♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Dizi Raporu : Mayıs Yenileri ve Sezon Finalleri

Sonbahar sezonunda başlayan dizilerin sezon finallerini yaptığı Mayıs ayında beş yeni dizi de ekranlarda izleyici karşısına çıktı... Merakla beklenen “Penny Dreadful” ve “Crossbones” sınıfı geçerken, “Gang Related”, “The Night Shift” ve “Undateable” vasatlarda seyrediyor... İşte drama ağırlıklı Mayıs dizileri ve ay içinde biten on dizinin sezon finaline dair değerlendirmeler...


Crossbones
Aslında her şey iyiydi ilk başta... Ortada korsan dizisi yoktu, John Malkovich ustayı karasakal rolünde görecek olmak iştah açıyordu, bir uyarlama olduğuna göre öyküsü de sağlam olmalıydı... Yaratıcılar hanesinde de üç isim yazıyordu; Neil Cross, James V. Hart, Amanda Welles... Coppola’nın “Dracula”sı başta olmak üzere bir çok filmin senaryosuna imza atmış Hart ve Luther’ın yaratıcısı Cross, Colin Woodard’ın “The Republic of Pirates”ini uyarlıyordu... Ne oldu, nasıl olduysa koca sonbahar-kış takvimi es geçildi ve dizi yaza kaldı... Hatta bu arada “Black Sails” başlayıp finalini bile yaptı... Tüm bu olumsuz tabloyu bertaraf eden ilk bölüm reytingi kanalın yüzünü güldürüyor şimdilik... 10 bölümlük ilk sezon boyunca Malkovich’e eşlik edenler Yasmine Al Massri, Richard Coyle, Claire Foy, David Hoflin, Tracy Ifeachor ve Chris Perfetti olacak... Ki “Coupling”in Jeff Murdock’ı Coyle’u yeniden görmek güzel... İlk bölüm itibariyle iyi başladığını söylemek mümkün... Aksiyon bekleyenler biraz sabredecek ama diyalogların öne çıktığı ve karasakal’ın karakterinin çok iyi çizildiği bir başlangıç hayli doyurucu oldu... “Black Sails” şimdilik yanında çocuk işi gibi kalıyor... Çizgisini korursa iş var...


Gang Related
Fox’un 13 bölümden oluşacak aksiyon draması yaratıcısıyla öne çıkıyor... “Cellular”, “47 Ronin” ve “Hızlı ve Öfkeli” serisinin senaristi Chris Morgan “The Troop”tan sonra ikinci dizisinde... Bu kez başına ve yükünü çektiği seriden alışık olduğumuz bir konuyla gelmiş... Ramon Rodriguez, Terry O'Quinn, RZA, Jay Hernandez, Sung Kang, Inbar Lavi, Cliff Curtis ve Shantel VanSanten’in başını çektiği oyuncu kadrosu tanıdık simalardan oluşuyor... Zaten dizinin sorunu da her şeyin tanıdık olması... Bir LAPD elemanının çift taraflı çalışmasını anlatan öykünün hiçbir albenisi bulunmuyor... Bir yandan çetelerle savaşan elemanımız diğer yandan çetenin içinde... Geçtiğimiz yazın en saçmasapan dizilerinden “Graceland”i andırması da cabası... Daha yarısında sıkıntı veren ilk bölümle yaptığı berbat başlangıç sezonun en kötü dizisi kurdelasını gururla taşıtır...


Penny Dreadful
Yılın en meraklı bekleyişini yaşatan Showtime yapımı, ilk görsellerinden bu yana bomba gibi geldiğinin sinyallerini vermiş, fragmanlarıyla da heyecanımızı yükseltmişti... Ki nasıl yükseltmesin, psikolojik gerilim ve drama harmanı olmakla kalmayıp hem yaratıcısı kadrosu hem de oyuncuları da ses getiren isimlerden oluşuyor... Üstüne bir de öyküde tanıdığımız karakterler var ki, canavarlar ligini oluşturuyorlar bir bakıma... Hem de tanıdık canavarlar bunlar... “Any Given Sunday”, “Gladiator”, “The Last Samurai”, “The Aviator”, “Hugo” ve “Skyfall”ın senaristi John Logan’ın yaratıcısı olduğu dizinin oyuncu kadrosu da Timothy Dalton, Eva Green, Josh Hartnett, Rory Kinnear, Billie Piper, Danny Sapani, Harry Treadaway ve Reeve Carney’den oluşuyor... Muhteşem ilk bölümle yaptığı açılışı aynen devam ettiren dizi Green’in performansıyla da öne çıkıyor... Konusunu falan geçelim, izleyin...


The Night Shift
NBC’nin uzun süredir yayımlamak için beklettiği dizi ancak uygun zaman bulabildi kendisine... Sekiz bölümden oluşacak hastane draması, yeniden çevrim “90210”un başındaki ikili Gabe Sachs ve Jeff Judah imzası taşıyor... Eoin Macken, Jill Flint, Ken Leung, Brendan Fehr, Daniella Alonso ve Robert Bailey Jr.’ın başını çektiği kadro tanıdık simalardan oluşsa da iyi bir karışım gibi görünmüyor... Hayli vasat başlayan ilk bölümden görünen, türün tüm gereklerini yerine getiren ama fazlası da olamayan tipik bir seyirlik olduğu... Beklentileri yüksek tutmadan, hastane dizisi manyaklarını yaz döneminde oyalamaktan başka bir işe yaramayacak...


Undateable
Kış sezonunu komediler açısından pekte parlak geçiremeyen NBC’nin son çabası, yaz sezonuna sarkanlardan... Ellen Rakieten ve Anne Coyle’nin yazdıkları “Undateable: 311 Things Guys Do That Guarantee They Won't Be Dating Or Having Sex” adlı kitabından uyarlanan dizinin yaratıcısı “Made of Honor” ve “Due Date”in senaristi Adam Sztykiel... Briga Heelan, Chris D'Elia, Brent Morin, Bianca Kajlich, Ron Funches, David Fynn ve Rick Glassman’dan oluşan mütevazı kadrosuyla gayet uyumlu görünüyor... Lakin çok bildik bir konuyu işliyor dizi... Aylak adam Justin dünyaya karışıyor, bar sahibi yeni ev arkadaşı ve onun arkadaşlarına kız tavlama tekniklerini öğretiyor... İlk iki bölümün gösterdiği şey, emeğe yazık olduğu... Ölü saat dizisi olmak zaten kötü de, komedisi olmak facia...

*****************************
Sezon Finalleri
*****************************

Arrow
Vasat dizi olduğu ve bolca mantık hatası olduğu muhakkak ama kolay izlenir eğlencelik olabilmeyi bunca yapımın arasında başarması, diğer çizgi roman uyarlamalarının da önünü açması bakımından önemli yere sahip Arrow... İlk sezonu da vasatın üzerinde tamamlamıştı... İkinci sezonsa ilk sezonu yakalayamayan, iyice sunileşip yılan hikayesine dönmesiyle vasatı bile yakalayamadı bir türlü... Repliklerin saçmalılığı daha bir artar oldu, sahneler daha bir gösterişli oldu, kahramanlık nutuklarının tekrarı da artık gerçeklikten uzaklaştırdı diziyi... Sezon finalinin de aynı etkisizlikte olduğunu ekleyeyim... Üçüncü sezon sadece çizgi roman fanatikleriyle bağ kurabilecek gibi görünüyor...


Chicago Fire
Sessiz sedasız başlayan ve kısa sürede kalabalık karakter grubunu tek tek işleyerek sevdiren dizi, ilk sezonu başarıyla tamamlamıştı... Hem yılın en iyi dramalarından biri oldu, hem de bir sezonda içinden bir polisiye çıkarmayı başardı... İkinci sezonundaysa seyircisinin nabzına şerbet bir hale geldi... En çok sevilen karakterlerini daha çok işledi, onların öykülerine ağırlık verdi ve daha dengesiz bir sezonu geride bıraktı... Özellikle Dawson’ın bu kadar ön planda olmasını gerektirecek bir şey yokken sürekli işlenmesi kabak tadı vermiş durumda... Sezon finalini de klişe bir sahneyle yapması cabası...


Chicago P.D.
İtfaiyecilerin dalaştığı polisin kendi dizisine kavuşması çok süpriz olmadı... Beklentilerin üzerinde çıkması da öyle... Kendi kanunu işleten polisin öyküsü, C.Fire’da tutan formülle saat gibi işliyor ve gayet iyi de gidiyor... Lakin diziyi sevmek için kaynağını da izlemiş olmak gerekiyor... Bu anlamda göbek bağını kesmeden başlayan ekip, C.F. izleyicisine özel gösterim tadında kalıyor... Ortak konu işlemeleri, her bölümde birbirlerine konuk olmalarıyla iyi bir bütün... Yeni sezonda bir de Chicago M.D. gelirse şaşırmamak lazım...


Once Upon a Time
Ekranların en güzel masalı, üçüncü sezonu da iki düşmanla geçirerek tamamladı... Peter Pan öyküsünün biraz fazla uzaması bile hissedilemeyecek boyutta işlendi... Sonraki durak kötü cadı sayesinde Oz evreni olunca daha renkli hale geldi... “Back to the Future”a selam çakan sezon finaliyse tadından yenmedi... Uzun süredir izlediğim en iyi sezon finali olduğunun altını çizeyim...


Person of Interest
Vakti geldiğinde sizi buluruz diye başlayan ekibin vaktinin gelmesine dek uzanan müthiş üçüncü sezon özellikle son bölümlerinde öyle bir tavan yaptı ki senaryo ekibini ayakta alkışlamak gerek... Her seferinde küllerinden doğmayı başaran öykü giderek derinleşiyor ve sürekli yaratıcılık ve tanrı gibi kavramlar üzerinden müthiş okumalara kapılar açıyor... Klasik işleyişini bırakıp tek bir öyküye evrilmesi de çok iyiydi, ki böyle devam ederse en iyi sezonunu izlemeyi beklemek hayalperestlik olmayacak... 


The Americans
Soğuk savaş döneminin iki farklı kutubunda yaşananları aktaran ajan dizisi her bölüm üzerine koyarak gidiyor... İlk sezonunu daha da aşmakla kalmayıp, daha gerçekçi bir hale büründü ve çağımıza dair birçok meselenin fitilini o dönemki isimleriyle ateşledi... Temposunu bir an bile düşürmeden devam etmesinin altında da ekranların en iyi ikilisine sahip olması yatıyor... Keri Russell ve özellikle de Matthew Rhys dizi oyunculuğu konusunda her bölümde ders veriyor adeta... Sezonun ikinci yarısında işlenen konunun açtığı kapıyı gösteren sezon finali de çok iyiydi... Halen izlememiş olanlar varsa şiddetle tavsiye ediyorum...


The Blacklist
Sezonun en iyi açılışlarından birine sahip olan dizi ne yazık ki seyircisiyle kedi fare oyunu oynamayı seçerek her bölüm zayıflayarak tamamladı ilk sezonunu... Karizmatik bir ana karaktere sahip ama sürekli aynı yeri kaşıyan kabız senaryo ekibi sayesinde açtığı ana öyküyü bir türlü ilerletemedi... Bunun yerine sorular sordu, aynı soruları sürekli tekrarlayarak merak duygusu uyandırmaya çalıştı ama nafile... İyi başladığı sezonu hayal kırıklığı ile kapatmayı başarmak her yiğidin harcı değil... Bu kadar saçmalığı neredeyse yarım sezon boyunca sürdürüp, berbat sezon finali yapmak büyük başarı...


The Mentalist
Aslında bu kadar uzun sürmesinin sebebi yaratılan başkarakterin cazibesinden kaynaklanıyor... Yoksa katilin kim olduğuyla Patrick Jane gibi hiç ilgilenmiyoruz bile, onun gibi oyunların peşindeyiz... Red John’a dair her şeyin son derece saçma bir yere çıkmasından sonra başka bir moda geçen dizi artık reyting uğruna devam ediyor... Bunun göstergesi de sezon finalinde malum ikilinin öpüşmesi... Seyirci istedi diye her şeyi yapan bir dizinin bundan sonraki gidişi de daha kötülerini getirecek gibi...


The Originals
Geç kalınmış spin-off, çoktan oturmuş karakterlerin etrafında gayet iyi başlangıç yaptı... Vampirler, kurt adamlar, cadılar ve insanlar tarafından paylaşılmak zorunda kalınan bir şehrin hikayesi daha çok Klaus ve Elijah üzerinden işlendi haliyle... Diğer kardeş akıllılık ederek diziden ayrıldı... 22 bölümden oluşan ilk sezonun genelde vasat gidişatı, bir türlü iyi bir kötü yaratamamasından kaynaklanıyor... Kötümüz zaten omurgamız diye düşünüyor olabilirler ama daha zorlu bir düşman olsa daha gerilimli ve tempolu bir gidişat olabilirdi... Aynı döngüde sürekli gidecek yapı çok kısa sürede kendini tüketecek gibi...


The Vampire Diaries
Ekranların en kabak tadı veren dizisi, yeni hiç bir şey sunmadığı gibi sürekli kendini tekrar etmenin kitabını yazıyor... Yine aynı teraneler, ana karakterlerin ölüp geri gelmesi saçma sapan manevralar, bedenden bedene atlayan gezginler saçmalığına dek uzanan, anca geri zekalıları kandırabilecek bir sezonu geride bıraktı... Yenisine kapıyı da aynı saçma mantıkla açtı... Sizi bilmem ama ben, daha ne kadar çok saçmalayabilirler ki diye izliyorum...


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template