Eski dünya harikaları, onların sırlarını ortaya çıkarmaya cüret eden kaşifleri uzun bir süre lanetledi. Bunların arasında en bilineni “Firavun’un laneti” piramidin içindeki kutsal mezarları rahatsız eden maceraperestlerden öç alıyordu. 1699’da iki mumya taşıyan bir Polonya gemisi, acımasız kasırgalarla ve hortlaklarla boğuşur. 1803’te dört araştırmacı Kefren Piramit’ine girer ve bir daha çıkmazlar. Ve 1922’de Tutankamun’un mezarı açılır ve kazı ekibi üyeleri teker teker feci şekillerde ölürler. Takip eden 90 yıl boyunca başka mezar rahatsız edilmez. Ta ki bugüne dek... Bugünün araştırmacıları Dr. Nora Holden ve babası Miles, çölde kayıp bir piramit keşfeder, ancak bu onlara pahalıya patlamak üzeredir. Gömülü sırları açığa çıkardıkça sadece kilitli kalmadıklarını, aynı zamanda av olduklarını fark ederler. 2014 yapımı “The Pyramid” de bu keşfi buluntu film tadında işleyerek keşfine ortak arıyor.
2003 yapımı “Haute tension” ile radarımıza giren Alexandre Aja’nın her filminde birlikte çalıştığı senarist Grégory Levasseur ilk yönetmenlik denemesinde. Senaryoyu da Daniel Meersand ve Nick Simon birlikte kotarmış. Pek dişe dokunur kariyerleri olmasa da ikilinin birlikte üçüncü üretimleri. Oyuncu kadrosuysa tanıdık simalardan oluşuyor: “About Cherry” ile keşfedenlerin ıslak rüyalarına yerleşen Ashley Hinshaw, “American Horror Story” ile yıldızlaşan Denis O'Hare, “The Inbetweeners” serisiyle tanıdığımız fırlama İngiliz James Buckley ve ilk filmi için kamera karşısına geçen Christa Nicola...
Mısır piramitlerinin kurmaca dünyası için kolay kolay tükenmeyecek bir kaynak olduğu hepimizin malumu... Dönemin tüm izlerinin bugüne taşınmasından ve getirdiği birçok sorudan zaten gerilmeye hazır olan izleyiciyi memnun etmek çok kolay. İyi bir atmosfer kuracak ve mantıklı bir senaryo ile seyirciyi meşgul etmek yeterli. Tempo da iyi ayarlanırsa zaten kendiliğinden oluşan gizemin peşindeki izleyici geri kalan eksikleri hissetmez bile... Teoride çok kolay bir formül var kısacası... Ama pratiğe dökmeyi becerebilmek mesele...
Kariyerlerinin en önemli keşfini yapan baba kız, NASA uydu teknolojisi kullanarak 5000 senedir çölün altında gömülü 3 taraflı bir piramidi açığa çıkarırlar. Bu önemli keşif için Sunni ve kameramanı Fitzie ile keşif cihazını kullanan Zahir de onlara eşlik etmektedir. Tam da o sırada Kahire’de protestolar vardır ve güvenlik sorunu nedeniyle ekip için tahliye kararı çıkar. Piramidin girişi ortaya çıkmıştır ama ekip gitmek üzeredir... Tarihi fırsatı kaçırmak üzere olmak da her şeyi başlatır. Beşli piramite girer ve olaylar başlar...
Levasseur, iyi bir açılışla atmosferini ilk andan itibaren sağlama alarak başlıyor. Karakterlerin tanımamız ve olayı anlamamız için gerekli tüm manevraları yaparak çok zaman kaybetmeden gizemi çözmek üzere herkesi piramitin içine sürüklüyor. Buluntu film mantığı barındırsa da, tamamen teslim olmamış. Aslında bunun için her şey hazır ama atmosferi güçlendirmek için eklemeler yapabileceği pratik olarak o kadrajların dışına çıkmayı tercih etmiş. Büyük bölümünü Fitzie’nin kamerasından izliyoruz. Vasatı yaratmak seyircinin tatmin olması için yeterli demiştik ya, işte o vasatın yanına bile yaklaşamıyor maalesef “The Pyramid”.
En başta, iyi bir senaristin ilk yönetmenlik denemesine çok zayıf bir senaryo ile girişmesi şaşırtıcı. Özellikle diyaloglar dökülüyor. İşleyişin bu kadar tahmin edilebilir olduğu bir filmde bizi peşinde sürüklemesi gereken hikayeden başarıyla kurulmuş klostrofobik ortama rağmen kopmamızı sağlayan çok şey var. Bunların başında da oyunculuklar geliyor. Winshaw’ın rolünde hiç inandırıcı olmaması ve hafif kalması, babasıyla tartışmaları gibi anların da tonunu tutturamamışlar bir türlü. Daha avantüre meyletmesi gereken anlar bir tür gösteriye dönüştürülmek istenmiş. Ekip piramitin içine girsin, seyirci kendini medya ekibinin yerine koysun ve arkeologlarımızın tarihi bilgileri ders verir gibi anlatsın o gazla kıyameti getirelim hesabı yanlış tercihler nedeniyle tutmamış. Bir de tam ölüm kalım anlarının ortasında ikilinin yaşadığı keşif heyecanları var ki yapmacıklık ile mantıksızlık arasında her şeyden kopartıyor izleyicisini... Bu saçma anların bölmesiyle geriliminden kopmalar yaşatan film bildik finaline kadar götürdüğü seyircisini tatmin etmekten de çok uzakta kalıyor... Efektleri çok gösterişli olmasa da inandırıcı, gizemi çözdüğünde ortaya çıkanları da meşhur “ölüler kitabı”ndan yaptığı alıntılarla gerçek kılabiliyor ama ne fayda...
Peşinde sürüklenebilecek gizemli konusunu kötü senaryosu nedeniyle saçma anlarla zayıflatarak klişeler üzerinden akan “The Pyramid”, seyircisini keşfinin sonuna kadar taşıyamayan zayıf bir seyirlik...
Yorum Gönder