♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Aynı Hikaye


Gerçekler, hayaller gibi sevilip önemsenmedi hiç. O yüzden hep yarım, hep yitik, hep silik kaldılar...

Çocukken zaten bihaberdik onlardan. Müthiş hayal gücümüzle dünyayı keşfetme peşindeydik. Büyüklerin dünyasına adım attığımızda ise; “gerçekler acıdır” dendi, kaçmak öğretildi bize. “İnsanı yaşatan, ayakta tutan hayalleridir” dendi, peşinden gitmemiz salık verildi. Bu yüzden hep heves ettik, hep heyecanlandık, hep istedik, hatta elimizden geldiğince uğraştık onlar uğruna. Gerçek olduklarında ise, bir bahane bulup sırtımızı döndük; nasıl başladığımızı hep unutarak.

Düşüp de dizlerimiz kanayınca, tekrar binmek istemedik düne kadar yatağımızın baş ucunda tuttuğumuz o ilk bisikletimize. Annemiz alsın diye mızmızlandığımız o bebeğin varlığını, yıllar sonra kolu kopuk bir vaziyette sandıkta gördüğümüzde hatırladık. Çok istediğimiz o işe kabul edildikten bir süre sonra, daha çok dert yandık yorgunluktan ve stresten. Gelelim diye can attık İstanbul’a, sonra bir baktık “bu şehirde yaşanmaz abi”ler döküldü dudaklarımızdan. Ne umutlarla, heyecanlarla elini tuttuğumuz o kişinin elini de bir süre sonra bıraktık, kimi zaman farkına bile varmayarak.. Hayat buydu çünkü, gerçeklerden ibaretti. Ve hayat, uğruna mücadele gerektiriyordu. Kimimiz çok yorgun, kimimiz çok mesguldük bunun için. Kimimiz ise, değmeyeceğini düşündük sadece bir ya da iki şey aksi gitti diye… Oysa ayırt etmek gerekiyordu; umduğumuz gibi gitmemesiyle, aksi gitmesi arasında fark vardı. Mücadeleyi bu belirleyecekti, ama çoğumuz için boş vermek daha kolaydı.

Yetmezmiş gibi, gerçekler kendi içlerinde üçe ayrıldı bir de... Kötü olanlar, “maalesef” kelimesiyle başlandı anlatılmaya. İyiler içinse ilk tepkimiz, “gerçekten mi?!” oldu ironik bir biçimde. İnanamadık istediğimiz şeylerin başımıza gelebileceğine. Ve bir süre sonra, o güzel şeyleri de kaldırdık kafamızdaki tozlu tavan arasına, diğer “gerçek”lerin yanına. Üstüne bir de, biz istediğimiz sürece hep orada olacaklarına inandık umarsızca…

Geriye kalan gerçekler ise; kötü niyetli insanlar tarafından kullanılıp “hedef” haline dönüştürüldüler. Yalanlar, aldatmalar, iki yüzlülükler, ayak kaydırmalar, oyunlar ve sahte gülümsemeler, riyakar sevgiler; hep bu hedefin altına gizlendiler. “Neden?” dendiğinde; “n’apalım hayatın kendisi bu, ihtiyacım vardı, hem herkes böyle” dendi. Tarafların durumdan memnun olduğu karşılıklı menfaat hallerinde, “gerçekler” bilindiği halde konuşulmadı bile. Ama işin içine diğerinin hayallerinin yıkılması girdiyse; zaten kötü bir imajı olan gerçek, daha da beter hale geldi. Oyun bozan diye taşlandı. Rafa kaldırılması gereken o insanlarken, olaylardan nasibini sadece gerçekler aldı.

Oysa, hayallerin şerefine kadehler kaldırıldı, en güzel müzikler-mezeler eşliğinde. Kahveler içildi bol köpüklü, fallar kapatıldı. Birazcık yaklaşılınca dileklere, kulaklar dört açıldı; “başka ne görüyorsun?!” dendi hevesle. Bugünden mi bahsedildi, hemen “aman canım, fala inanma falsız kalma işte” diyerek yıkandı fincanlar.

Gerçekler, hayaller gibi sevilip önemsenmedi hiç. O yüzden, ne zaman bir hayal gerçek olsa, malum sona bir adım daha yaklaştı “aynı hikaye”…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template