Türk edebiyatının sevilen yazarlarından Tuna Kiremitçi yeni romanıyla Kırmızı Kedi Yayınevi’nde.
Müzisyen, şair ve romancı olarak tanıdığımız Tuna Kiremitçi’nin çalışmalarının en belirgin özelliği, hikâyelerini sade bir dille ve roman karakterlerine sıcak bir yaklaşımla kaleme alması. Yeni romanı Gönül Meselesi’nde de üslubunun bu özelliklerini koruyarak, farklı sosyal gruplara ait insanlar arasında yaşanan bir aşk üçgenine odaklanıyor. Yaşanan bu ilişkiler yumağına toplumsal kalıpların ötesinde bir bakışla, insana dair olanı anlama çabasıyla yaklaşıyor.
Gönül Meselesi içinde yetiştiğimiz kalıpların dışına çıkabileceğimizi, gönül meselelerinin her türlü sınırı aşabileceğini anlatan samimi ve sıcak bir roman.
İnsan insanı yara izlerinden mi tanır?
Arda yaşadığı trajedinin ardından, kendisini boğan bildik düzeninden ve kayıplarından uzaklaşmak umuduyla Eskişehir’deki baba evine sığınmıştır. Bir yıl sonra, bağlarının neredeyse kopma noktasına geldiği eşi Ali’ye ve İstanbul’daki evine dönmeye karar verir. Ancak İstanbul’a ve Ali’ye dönerken yalnız değildir. Yanında tüm sorumluluğunu üstlendiği beklenmedik bir konuk getirmektedir.
Ne var ki, Arda İstanbul’a döndüğünde değişenin sadece kendisi olmadığını görecektir. Ali’nin hayatında bir “öteki” olduğunu fark eden Arda, yaşadığı şaşkınlığın ardından bu kadını tanımaya karar verir.
Arda, Ali’yle birlikte yaşadıkları travmanın ardından her şeyin eskisi gibi olmasını beklerken ortaya çıkan bu yeni durumla mücadele etmeyi mi, yoksa daha önce babaevine sığındığı gibi bu kez de geçmişinden çıkıp gelen bir başka erkeğe sığınmayı mı seçecektir?
Arda on yedi yaşındayken Büyükada yine aynıydı, gözleriydi farklı olan. Faytona ya da ağaca bakarken gördükleri, onlara hafızanın kirli filtresinden geçmeden ulaşıyordu.
Retinalarında yılların tortusu birikmemişti. Her şey taze görünüyordu. Hatta hafıza bile tazeydi. Barbar bir tazelik içinde her şeyi bilerek, her şeyle alay ederek yaşayıp gidiyorlardı.
Büyükada’ya gelmişlerdi çünkü Fırat’ın toparlanması gerekiyordu. Hamile bıraktığını sandığı bir kız tarafından aldatıldığını öğrendiği için acı çekiyordu. Şu dünyada kaderi çözdükçe dolaşan işlerin ortasına düşmek olan insanlar varsa, Fırat onlardan biriydi.
Ertuğrul’la Arda o yaz, Fırat’a yardım etmeye çalışırken tanıştılar. Ertuğrul onun en yakın arkadaşı, Arda da kardeşiydi. Ayrı galaksilerin insanıydılar, bu yüzden merak ettiler birbirlerini.
Arda’nın Ertuğrul’u merak etmesinde şaşılacak bir şey yoktu. Seçkin bir ailenin yakışıklı oğluydu. Kızlar ağzının içine düşer, uğruna bir düello etmedikleri kalırdı. Onun kendisini niye merak ettiğini anlamaksa Arda’nın yıllarını aldı. Sıradan bir kızdı, on yedi yaşına kadar İstanbul’u görmemişti. Ertuğrul’a abayı yaktığını hissettiğinde, karşılık göreceğini düşünmüyordu bile. Sevdası tamamen beklentisizdi; onu kendi kendine yaşayacağını sanıyordu.
1 Kasım Perşembe günü bütün kitabevlerinde…
Yorum Gönder