Çocuk özlemiyle yanıp tutuşan Amerikan ailelerinin yeni hastalığı, son yıllarda popüler isimlerinde örnek olmasıyla, üçüncü dünya ülkelerinden kimsesiz çocukları sahiplenmek... Kapitalizmin bu son hamlesi, yeni bir pazar oluşturarak kendi iş kollarını yaratmış durumda... Harcanan paraya değen bu modaya uygun her hamleyi de iyice pazarlayarak albenisini yaratarak mesajı da veriyorlar: Dünyayı daha iyi hale getirmek... Her insanın rüyası olan bu sözcükle gaza gelen insanların yolu da haritadan kendine ülke seçmek oluyor... Böyle bir seçenek her zaman kolayca uygulanamayabiliyor, kabusa da dönebiliyor... İşte o kabusu da 2014 yapımı “Reclaim” anlatıyor...
2006’da romanı “Candy”nin uyarlamasıyla senaristliğe adım atan Luke Davies, ilgisini sürdürmüş ve 2009’da kısa metrajı “Air” ile yönetmenliği de denedikten beş yıl sonra yeni senaryoyla geri dönerken Carmine Gaeta ile birlikte çalışmış... Bu dönüşün daha iyisini Anton Corbijn’in yöneteceği “Life”la yapmadan önce, daha küçük ölçekli bir filmi aradan çıkarmış... Yönetmen koltuğunda da Alan White oturuyor... 1999 yapımı “Erskineville Kings” ile ilk yönetmenlik denemesinden ödülle çıkan White, bir yıl sonra “Risk” ile Avustralya yapımlarından Amerikan işlerine geçişi sağlamış ama ancak 2006’da “Broken”a imza atarak adını daha geniş kitlelere duyurabilmişti... İlk iki filmini mumla aratan White, sekiz yıl aradan sonra Çin – Malezya – Amerika ortak yapımıyla dönebilmiş... İlk kez tanınmış oyunculardan oluşan bir kadroyla çalışma fırsatı da bulmuş bu sayede... 2014’e sekiz film sığdırdığına göre gelen her teklife balıklama atlayan John Cusack, doksanlar sonunun yıldız adayı olmaktan öteye geçemeyen Ryan Phillippe, son olarak “Under the Dome”un Julia’sı olarak izlediğimiz Rachelle Lefevre başı çeken üçlümüz... Jacki Weaver, Luis Guzmán, Jandres Burgos ve Veronica Faye Foo da onlara eşlik eden isimler...
Evlat edinme rüyasına uygun şekilde, 2010’da gerçekleşen ve ikiyüzbinden fazla insanın hayatını kaybettiği Haiti depreminin haber bültenleriyle açılan “Reclaim”, sonra da Steven ve Shannon ile tanıştırıyor bizi... Çiftimiz evlat edinme işlemlerini tamamlamak ve nihayet aile olabilmek için soluğu karayiplerde alıyor... Nina ile tanışıyorlar ama minik bir pasaport sorunu için beklemek zorundalar... Bu arada kaldıkları otelde, ne yaptıkları belirsiz olan ama “kötüyüz biz” diye bağıran üç kişiyle tanışıyorlar... Rahatsız olup başka otele geçmeleriyle bile kurtulamadıkları üçlüyle yaşanan tartıştıkları gecenin sabahında Nina’nın kaybolmasıyla yaşadıkları şokla rüyaları da kabusa dönüyor...
Kabusu, kabus gibi anlatan bir film “Reclaim”... Ortada bir senaryo yok... O kadar tahmin edilebilir bir olay örgüsü var ki, klişe lafı bile bir kaç numara büyük kalıyor... Karakter yaratmaya zaman harcamadan, iyilerle kötüleri kararlaştırıp “hadi yapın numaranızı” demişler sanki... Yan öykü olmamasına hadi şaşırmadık diyelim, yan karakter de yok... Olaylara sebep olabilecek bir alternatif kırıntısı da yok... Neden sonuç ilişkilerinin de o anda yumurtlanmış olması gibi bir durum var ki, komik olmanın da ötesine geçiyor... Berbat senaryoyla da kalmıyor iş, sıkıcılıkla can çekişen ve temposuzluğuyla da uyku getiren filmin oyunculukları da aransa da bulunamıyor... Kısa film senaryosu bile olamayacak bu konudan da ne gerilim, ne macera ne de aksiyon çıkamıyor haliyle... Her bakımdan yokları oynayan 96 dakika da izleyen için kabusa dönüşüyor...
Çocuk evlat edinmek isteyen Amerikalı çiftin, yaban ellerde kötü adamlara yem olmasını anlatan “Reclaim”, kötü olmayı bile hak edemeyen bir zaman kaybı... Sakın yaklaşmayın...
Yorum Gönder