedik şekilde aniden kaybolması, ana karakterin hemen arkasındaki hayaleti fark etmemesi, film boyunca izlediğiniz kişinin aslında hayalet olduğunu görme örneklerine birde filmde izlediğiniz hayaletin sizi evinize kadar kovalaması eklenince fikirde tadından yenmez bir korku film geliyor gözler önüne. Ama durum böyle olamıyor.
“Çocukların hayal gücü geniştir” lafına sonuna kadar inanıyorum. Ben de o gördüğü, duyduğu herşeyi alıp, onlarla ilgili hayal dünyası yaratan çocuklardan biriyim; özellikle de korku filmleri seyrederken. Yetişkin birisi film izlediğinde, film bittiği anda bir rahatlama gelir. Ama çocuklar için (benim için de) asıl korku dolu anlar o sırada başlar çünkü hayal gücü açığa çıkar. Yetişkinler bunun saçma olduğunu ve gördüklerinin “sadece bir film” olduğunu söyleyeceklerdir. Bense içimden “ya değilse” diye düşünürüm. Bu film de benim bu çocukluk hayallerimden çıktı. Bunlar ya hayal değilse? Ya size de olursa?” sözleriyle anlatıyor bulduğu iyi anafikri Sukdapisit…
Her şey merakla beklenen bir korku filminin korsan çekimleri ile başlıyor. Makinist Shane’in çıkışsızlığı da durumu tetikliyor her zamanki gibi. İlaç bağımlılığı yüzünden kendisini terk eden Som’un gönlünü yeniden kazanmak için rehin verdiği saati almanın yolu paradan geçiyor. Bu parayı elde etmesine ön ayak olan ise Som’un korsancılarla çalışan erkek kardeşi oluyor. Peoll el kamerasını kurup filmi kaydederken ortadan kaybolunca da işler sarpa sarıyor. Merakla beklenen filmin konusu ise, çocuklarını kaybettikten sonra delirip yaşadığı köydeki diğer çocukları kaçırıp gözlerini oyan bir kadının yakalanıp asılmasına dayanan bir yaşanmış hikayeye dayanıyor. Ortadan kaybolan erkek kardeşin izinde Shane ve Som filmde asıldığın gördükleri kadının ve hikayenin gerçekliğinin peşine düşüyor.
Uzakdoğu sinemasının hayaletli filmlerine ait şablonu da böylece alıştığımız üzere işlemeye başlıyor. Film içinde film olarak iyi bir başlangıç yapan “Pek Yakında” peşi sıra artık klişeleşmiş şablonu işlemeye başlıyor. Bu uğurda karakterlerini derinleştirmeyi veya herhangi bir özgün yan öykü, bir yenilik getirmeye ise hiç kalkışmıyor. Birçok örnekte gördüğümüz şablonu hatırlayalım…
Çoğunlukla birilerinin gazabına uğrayarak veya katledilerek öldürülen bir ruh veya hayalet bir şekilde birilerine musallat olur. Kahramanımız ya olayın direk içindedir, ya da önceki kurbanın yerine gelmiştir. Eşi veya sevgilisinden yeni ayrılmış, toparlanmaya çalışmaktadır. Kahramanlarımız olayı ilkin internetten araştırır, sonra olay yerine yolculuk yapar. Hayaletin öldüğü mekana gidilir ve ceset bulunup huzura kavuşturulur. Kapanış jeneriği öncesi bir süprizle hem her şeyin düzelmediği öğrenilir, hemde muhtemel bir ikinci filme el sallanır.Tayland sinemasından gelen örnek “Pek Yakında” mevcut şablonun dışına çıkmadan, kötü oyunculuklar klişe korku sahneleriyle sürekli ben bu filmi daha önce görmüştüm hissi veriyor. Bu hissinde tetiklemesiyle varolan tempo sorunu iyice artıp, her şey beklendiği gibi çıkınca zaman kaybının ötesini vaat etmiyor…
Yorum Gönder