Hepimiz öleceğiz ama önce Lise bitmeli
12 yaşından beri film çeken Jonathan Levine, doğma büyüme New Yorklu. Brown Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra tanınmış senaryo yazarı/yönetmen Paul Schrader’ın asistanlığını yapmak üzere New York’a döndü. 2002 senesinde Amerikan Film Enstitüsü’ne başlayan Levine’ın kısa metraj tez filmi “Shards” çeşitli ödüller kazandı. Bağımsız yönetmenlerin birçok kaynakta mırıltılar olarak da adlandırılan yeni dönem filmlerine derli toplu örnekler veren isimlerden olan Levine, İf 2009’a iki uzun metrajıyla birden katılan isimlerden aynı zamanda. 23 dakikalık kısa metraj draması “Shards” ile sex, uyuşturucu ve hip hop üçgenine açtığı parantezle beğeni toplayan Levine, 2005’te “Love Bytes” ile dökümanter komedi denemesine soyunmuş pek de beğenilmemişti. 2006 ise ilk uzun metrajını müjdeledi.
Sinemanın anlatmaktan ve yaratmaktan bıkmadığı kadın karakterlerin son çağdaş örneklerinden biri için çıkılmış yola. Mandy Lane filmdeki tanımıyla “İşte geliyor çocuklar, Mandy Lane... El değmemiş, saf. Lise ikinin başından beri erkekler ona sahip olmaya çalıştı, ama bugüne kadar hiçbiri bunu başaramadı.” Kimsenin elinin değmediği, herkesin sahip olmaya çalıştığı, anne ve babasını kaybedince teyzesi ile yaşamaya başlayan bir sarışın afet… Ana karakterini çok iyi yaratan filmin, açılışı da hayli etkili. Mandy Lane’in etkileme uğruna çatıdan havuza atlayışın sonuçlarıyla ölümüne Mandy Lane coşkusu ilk andan itibaren veriliyor. Sonrası da benzer durumlar aslında. Tüm erkeklerin elde etmek için uğraş vermesi bir nevi O.C. ve Gossip Gril başta olmak üzere son dönem gençlik dizileri tonlarından ve atmosferinde anlatılıyor ilk başlarda.
Mandy Lane arkadaşlarının hafta sonunu bir çiftlik evinde geçirme teklifini kabul ediyor ve başlıyor macera. Lisenin prensesi artık arkadaşlarının avı halindedir artık… Carrie başta olmak üzere sorunlu kadın karakterli filmlere gönderme yapması beklentisi içine girer izleyici ama nafile… Mandy Lane yaratıldığının aksine çok normal ve sıradan bir kız olarak çiziliyor. Her şey çok normal, çok olağan… 4 erkek ve 3 kızdan oluşan grubumuz çiftlik evinde bolca uyuşturucu ve bira eşliğinde eğleniyorlar. Filmin yarısına geliniyor ama ortada bir huzursuzluk falan da yok. Tam anlaşıldı bundan bir şey çıkmayacak denirken, her şey başlıyor nihayet…
Arkadaş grubundan başlayan ölümlerle teen slasher’a göz kırpıyor film hemen… Ama hala çok sıradan yeni bir şey vaat etmeyen halde akmaya devam ediyor. Bir can pazarı başlıyor ama o da pek bir sıradan ve ürkütücü olmayacak şekilde sürüyor. Can pazarına yol açan şeyin küskün bir aşığın hezeyanları olması da pek bir klişe… Levine birkaç klişe kullanıp, seyirciyi şaşırtacak şekilde bu klişeleri tersyüz etme formülünü denemeye soyunuyor belli ki…
Bunca sıradanlığın sonunda iyi bir şeyler gelmeli beklentisi ise hayli sonlara saklanmış belli ki… Her şeyin sonuna düello tadında bırakılan final filmin zirvesi oluveriyor bir anda. Şaşırtıcı final var işin ucunda ama o da bir hayli tuhaf esasen. Büyük bir buluş değil elbette sürpriz final ama bu filmden beklenecek bir final de değil o kesin… Temiz tonlarla, tertemiz ilerleyen film, tamda bu dakikalarda karanlığını, kirini, pasını döküyor ve Mandy Lane daha bir güçlü çıkıyor bu savaştan… Doğru ya hepimiz öleceğiz ama önce lise bitmeli…Bolca festival gezen film aslında pek de ön plana çıkmış filmlerden biri değil. Festivalinde orta karar filmlerinden biri olduğu kanısı yaygın. Ama filmin bütününe bakıldığında ortaya çıkan yargının aksine son yarım saatiyle de izlenmeye değer görülebilecek filmlerden…
Sinemanın anlatmaktan ve yaratmaktan bıkmadığı kadın karakterlerin son çağdaş örneklerinden biri için çıkılmış yola. Mandy Lane filmdeki tanımıyla “İşte geliyor çocuklar, Mandy Lane... El değmemiş, saf. Lise ikinin başından beri erkekler ona sahip olmaya çalıştı, ama bugüne kadar hiçbiri bunu başaramadı.” Kimsenin elinin değmediği, herkesin sahip olmaya çalıştığı, anne ve babasını kaybedince teyzesi ile yaşamaya başlayan bir sarışın afet… Ana karakterini çok iyi yaratan filmin, açılışı da hayli etkili. Mandy Lane’in etkileme uğruna çatıdan havuza atlayışın sonuçlarıyla ölümüne Mandy Lane coşkusu ilk andan itibaren veriliyor. Sonrası da benzer durumlar aslında. Tüm erkeklerin elde etmek için uğraş vermesi bir nevi O.C. ve Gossip Gril başta olmak üzere son dönem gençlik dizileri tonlarından ve atmosferinde anlatılıyor ilk başlarda.
Mandy Lane arkadaşlarının hafta sonunu bir çiftlik evinde geçirme teklifini kabul ediyor ve başlıyor macera. Lisenin prensesi artık arkadaşlarının avı halindedir artık… Carrie başta olmak üzere sorunlu kadın karakterli filmlere gönderme yapması beklentisi içine girer izleyici ama nafile… Mandy Lane yaratıldığının aksine çok normal ve sıradan bir kız olarak çiziliyor. Her şey çok normal, çok olağan… 4 erkek ve 3 kızdan oluşan grubumuz çiftlik evinde bolca uyuşturucu ve bira eşliğinde eğleniyorlar. Filmin yarısına geliniyor ama ortada bir huzursuzluk falan da yok. Tam anlaşıldı bundan bir şey çıkmayacak denirken, her şey başlıyor nihayet…
Arkadaş grubundan başlayan ölümlerle teen slasher’a göz kırpıyor film hemen… Ama hala çok sıradan yeni bir şey vaat etmeyen halde akmaya devam ediyor. Bir can pazarı başlıyor ama o da pek bir sıradan ve ürkütücü olmayacak şekilde sürüyor. Can pazarına yol açan şeyin küskün bir aşığın hezeyanları olması da pek bir klişe… Levine birkaç klişe kullanıp, seyirciyi şaşırtacak şekilde bu klişeleri tersyüz etme formülünü denemeye soyunuyor belli ki…
Bunca sıradanlığın sonunda iyi bir şeyler gelmeli beklentisi ise hayli sonlara saklanmış belli ki… Her şeyin sonuna düello tadında bırakılan final filmin zirvesi oluveriyor bir anda. Şaşırtıcı final var işin ucunda ama o da bir hayli tuhaf esasen. Büyük bir buluş değil elbette sürpriz final ama bu filmden beklenecek bir final de değil o kesin… Temiz tonlarla, tertemiz ilerleyen film, tamda bu dakikalarda karanlığını, kirini, pasını döküyor ve Mandy Lane daha bir güçlü çıkıyor bu savaştan… Doğru ya hepimiz öleceğiz ama önce lise bitmeli…Bolca festival gezen film aslında pek de ön plana çıkmış filmlerden biri değil. Festivalinde orta karar filmlerinden biri olduğu kanısı yaygın. Ama filmin bütününe bakıldığında ortaya çıkan yargının aksine son yarım saatiyle de izlenmeye değer görülebilecek filmlerden…
Yorum Gönder