Ahlak, adalet, dürüstlük ve Amerikan toplumuna dair söylemlerle zenginleşen mahkeme filmleri bugün geri dönüp bakıldığında bile halen ayna tutuyor yaşadığımız dünyaya... Zaman geçiyor, değişiyoruz, yeni kanun maddeleri ekleniyor ama bakış açımız, yargılarımız birer ezber gibi yerinde sayıyor... En iyi mahkeme filmleri, 1957 yapımı “12 Angry Men”, 1959 yapımı “Anatomy of a Murder” ve 1962 yapımı “To Kill a Mockingbird”ün yarım yüzyılı devirmesine rağmen halen güncelliğini korumasının sebepleri de bu kavramlara ne kadar baksak, neleri tecrübe etsek de aslında hiç değişmediğimiz... O günden bugüne mahkeme filmleriyle, avukatları merkeze alan filmler değişim geçirdi elbette... Kahraman gibi görülen avukatlar sayesinde, hukuk okuyan çok insan oldu... Aslında işin öyle olmadığını bilmeleri de çok sürmedi... Artık eski görkemi kalmasa da avukatlar halen saygı görüyor, özenilen ve yerinde olmak istenilen olmaya devam ediyorlar... Bu parlatmalara ihtiyaç duymadan, mahkemeyi ve avukatını anlatan, karakterini insanlaştıran bir film 2013 yapımı “The Trials of Cate McCall”... Bir kadını, ikircikli bir konuyu, sürprizleri ve sorunları aynı potada eritiyor...
Film yönetmen koltuğunda, senaryoyu da kotaran Karen Moncrieff oturuyor... Oyunculuktan yönetmenliğe geçen Moncrieff, uzun bir aradan sonra yeniden setlere dönüş yapmış... 2002’de ilk yönetmenlik denemesine “Blue Car” ile imza atan Moncrieff, beklentilerin üzerinde bir çıkış yaptığını ödüllerle taçlandırmış ve festival gediklisi olmuştu... 2006’da ikinci filmi “The Dead Girl” ile usta ünvanını vermekte şüphe uyandırmadı kimseye... Kadınları anlatan bu müthiş ağıt, aynı zamanda yılın en iyi filmlerinden biriydi... Sonrası yedi yıllık sessizlik oldu... Niye bu kadar ara verdiğini anlamak zor ama geri dönüşünde de yine bir kadına odaklanmış Moncrieff, kadınları anlatmış... Yine içe dokunan konularla, yine siyahlara beyazlara bürünmeden, yine ete kemiğe büründürerek... İyi de bir oyuncu kadrosu kurmuş... Kate Beckinsale, Clancy Brown, James Cromwell, Taye Diggs, Nick Nolte, Mark Pellegrino, David Lyons, Kathy Baker ve Anna Anissimova filmin başı çeken isimleri... Üzerlerine düşeni yaptıklarını peşinen belirtelim...
Cate McCall ile tanışıyoruz önce... İşkolik avukatımız, terapistine değişen hayatını anlatarak işleri yoluna koyma uğraşında... Alkol sorunları, ailesinin parçalanma eşiğinde olması yetmiyormuş gibi bir de gözetim altında... Her şeyi tüketmiş ve sınırda... Kalbi kırılmış, umudu tükenmiş ama yeni bir rüzgar bekliyor yelkenini ayarlayabilmek için... En ağır yarası kızıyla arasındaki bir türlü kapatamadığı mesafe... Tüm bunların çıkış bileti olarak bir dava alıyor... Üç kişinin birinin boğazını kesmesiyle sonuçlanan olay, karışıklıklar ve saptırmalarla bir kadına fatura edilmiş... İşlemediği suçtan ömür boyu hapis yediğini iddia eden bir kurbanla tanışıyoruz: Lacey... Tecavüze uğramış, kullanılmış ve ne varsa üzerine boca edilmiş bir kadın... O da yeni bir rüzgar bekliyor... Mahkemenin yeniden başlaması ve adaletin yerini bulması... İki bocalayan kadın, birbirlerine tutunarak yeniden yükselme fırsatını geri tepmiyorlar elbette... Cate ayağına gelmiş kendine güvenme fırsatını tepmeyerek davayı yeniden açıyor, müvekkilini savunuyor ve kanıtların nasıl saptırıldığının altını çizerek yeni bir savaşa giriyor... Moncrieff, tüm filmi bizden jüri üyesi olmamızı bekleyerek kurmuş... Çok oynamadan, gösterişe girmeden muhakeme yapmamızı bekliyor... Kimseyle özdeşleşmemiz de gerekmiyor... Suçlu mu, suçsuz mu bizde anlamaya çalışıyoruz... Sonrası sürprizlerle dolu akıcı bir ilerleyiş ve tadında bir final... Sürpriz final için filmin ikiye bölündüğünü de belirtmeden geçmeyeyim... Aksamadan, sarkmadan, temposundan kaybetmeden...
Ana öyküsünü kovalarken mahkeme filmlerinin gerekliliklerini kolayca yerine getiren yönetmen, yan öykülerle de ana karakterini ete kemiğe büründürüyor sürekli... Hayat derslerini de arkadaşından alıyor Cate... Onlar da gösterişsiz, bağırmadan çağırmadan... İyi senaryosuyla hem bir cinayetin soruşturmalarındaki açıkları, hukuk sistemindeki açıkları ve mahkemelerde dönen dolapları anlatan Moncrieff, diğer yandan bir kadının elinden kayıp gidenleri anlatarak filmini izlenir kılmış... Herhangi bir eksiği, gediği yok... Ana karakterlerinin ruhlarına ayna tutmayı yine başarmış...
İlginç olan, filmin bir türlü izleyiciye ulaşamamış olması... Festivallere katılamamış, gösterime girecek ülke bulamamış kendisine, dağıtıma çıkamamış bir türlü... Macaristan, Meksika ve Japonya’da vizyona girmesinin sonucu da hüsran... Nisan ayından bu yana da ev sinemasında kendine müşteri bekliyor...
Kadın karakterlerini iyi anlatan, ruhlarına ayna tutmayı başaran Karen Moncrieff, yarattığı mahkemelerle muhakeme gücünüzü anlattığı karakterlerin üzerine kullanmanızı bekliyor... İşler her zaman istenildiği gibi gitmeyecek, hayat bu engeller olacak... Rüzgar yeniden esecek mi diye beklenecek... Kalp kırılacak, gönül alınacak belki ama 89 dakikalık bulmacanın sonunda kazanan olmayacak, tıpkı hayatta olduğu gibi...
Yorum Gönder