Tedavisi bulunamamış bir virüs insanı aşama aşama öldürüyor. Yapılması gereken şeyler belli. Enfeksiyon kapan kişinin son aşamada karantinaya alınması gerekiyor. O karantina aşaması en kötü safha ve hastalar birbirlerini yiyor deniyor. Peki sevdiğiniz biri enfeksiyon kaparsa, siz olsaydınız ne yapardınız? Genç karakterini hızla çürüyerek ölümün eşiğine getiren 2015 yapımı “Maggie” kendinizi babasının yerine koymanızı bekleyen bir drama...
Daha çok oyuncu kadrosuyla dikkat çeken “Maggie” bir ilk film... John Scott 3’ün ilk senaryosu, daha önce teknik departmanlarda emek veren ve Oscar törenlerinde çaylaklığını atan Henry Hobson da ilk yönetmenlik denemesinde... Filmin adının bu kadar duyulmasını sağlayan da baba-kızı oynayan Arnold Schwarzenegger ve Abigail Breslin... Efsane dizi “Nip/Tuck”ın paylaşılamayan kadını Julie olarak tanıdığımız Joely Richardson, Laura Cayouette, Denise Williamson ve J.D. Evermore da onlara eşlik edenler. 2013 yapımı “The Last Stand” ile oyunculuğa geri dönüş yapan Schwarzenegger farklı bir rolle karşımızda. 2006 yapımı “Little Miss Sunshine” ile yaşından büyük iş çıkartıp oscar adayı olan Breslin de artık 19 yaşında ve genç kız rollerine geçiş yapmış oluyor. Breslin demişken bir parantez açayım... Yaşıtı oyuncular serpilip güzelleşti, o çirkinlik ile iticilik arasında büyümeye devam ediyor. Oscar adaylığından ikinci sınıf filmlerin standart rollerine düşmüş durumda ve bu durum değişecekmiş gibi de görünmüyor.
Durumu haberlerden öğreniyoruz... Dünya çapındaki ilk salgından sonra necroambulis virüsünü ortadan kaldırmaya başlamışlar. Bu sayede yayılma % 30 düşürülmüş. Enfeksiyon kapmış mahsuller için bir çözüm bulunamamış ve onların da yakılarak yok edilmesi isteniyor. Tasfiye ve askeri kanunlar yürürlükte ve sokağa çıkma yasağı da devam ediyor. Aşı ve tedavi konusundaysa hiç bir umut yok... Enfeksiyonu kapan dönüşüm geçiriyor ve çürüyerek ölüyor. Tam bu sırada Maggie ile tanışıyoruz... Evden kaçmış, şehirde ısırılmış ve enfeksiyon kapmış. Yaklaşık sekiz hafta içinde karantinaya götürülmesi gerekiyor.
Hastalığın ne olduğu konusunda bilgi sahibi değiliz... Bir tür zombileşme hali var ortada. Agresifleştiren, önce iştahı kapatıp sonra açan çürüyerek ilerleyen bir süreç... Tamamen “siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusuna odaklanan berbat senaryo sayesinde bildiklerimiz sadece bu kadar. Bir babanın kızını kaçınılmaz sondan ne kadar koruyabileceğini anlatma derdinde film. Başka bir şeyle ilgilenmiyor. Karakter yaratmak gibi bir niyeti de yok. Klişelemiş tiplemeleri kullanmayı tercih etmiş. Ağır buhranlı bir atmosfer kurmaya çalışan yönetmen, konusunu sanatsal drama şeklinde işlemeye çalışmış. Etiketi korku/gerilim olan filmin bu yönde hiçbir girişimi de yok. Bir iki küçük zombi sahnesi dışında tamamen dram ama o da neredeyse sancılar çektiren bir ağırlıkta... Maggie başına gelecekleri bilerek nasıl nefes almaya devam ediyorsa, izleyici de öyle bir bakıma... Gün batımı manzaraları, puslu tonlar, aralara serpiştirilmiş kısa kesik hatırlama sahneleri derken neredeyse slow-motion gibi ilerliyor film... Aksiyonu, olayı olmayan senaryo ne kadar kötüyse yönetmenlik de o kadar kötü. Bir iki küçük eklemeyle kısa metraj olabilecek bir konuyu uzun metrajla anlatmayı denemiş Hobson... Bir şekilde sonuna kadar izlemeyi başarabileni de bildik ve kötü bir final bekliyor. Kötü demek için bile zorlamak lazım ama nafile...
Açılışını Tribeca Film Festivalinde yapan ve 8 Mayıs’ta internet üzerinden izleyicisiyle buluşan “Maggie” 95 dakikalık bir işkence, uzak durulması gereken enfeksiyonlu bir mahsül...
Yorum Gönder