Alt tarafı bir köpek!…
2006’da Şeytana marka giydiren yönetmen David Frankel sıradan bir köpeğin ekseninde kurulan genç bir aileyi ve sıcaklığını anlatıyor bu kez Marley ve Ben’de. Yaşanmış bir öykü, kitaplaşıp herkesin hayatında bıraktığı izleri bu kez sinemada sürdürüyor. Gazeteci bir çiftin, çocuk öncesi aldıkları bir köpekle başladıkları serüvende, üç çocukları ve ilerleyen yaşlarına rağmen bir türlü söz geçiremedikler ama sevmekten de vazgeçemedikleri sıradan bir köpeğin öyküsü…
Lassie ile başlayıp K9’lar, Air Bud’larla süren uzun bir listeye eklenen bu yeni Labrador, önceki örneklerinin aksine çok sıradan bir köpek. Daha doğrusu perdeye hayal gücünden alınmış özellikler eklenmeden aktarılan bir köpek. Konuşan yada kahramanlıklar yapan değil, sahiplerini olduğu gibi kabul eden, onların yaşamın maceralarına eşlik eden bir aile ferdi.
Öykü aynı adlı kitap uyarlamasına dayanıyor. Filmde gördüğümüz gibi, köşe yazılarıyla başlayan ve kitaplaştığında okurların yoğun ilgi gösterip, kendilerinden bir şeyler bulduğu bir roman. John Gorgan’ın aynı adlı romanı evlilik ve aile temaları üzerinden ilerleyen evrensel bir anlatım sununca, çok satanlar listesine girmiş ve yapımcıların ilgisi de hemen ardından gelmiş.
“Dünyanın her köşesinden insanlar bana mektuplar yazarak, hikayenin kendi yaşamlarıyla nasıl örtüştüğünü anlattılar. Elbette bir çok insan aşık oluyor, evleniyor ve aile kuruyorlar ki Marley & Me de bunu anlatıyor zaten ama yine de insanlarla olan bu bağlantı tesadüfi değil elbette” diyor Gorgan ve ekliyor “Marley & Me bir köpeğin hikayesi değil. Daha çok bir ailenin oluşumunu anlatan ve köpeği de hikaye de katalizör olarak alan bir anlatım. Üzücü yanları da olan bir komedi.”
Her şey çiftimiz John ve Jenny’nin çocuk konusundaki korkularının arasında bir köpek almalarıyla başlıyor. Gazeteci çiftten Jenny daha iyi bir gazetede ve büyük sütunlara yazarken, John ise daha küçük ölçekli bir gazetede basit haberleri yazmakla görevli… Radyoda çalan Bob Marley şarkısı üzerine Marley adını alan bu sevimli labrador, haşarı ve bir türlü söz dinlemez haliyle özellikle filmin ilk yarısını eğlenceli hale getiriyor. Hele bir Köpek eğitmeni sahnesi var ki… Eğitmen rolünde Kathleen Turner’ı görmek hem sürpriz hem de keyifli…
Tipik bir sıcacık aile filmi tadında ilerleyen film, John’un köşe yazarı olması ile detaylanıyor, çiftin ilk çocukları ile de yeni bir serüvene ilerliyor. Çok satanlar listesine çıkacak kadar ilgi toplayan kitabın izlerinin köşe yazarlığı döneminde kimsenin ilgisini çekmemesi de filmde güzel işleniyor. Marley döşemeleri, duvarları yiyen, hiçbir sözü dinlemeyen, komşuların korktuğu John’un deyimiyle “dünyanın en kötü köpeği”… Marley ile birlikte başlayan yaşam yolculukları üç çocuğa değin sürüyor ve gelişen bir ailenin Marley ile çıktığı yolculuk beklendiği gibi sona eriyor. İlk anlarda kurulan eğlenceli yapı, klişe depresyonlar ve beklenen anlaşmazlıkları geçtikten sonra finale eriyor.
John’un gazetedeki patronu Arnie, Alan Arkin’in de etkisiyle filme ayrı bir renk katıyor. Çocuk korkusuna ilaç olarak köpek önerisinde bulunan başarılı muhabir Sebastian’ın köpeği kız tavlamak için kullanması da bilindik. Hiçbir kötü olayın ve kötü karakterin yer almadığı filmde kilit kişi de Sebastian. John’un konumuna ve yaşamına özendiği Sebastian, köpeği ve ailesi olmamasıyla ezik, renksiz biri gibi resmediliyor… Özellikle de üçüncü çocuk sonrası gördüğü fotoğrafa verdiği tepkiyle.
İlk yarısı hayli eğlenceli olan Marley ve Ben, özellikle uzun süresi ile izleyicisini biraz zorluyor denebilir. Ama bu yanını anlatımının sadeliği ile biraz olsun örtüyor. Büyük laflar etmeyen, çok cilalamadığı öyküsünü izleyicisine çok güzel geçiriyor. Karakterlerini çok iyi işlemekle kalmıyor, sevimli bir çift yaratıyor. Owen Wilson ve Jennifer Aniston’un kimyaları da uyuşuyor. Güzel bir çift oluveriyorlar.Normal bir evcil köpeğin kattığı enerjiyle kurulan sıcak bir yuva ile geçen iki saat sonunda özellikle köpek severlerin keyifleneceği, eve gittiklerinde kendi Marley’lerine sarılacaklarına şüphe yok, ailecek izlenecek Pazar filmi formülünü sevmeyenler ise evdeki film arşivlerine dört elle sarılsınlar daha iyi…
Lassie ile başlayıp K9’lar, Air Bud’larla süren uzun bir listeye eklenen bu yeni Labrador, önceki örneklerinin aksine çok sıradan bir köpek. Daha doğrusu perdeye hayal gücünden alınmış özellikler eklenmeden aktarılan bir köpek. Konuşan yada kahramanlıklar yapan değil, sahiplerini olduğu gibi kabul eden, onların yaşamın maceralarına eşlik eden bir aile ferdi.
Öykü aynı adlı kitap uyarlamasına dayanıyor. Filmde gördüğümüz gibi, köşe yazılarıyla başlayan ve kitaplaştığında okurların yoğun ilgi gösterip, kendilerinden bir şeyler bulduğu bir roman. John Gorgan’ın aynı adlı romanı evlilik ve aile temaları üzerinden ilerleyen evrensel bir anlatım sununca, çok satanlar listesine girmiş ve yapımcıların ilgisi de hemen ardından gelmiş.
“Dünyanın her köşesinden insanlar bana mektuplar yazarak, hikayenin kendi yaşamlarıyla nasıl örtüştüğünü anlattılar. Elbette bir çok insan aşık oluyor, evleniyor ve aile kuruyorlar ki Marley & Me de bunu anlatıyor zaten ama yine de insanlarla olan bu bağlantı tesadüfi değil elbette” diyor Gorgan ve ekliyor “Marley & Me bir köpeğin hikayesi değil. Daha çok bir ailenin oluşumunu anlatan ve köpeği de hikaye de katalizör olarak alan bir anlatım. Üzücü yanları da olan bir komedi.”
Her şey çiftimiz John ve Jenny’nin çocuk konusundaki korkularının arasında bir köpek almalarıyla başlıyor. Gazeteci çiftten Jenny daha iyi bir gazetede ve büyük sütunlara yazarken, John ise daha küçük ölçekli bir gazetede basit haberleri yazmakla görevli… Radyoda çalan Bob Marley şarkısı üzerine Marley adını alan bu sevimli labrador, haşarı ve bir türlü söz dinlemez haliyle özellikle filmin ilk yarısını eğlenceli hale getiriyor. Hele bir Köpek eğitmeni sahnesi var ki… Eğitmen rolünde Kathleen Turner’ı görmek hem sürpriz hem de keyifli…
Tipik bir sıcacık aile filmi tadında ilerleyen film, John’un köşe yazarı olması ile detaylanıyor, çiftin ilk çocukları ile de yeni bir serüvene ilerliyor. Çok satanlar listesine çıkacak kadar ilgi toplayan kitabın izlerinin köşe yazarlığı döneminde kimsenin ilgisini çekmemesi de filmde güzel işleniyor. Marley döşemeleri, duvarları yiyen, hiçbir sözü dinlemeyen, komşuların korktuğu John’un deyimiyle “dünyanın en kötü köpeği”… Marley ile birlikte başlayan yaşam yolculukları üç çocuğa değin sürüyor ve gelişen bir ailenin Marley ile çıktığı yolculuk beklendiği gibi sona eriyor. İlk anlarda kurulan eğlenceli yapı, klişe depresyonlar ve beklenen anlaşmazlıkları geçtikten sonra finale eriyor.
John’un gazetedeki patronu Arnie, Alan Arkin’in de etkisiyle filme ayrı bir renk katıyor. Çocuk korkusuna ilaç olarak köpek önerisinde bulunan başarılı muhabir Sebastian’ın köpeği kız tavlamak için kullanması da bilindik. Hiçbir kötü olayın ve kötü karakterin yer almadığı filmde kilit kişi de Sebastian. John’un konumuna ve yaşamına özendiği Sebastian, köpeği ve ailesi olmamasıyla ezik, renksiz biri gibi resmediliyor… Özellikle de üçüncü çocuk sonrası gördüğü fotoğrafa verdiği tepkiyle.
İlk yarısı hayli eğlenceli olan Marley ve Ben, özellikle uzun süresi ile izleyicisini biraz zorluyor denebilir. Ama bu yanını anlatımının sadeliği ile biraz olsun örtüyor. Büyük laflar etmeyen, çok cilalamadığı öyküsünü izleyicisine çok güzel geçiriyor. Karakterlerini çok iyi işlemekle kalmıyor, sevimli bir çift yaratıyor. Owen Wilson ve Jennifer Aniston’un kimyaları da uyuşuyor. Güzel bir çift oluveriyorlar.Normal bir evcil köpeğin kattığı enerjiyle kurulan sıcak bir yuva ile geçen iki saat sonunda özellikle köpek severlerin keyifleneceği, eve gittiklerinde kendi Marley’lerine sarılacaklarına şüphe yok, ailecek izlenecek Pazar filmi formülünü sevmeyenler ise evdeki film arşivlerine dört elle sarılsınlar daha iyi…
Yorum Gönder