♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Solo, İsyan ve Das Kapital

Çok çok uzak bir galakside doğan ve en uç noktada din olarak kabul edilecek kadar sevilen Star Wars milenyum çağında attığı solo adımın ikincisiyle karşımızda. Orijinal üçlemenin tadı halen damağımızdayken bir anda bombardımana tutuluşumuzdan mutluyuz. Çok sevemediğimiz, çok ısınamadığımız ara hikayelere ve yeni üçlemenin ilk adımlarına rağmen hem de. Defalarca izlediğimiz üçleme ile o evrende kalmanın yollarını arıyorduk zaten. Peşi sıra gelen ara hikayelere bu yüzden yok itirazımız. Çok sevilirse diziye dönüşme ihtimallerini duydukça yerimizde zıplayışımız da o yüzden. LucasFilm’in bizi sömürüp para basmasına da itirazımız yok. Her şeyin farkındayız aslında ama sevinçten görmezden geliyoruz.

Han Solo’yu birlikte izleyen bir avuç Star Wars manyağı olarak bu cümleleri kurduk. Bu cümleler üzerinde uzlaştık. Filmi çok beğenmedik. Üç boyutlu olmasını fazla bulduk ama birkaç sahne ile de olsa istediğimizi almış gibi sevindik. İçimizi bir sıcaklığın kapladığını da gizlemedik.

Kolay değil, onca yıl sonra evrenin en sevilen karakterinin kendi solo filmiyle gelmesine kimsenin kayıtsız kalacak hali yok. Her şeyin öncesini görmek istiyorduk. Merak ediyor muyduk orası tartışılır ama istiyorduk. Zaten Star Wars denince kilit nokta da tam olarak orası. Merak etmemize, istememize gerek yok. Ne verilirse alıyoruz. Yeter ki o logoyu görelim, yeter ki far far away… diye başlayan bir cümle kurulsun, yeter ki o müziği duyalım.

Jonathan Kasdan ile Lawrence Kasdan’ın senaryosunu yazdığı “Han Solo”nun yönetmen koltuğunda artık emektar statüsüne gelmiş Ron Howard’ın oturmasına biraz bozuğum aslında. Evrenin hiç olmazsa ara filmlerde yeni kuşak yönetmenlere teslim edilmesi daha doğru bir hamle olur. Oyuncu kadrosu bu kadar taze isimlere devredildikten sonra iş yönetmene gelince Howard gibi aile filmleri ve garanti gişe filmleri arasında gidip gelen formüle bir garanticinin kapısının çalınması çok doğru gelmiyor bana. “Han Solo” gibi bir karakteri onunla birlikte keşfedecek meraklı bir gence teslim etmelilerdi. Gençliğinde odasını Star Wars posterleriyle donatan, figürleriyle oynayan bir isme… Oyuncu kadrosuna da ilk bakışta ısınmak zor… Alden Ehrenreich hiç doğru isim gibi gelmiyor. Emilia Clarke da artık her taşın altından çıkıyor. Woody Harrelson, Donald Glover, Thandie Newton, Phoebe Waller-Bridge ve Paul Bettany’e itirazım yok. Dedim ya her yeni adımında ufak bir temkin var içimizde.

Salonun yolunu tuttuğumuzda işler değişiyor. Önce o logo, sonra o yazı ve bildiğimiz evren. Gündüz sahnelerinden uzakta geçen saatler. Karanlığın içinde kalmaktan mutluyuz. Çizgi roman uyarlamalarının son dönemde sıkça uğradığı o karanlık havaya yakın olması göz dolduruyor. İlk yarısı bir şekilde su gibi aka filmin dişe dokunur bir konusu yok esasen. Sevgilisini geride bırakmak zorunda kalan Han kaçışıyla başlayan bir dizi olay sonucunda önce Chewbacca sonra da Milenyum Şahini ile karşılaşıyor. Araya da bir dizi soygun ve isyan serpiştirilmiş.

Han Solo’nun yardımcı pilotu Chewbacca ile tanışma serüvenlerini izlemek hayli keyifli. O anlarda içimizin yağları eriyor evet. Ama asıl büyük keyif Han’ın milenyum şahinini ilk gördüğü an. Gözleriyle şöyle bir süzmesi ve o bakış… Filmin zirve noktası da tam bu an işte. Belki de tek izlenme sebebi hatta. Onun dışında ne var derseniz Lando Calrissian ile L3 arasındaki ilişki diyebiliriz belki. L3’ün başını çektiği isyan dalgası bir de. Bunların dışında herhangi bir özelliği yok.

Ron Howard’ın tipik bir memur gibi ne eksik ne fazla yönetmenliğiyle tek boyutlu bir film olarak kalmış Han Solo. Özellikle neden 3D çekildiğine akıl sır ermiyor. Çok merak etmediğimiz sorulara yanıt veriyor. Arada sırada eğlendiriyor ve nostalji hissimize oynuyor. Star Wars evrenine olan sevgimizi kullanıyor işte… Koca evrende sıradan insanlara dair öykülerin tutup tutmadığını da test etmiş oluyor. Diğer solo öykülerin kimlere çekileceğini belirlemek için tepkileri gözlemleyecekleri muhakkak. İsyan olgusunu sık işlemesi de göz dolduruyor ama bu da pek tehlikeli. Bu damarı daha da genişleterek b.kunu çıkaracak potansiyelleri var.

Özellikle ikinci yarıda epey sarkan ve basit konusuyla senaryo zaafı yaşayan çok düz bir film Han Solo. Üç boyutlu beklerken tek boyutta sıkışıp kalıyor. Lucas Film her zaman olduğu gibi sevdiğimiz şeyi önümüze getirirken isyan sosuna bulamış ve das kapital diyerek göz kırparak gülümseyip yenileri için iştahla köşesine çekilmiş…


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template