Ölüm her şeyin sonu olsa da sanat bunu esnetir,
değiştirir her daim. Ruhların önemini vurgulayan kurmacalar bedenleri
değiştirir, bilim kurgular yeni bedenlerle ölümsüzlüğün mümkün olabileceğini,
ütopik doktorlar da çizginin ötesini gösterir. Sinema ve edebiyatta sıklıkla
gördüğümüz ölüm sonrası hikâyelere bir örnek de küçük ölçekli Amerikan
bağımsızı bir ilk film eklenmiş. “Every Time I Die” meramını ruhun yeni bedene
atlamasıyla işliyor.
“Every Time I Die” bir ilk film. İlk uzun metraj
denemesi… Yeni kuşak sinemacılarda sıkça rastladığımız üzere filmlerin çeşitli
departmanlarında görev alarak pişen isimlerden Robi Michael, editörlük sonrası
nihayet aklındaki filmi çekebilmiş. 1998’de çektiği tv filmi “Real Story” ile
başlayan Michael, yola kurgucu olarak devam etmiş. Cetywa Powell’ın
filmlerindeki kurguculuk göreviyle hem uzun hem de kısa metrajlarda iyice
pişmiş. 2004 yılında 25 dakikalık bilim kurgusu ile L.A. Shorts Fest’ten aldığı
ödülle adını duyurarak ilk çıkışını gerçekleştirmiş. Altı yıl sonra ikinci kısa
metrajı “The Man Who Knew How to Fly” ile başarısını katlamış. 24 dakikalık
komedi/dram ile aldığı beş ödül uzun metrajı beklenen yönetmenler listesine
adını yazdırmasını sağlamış. Aynı zamanda “Every Time I Die”ın kadrosunun
şekillenmesini de sağlamış. Yine senaryoyu Gal Katzir ile kotarmış. 2005 yapımı
“The Works”un yönetmeni olarak bildiğimiz Katzir, filmin kurgusunu da
üstlenmiş. Bir milyon dolar bütçeli filmin oyuncu kadrosu elbette mütevazı ama
dizilerden tanıdığımız simalardan oluşuyor. “The Last Ship”ten Drew Fonteiro, “Girlboss”tan
Melissa Macedo ve Michelle Macedo kardeşler, “Ozark”tan Marc Menchaca ve Tyler
Dash White başı çeken isimler.
İzlerken akıl karıştıran, zihin açan gerilim denemesi
bunu sadece konu ve işleyişle değil teknik anlamda da yapacağını göstererek
açılıyor. Kamerayı göz olarak kullanan ve kırpıştırarak sahneyi açan film, bizi
Sam ile tanıştırıyor. Sorunlu geçmişi yüzünden sıkıntılar çeken gencimiz
paramedik olarak görev yapıyor. Ölümle sık sık yüzleşmek zorunda olan Sam’in
hayatı arkadaşlarıyla gittikleri göl kenarı tatilinde değişiyor.
Klasik doğaüstü hikâye akışını, musallat olma
gerilimini ters yüz ederek pek anlatılmayan yerden anlatmayı seçen Robi Michael
etkili açılışının ardından fazla vakit kaybetmeden konuya giriyor. Yasak ilişki
sonrası ölen Sam, arkadaşının bedeninde dönüş yaparak katilinin daha fazlasını
yapmasını önlemeye çalışıyor. Elbette bu sadece her şeyin başlangıcı…
Senaryosunu iyi formüle eden Michael, gerilimden uzaklaşarak bulmacaya ağırlık
veriyor ve geçmişe dönerek paralel kurguyla anlatıyor meramını. İyi kurgusuyla
doğru anlarda doğru ivmeyi kazandırıyor filme. Teknik anlamda çok iyi…
Kadrajları, kamerayı ve müziği kullanımı hikâyeyi bütünlüyor. Hatta kamera
filmin bir karakteri neredeyse… Sam’in kurtulamadığı travma ile yüzleşmesi
sonrası ortaya çıkan sürpriz de seyirciyi tatmin eden cinsten. Her şeyi ne için
planladığını çok iyi gösteriyor. Bu artılara rağmen bütüne bakıldığında kaçırılmış
bir fırsat var ortada. Yarattığı kara çemberde ton farkları mevcut. Filmin
eksileri ve zaafları bir seviye düşmesine neden olmuş.
Robi Michael, her şeyi tetikleyecek bir olaya ihtiyaç
duyarken iyice işlemeyi tercih etmiş. Nedenlere ihtiyaç var elbette ama fazla
zaman kaybetmesine ve odağın sürekli değişmesine sebep oluyor. Sam’in ölmesi
için yasak ilişkisinin ortaya çıkış sürecini ve öfkeli eşin onu öldürmesini
izliyoruz. Bu sürece fazlaca vakit ayırmakla kalmıyor bir de fazla açıklayıcı
davranıyor Michael. Ana konuyu çözmek için bekleyen seyircisini klişe bir
olayla sıkıyor ve bölüyor. Başka bedene sıçradığında da süren aksiyon ile
gereğinden uzun bir zaman harcıyor. Oysa direk hedefine yönelik bir bulmaca
kurabilir, bu süreci kısa bir hatırlama sahnesiyle özetleyerek geçebilirdi. Bu
tercihi yapmayarak her şeyi açıklama zaafına yenik düşüyor. Açılıştan itibaren
Sam ile özdeşleşerek her şeyi birlikte çözmeye çalışabilirdik. Gözlerimizi
birlikte açtığımızda hiçbir şeyi hatırlamayabilirdik. Ne fark edecekti diyenler
için şöyle özetlenebilir. Bu yüzden şahane bir film yerine vasatı biraz aşan
iyi bir film izliyoruz.
Tercihini her şeyi açıklama yönünde kullanarak yer yer
sıkıcılaşan ve tekdüzeleşen “Every Time I Die” yine de bunlara rağmen akıl
oyunlarıyla seyircisini mutlu ediyor. Başarılı bir ilk film… Doksan sekiz
dakikalık zihin açıcı bir bulmaca. Yılın önemli keşiflerinden biri.
Yorum Gönder