♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

John Wick 3 Parabellum : Kurallar ve Sonuçları

Emekliye ayrılmış bir tetikçinin mutlu mesut yaşamını sürdürürken yapılan müdahaleyle intikam için kolları sıvaması yepyeni bir kahramanı yarattığında yıl 2014’tü. Dur durak bilmeden öldüren John Wick, aksiyon ile estetiği bir araya getiriyordu. Ortaya çıkan iş tam bir stilize aksiyon olunca seyircinin ilgisi muhtemelen hesaplanandan bile fazla oldu. Haliyle yapımcılar kolları sıvadı ve Wick üç yıl sonra devam filmiyle geri döndü. Konuda yine değişiklik yoktu. Herhangi bir ekleme de yoktu. Derinleştirme ya da ilerleme de. Yine elinde silah önüne geleni vuruyordu işte. Sinema izleyicisi bu estetiği nasıl özlemişse alkışlarla karşıladı ve daha da artan ilgiyle sinemalara akın etti. Yıl oldu 2019, John Wick üçüncü kez döndü. Hem de dönüşünün ilk haftası sonunda dördüncünün hazırlıkları başlayacak kadar fırtınalar kopararak döndü.

Bu yazıyı okuyorsanız zaten John Wick serisi hakkında bilginiz vardır. O yüzden filmlerin konusu hakkında özet geçmeye gerek yok. Emekli suikastçi dönüyor ve öldürdükçe öldürüyor işte. Herhangi bir alt metin yok. Özel karakterler yok. Bir yerlere gönderme falan yok. Attığını vuranın önlenemez ilerleyişi bu. Karşısına sürekli engeller, zorluklar çıkıyor ve ölüm kalım savaşı veriyor. Her şey olabildiğince basit ve anlaşılır. İyi yapılanmış bir örgüt var ortada. Kuralları ve çerçevesi belli… Yoruma açık olmayacak kadar anlaşılır ve katı. Herkesin uyması gereken bu kuralları yıkan olursa sonuçlarına katlanmak zorunda. Bu kadar basit… Üç filmin de özeti bu esasen. Dallanıp budaklanıyor görünse de gayet mantıklı şekilde kurulan formül standart şekilde işliyor.

Her şey vasat iki b türü aksiyona imza atmış Derek Kolstad’ın başının altından çıkmış. Yazdığı senaryo ile ilk filmin çatısını kurmuş ve iki dublör Chad Stahelski ile David Leitch’in yönetmen koltuğuna oturmasıyla başlamıştı. Yönetmen koltuğunda tecrübeli iki dublörün oturması estetik ile seriliği buluşturmuştu. Dövüş koreografilerindeki başarı idi filmi öne çıkaran. Keanu Reeves de role çok yakışmıştı evet. Çok konuşması gerekmiyordu. Beylik laflara da gerek yoktu. Ortada iyi yaratılmış sahneler olunca zaten allayıp pullamaya da, gevezeliğe de gerek kalmamıştı. İkinci filmde Kolstad yine senaryoyu yazmış, bu kez Stahelski tek başına yönetmişti. Sonuç çok daha iyiydi. Üçüncü film “Parabellum” da ise senarist kadrosu kalabalıklaşmış durumda. Kolstad’a Shay Hatten, Chris Collins ve Marc Abrams eşlik ediyor bu kez. Yönetmen koltuğundaysa Stahelski oturmaya devam ediyor.

John Wick 3 Parabellum, hiç zaman kaybetmeden ikinci filmin bıraktığı yerden başlıyor. Continental içinde bir üyeyi öldürdüğü için haklarından men edilen ve adına 14 milyon dolarlık ihale açılan John Wick açık hedef halindedir. Continental Hotel’in yöneticisi Winston’un ona nezaketen tanıdığı bir saat de dolmaktadır. Hayatta kalmak için ölümüne savaşmak, öldürmek zorundadır. Öte yandan örgütün atadığı hakem de sorumlularla görüşme yaparak yargıya varmak üzere olaya dahil olur. 

İlk görüntülerinden itibaren beklenti yaratan filmin ana kadrosuna bu kez Halle Berry, Mark Dacascos,  Saïd Taghmaoui, Anjelica Huston ve Asia Kate Dillon dahil olmuş. İz bırakan karakterlerle hem de. Her biri akılda kalıcı sahnelerle filme çok şey katıyor. Özellikle Berry ve Dacascos rolleriyle Reeves’in üzerindeki yükü de hafifletiyor. 

Gelelim filmin değerlendirmesine… Aslında söylenecek çok şey yok. Devam filmleri sıkıntılıdır. Hep öncekini aratır. Çekilmeseydi keşke serzenişi yaratır çoğunlukla. Bu kez öyle bir durum yok. Serinin ilk filmin başarısını tekrarlamak için kullandığı şeyleri hep göz önünde tutması sayesinde gelen başarı var. Mekanlar değişse de estetik ve serilik tüm dövüş sahnelerinde korunuyor. Yine araba çarpıyor John Wick’e. Yine kısa saçlı az ama öz konuşan bir kadın karakter var. Yine köpek meselesi var. Yine ödün veriyor, fedakarlık yapıyor Wick. Yine ikinci yarıda gösterişsiz, makyajsız sade komik anlar var. Yine üstlerine karşı geliyor, kuralları hiçe sayıyor ve sınırları zorluyor Wick. Serinin bu kadar tutmasının sebebi de devam ediyor. Sıradan biri o. Dayak da yiyor, yerlere düşüp kalkıyor, yerlerde sürünüyor ama pes etmiyor işte. Daha önce gördüğümüz aksiyon figürleri ve süper kahramanlar gibi özel yeteneklere, kas yığını bir vücuda, ekstra herhangi bir şeye sahip değil. Acısı var sadece ve bunu azaltmak için büyüttüğü bir intikam hırsı. Her şey bu kadar basit işte… Örgüt içi kurallar ve işleyiş de mantıklı olduğu için gerçekmiş gibi geliyor. Gereken inandırıcılık da sağlanmış oluyor.

Dublörlükten gelmenin faydalarını kullanan Chad Stahelski, filmi bir basketbol maçı gibi yönetmiş. Periyodlara ayırarak ritmi, tempoyu ayarlamış. Hemen başlardaki hara sahnesinde atlarla göz kamaştıran aksiyon, depoda alet edavatların da kullanımıyla oluşan hız, Casablanca’da köpeklerin de yardımıyla baş döndüren ve kameranın takibiyle lezizleşen uzun sekans, köprüde motorsikletler ve kılıçların çarpışması filmin yükseliş anları. Finaldeki uzun çarpışma ise Bruce Lee filmlerinden aşina olduğumuz o meşhur merdiven çıktıkça adrenalini yükseltiyor. Dacascos’un canlandırdığı Zero Reeves’in Wick’iyle tersyüz oluyor bir nevi.

John Wick 3 Parabellum, iyi bir blockbuster nasıl olmalı sorusunun cevabı niteliğinde… Doğru formülle yola çıkarak, mantığı aşmadan, her işi ehlinin yaptığı bir şov. Estetiği, hızı ve dövüş koreografileriyle koyduğu tüm kuralların sonucunda gelen başarının tadını çıkarıyor. Dile kolay, 131 dakika su gibi akıyor. Akarken verdiği zevk de cabası… Devam filmleriyle akacağına da şüphe yok. Aksın, hakkıdır!

Share this:

1 yorum :

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template