Cehennem çocuğu geri döndü...
Çizgi Roman üslubu konusunda kendisini “Blade 2” ile kanıtlayan Guillermo Del Toro 2004 yılında bir anti kahraman ile tanıştırdı izleyiciyi. 2000’li yıllara damgasını çizgi roman uyarlamaları vuruyordu ve bundan payına düşeni alanlardan biri de “Hellboy” olmuştu.
Mike Mignola tarafından yaratılan bir Dark Horse Comics çizgi roman karakteri olan Hellboy, ilk olarak 1993’te San Diego Comic-Con Comics'in 2. sayısında okurlarla buluşan bir cehennem çocuğudur. Dark Horse Comics tarafından yayımlanan, macera ve korku kurgularının etkisi altında kalmış bir çizgi roman mini dizisinde yer almıştır. Bu dizi, Marvel Comics, DC Comics ya da Image Comics tarafından yayımlanmayan en başarılı çizgi roman dizisi olmuştur.
2004 yılında izlediğimiz ilk filmden öğrendiğimiz üzere, Hellboy Anung Un Rama adındaki; henüz bir çocukken [Nazi] okültistler tarafından dünyaya getirilen bir iblistir. Müttefik güçler tarafından kurtarılır ve Birleşik Devletler Paranormal Araştırma ve Savunma Bürosu (PASB) tarafından büyütülür. Büyüdükçe kuyruğu, boynuzları ve taştan büyük bir sağ eli olan kırmızı, iri yapılı bir iblis görünümüne kavuşmuştur. Hellboy biraz aksi bir karakter olmasına rağmen, iblislerin doğuştan sahip olduğu düşünülen kötü niyete sahip değildir ve PASB'deki diğer garip yaratıklarla birlikte çalışmaktadır. "Dünyanın En İyi Paranormal Dedektifi" olarak anılır.
Hellboy, bir Nazi Komando Timinin 2. Dünya Savaşını kazanabilmek için yaptıkları bir ayin ile (Ragnarok Projesi) Grigori Rasputin'in cehenneme açtığı bir boyut kapısından yıldırım ile dünyaya getirilir (İngiltere, Doğu Bromwich 24 Aralık 1944). Hellboy dünyaya gelince, Nazi komando timinin neyin peşinde olduğunu öğrenmekle görevli olan Amerikalı bir keşif birliği tarafından bulunur ve ekipte yer alan Trevor Bruttenholm tarafından kendisine "Hellboy" adı verilir.
Dünyanın sonunun anahtarını sağ elinde taşıyan kırmızı çocuk ilk filmde en büyük düşmanı Ogdru Jahad ve onun uşağı büyücü Gregor Rasputin ile mücadele etmişti. Rasputin’in kurduğu tuzaklarla, babasının ölümü sonrası olması gereken kişi ile olmak istediği kişi arasındaki seçimle dünyanın kaderini belirliyordu. Genel olarak seyircilerin “ortalama film” tanımlaması ile karşılanan ilk film çizgi roman üslubunu sonuna kadar kullanan, bu üsluptan gelen absürtlükle de eğlendiren bir çizgiye sahipti. Del Toro’nun tüm oyuncu kadrosunu yıldızlardan uzak kurması da takdire şayandı.
“Hellboy”un devamının çekilmesi fikri, ilk kez Mayıs 2004’te Revolution Stüdyolarında gündeme geldi. İlk filmin senaryo yazarı ve yönetmeni Guillermo del Toro ile yapımcıları Lawrence Gordon, Mike Richardson ve Lloyd Levin’in katılımıyla ikinci filmin çekilmesine karar verildi. Mike Mignola’nın yarattığı bir çizgi roman karakteri olan Hellboy için bir öykü geliştirildi. Başrolde yine Ron Perlman oynayacaktı. Yönetmen Guillermo del Toro yaptığı açıklamada ikinci filmin 2006’da gösterime gireceğini, ileride üçlemeye dönüşeceğini söylemişti.
Bu tür kahramanlık filmlerinin ilk adımlarına mesafeli yaklaşan Del Toro, kahramanı tanıtmak için harcanan 70 dakikaya dem vurmadan edemiyor. İkinci filmde bu tarz zaman kaybı olmadığından daha serbest davranarak yaratıcığını sonuna kadar kullanmış gözüküyor.
Del Toro, Altın Ordu’yu ilk filmde çekildiğini gördüğümüz Hellboy’un ilk bulunuş anının resmi ile açıyor. Sonrasında da kukla sahneleri ile izleyeceğimiz yolu tarif ediyor. Elf, Ogre, Goblin yakın zamanda Hobbit ile karşımıza gelecek yönetmen için aynı zamanda bir alıştırma da olmuş gibi.
Mekanik ve yenilmesi imkansız “Altın Ordu”nun yönetilmesi için yapılan taç, zaman içinde üç parçaya bölünüyor ve ordu da kimsenin bilmediği bir yere kapatılıyor. Tacın peşine düşen Prens Nuada, parçaları tamamlayıp orduyu yöneterek insanlığa karşı başlatacağı savaş için yürüdüğü yolda elbette karşısında kahramanlarımızı buluyor.
İlk filmde oluşturulan dokunun aynen korunduğu Altın Ordu seyircisini ilk filmden daha fantastik bir dünyaya götürmek üzere geliyor. Diş Perisi sahnesinde yaratılan gerçek bir kaos ortamı ile bitki tanrısı sahnelerinde tempo kazanan filmin, yeni karakterleri de elbette ilk filmdeki gibi keyifli. Ekibe katılan yeni ajan Dr. Klauss, ilk filmde gördüğümüz rasputin gibi adeta. Abe ve Hellboy’un sensiz gülemiyorum şarkısına eşlik ettikleri sahnenin altını ayrıca çizmekte fayda var. Del Toro yaratım açısından çıkardığı kusursuz işçiliği filmin geneline de yayarak tempoyu düşürmeden çizgi roman üslubunu da sonuna kadar koruyarak iyi bir iş çıkarıyor. İlk filmi beğenenlerin memnun ayrılacağı bir deneyim olacağı kesin…
Mike Mignola, Şubat 2007’de yaptığı açıklamada Guillermo del Toro ile birlikte geliştirdiği öykünün folklor ve peri masalı unsurları üzerinde odaklandığını belirterek şu sözleri kullanmıştı:
“Bu filmde dünyamızı felakete sürükleyen Naziler, makineler ve çılgın bilim adamları yerine kendi dünyamızdan çıkarıp bir köşeye attığımız eski tanrılar ve karakterler var. Ben bu karakterleri Amerika’da kızılderililerin şu an içinde bulunduğu duruma benzetiyorum. Kızılderililer özel koruma alanlarına sürüldüler. Oralara giderseniz yaşlı ve bilge bir kızılderilinin size, ‘Zaten olacağı buydu. Artık mücadele edecek gücümüz kalmadı. Kaderimizi kabullendik’ dediğini duyabilirsiniz. Geronimo ruhlu bir başka kızılderili ise, ‘Aksi takdirde beyaz adamı öldürmeye devam ederdik’ diyecektir. Bizim filmimizdeki durum da buna benzer. Elf karakterlerimiz vardır. Bunlar bir köşeye çekilmişlerdir. Eğer geri çekilmemiş olsalar dünyayı ele geçireceklerdir. Kızılderililer nükleer savaş başlığına sahip olsalardı sorusunun bizim filmimizdeki eşdeğeri elflerin aslında kullanabilecekleri müthiş silahlara sahip olmalarıdır. Peki bunlar günün birinde o silahları kullanmaya karar verirse ne olur?”
Bu sorunun cevabı için yaşanan heyecanlı bekleyiş 26 Eylül’de sona erecek elbette….
Çizgi Roman üslubu konusunda kendisini “Blade 2” ile kanıtlayan Guillermo Del Toro 2004 yılında bir anti kahraman ile tanıştırdı izleyiciyi. 2000’li yıllara damgasını çizgi roman uyarlamaları vuruyordu ve bundan payına düşeni alanlardan biri de “Hellboy” olmuştu.
Mike Mignola tarafından yaratılan bir Dark Horse Comics çizgi roman karakteri olan Hellboy, ilk olarak 1993’te San Diego Comic-Con Comics'in 2. sayısında okurlarla buluşan bir cehennem çocuğudur. Dark Horse Comics tarafından yayımlanan, macera ve korku kurgularının etkisi altında kalmış bir çizgi roman mini dizisinde yer almıştır. Bu dizi, Marvel Comics, DC Comics ya da Image Comics tarafından yayımlanmayan en başarılı çizgi roman dizisi olmuştur.
2004 yılında izlediğimiz ilk filmden öğrendiğimiz üzere, Hellboy Anung Un Rama adındaki; henüz bir çocukken [Nazi] okültistler tarafından dünyaya getirilen bir iblistir. Müttefik güçler tarafından kurtarılır ve Birleşik Devletler Paranormal Araştırma ve Savunma Bürosu (PASB) tarafından büyütülür. Büyüdükçe kuyruğu, boynuzları ve taştan büyük bir sağ eli olan kırmızı, iri yapılı bir iblis görünümüne kavuşmuştur. Hellboy biraz aksi bir karakter olmasına rağmen, iblislerin doğuştan sahip olduğu düşünülen kötü niyete sahip değildir ve PASB'deki diğer garip yaratıklarla birlikte çalışmaktadır. "Dünyanın En İyi Paranormal Dedektifi" olarak anılır.
Hellboy, bir Nazi Komando Timinin 2. Dünya Savaşını kazanabilmek için yaptıkları bir ayin ile (Ragnarok Projesi) Grigori Rasputin'in cehenneme açtığı bir boyut kapısından yıldırım ile dünyaya getirilir (İngiltere, Doğu Bromwich 24 Aralık 1944). Hellboy dünyaya gelince, Nazi komando timinin neyin peşinde olduğunu öğrenmekle görevli olan Amerikalı bir keşif birliği tarafından bulunur ve ekipte yer alan Trevor Bruttenholm tarafından kendisine "Hellboy" adı verilir.
Dünyanın sonunun anahtarını sağ elinde taşıyan kırmızı çocuk ilk filmde en büyük düşmanı Ogdru Jahad ve onun uşağı büyücü Gregor Rasputin ile mücadele etmişti. Rasputin’in kurduğu tuzaklarla, babasının ölümü sonrası olması gereken kişi ile olmak istediği kişi arasındaki seçimle dünyanın kaderini belirliyordu. Genel olarak seyircilerin “ortalama film” tanımlaması ile karşılanan ilk film çizgi roman üslubunu sonuna kadar kullanan, bu üsluptan gelen absürtlükle de eğlendiren bir çizgiye sahipti. Del Toro’nun tüm oyuncu kadrosunu yıldızlardan uzak kurması da takdire şayandı.
“Hellboy”un devamının çekilmesi fikri, ilk kez Mayıs 2004’te Revolution Stüdyolarında gündeme geldi. İlk filmin senaryo yazarı ve yönetmeni Guillermo del Toro ile yapımcıları Lawrence Gordon, Mike Richardson ve Lloyd Levin’in katılımıyla ikinci filmin çekilmesine karar verildi. Mike Mignola’nın yarattığı bir çizgi roman karakteri olan Hellboy için bir öykü geliştirildi. Başrolde yine Ron Perlman oynayacaktı. Yönetmen Guillermo del Toro yaptığı açıklamada ikinci filmin 2006’da gösterime gireceğini, ileride üçlemeye dönüşeceğini söylemişti.
Bu tür kahramanlık filmlerinin ilk adımlarına mesafeli yaklaşan Del Toro, kahramanı tanıtmak için harcanan 70 dakikaya dem vurmadan edemiyor. İkinci filmde bu tarz zaman kaybı olmadığından daha serbest davranarak yaratıcığını sonuna kadar kullanmış gözüküyor.
Del Toro, Altın Ordu’yu ilk filmde çekildiğini gördüğümüz Hellboy’un ilk bulunuş anının resmi ile açıyor. Sonrasında da kukla sahneleri ile izleyeceğimiz yolu tarif ediyor. Elf, Ogre, Goblin yakın zamanda Hobbit ile karşımıza gelecek yönetmen için aynı zamanda bir alıştırma da olmuş gibi.
Mekanik ve yenilmesi imkansız “Altın Ordu”nun yönetilmesi için yapılan taç, zaman içinde üç parçaya bölünüyor ve ordu da kimsenin bilmediği bir yere kapatılıyor. Tacın peşine düşen Prens Nuada, parçaları tamamlayıp orduyu yöneterek insanlığa karşı başlatacağı savaş için yürüdüğü yolda elbette karşısında kahramanlarımızı buluyor.
İlk filmde oluşturulan dokunun aynen korunduğu Altın Ordu seyircisini ilk filmden daha fantastik bir dünyaya götürmek üzere geliyor. Diş Perisi sahnesinde yaratılan gerçek bir kaos ortamı ile bitki tanrısı sahnelerinde tempo kazanan filmin, yeni karakterleri de elbette ilk filmdeki gibi keyifli. Ekibe katılan yeni ajan Dr. Klauss, ilk filmde gördüğümüz rasputin gibi adeta. Abe ve Hellboy’un sensiz gülemiyorum şarkısına eşlik ettikleri sahnenin altını ayrıca çizmekte fayda var. Del Toro yaratım açısından çıkardığı kusursuz işçiliği filmin geneline de yayarak tempoyu düşürmeden çizgi roman üslubunu da sonuna kadar koruyarak iyi bir iş çıkarıyor. İlk filmi beğenenlerin memnun ayrılacağı bir deneyim olacağı kesin…
Mike Mignola, Şubat 2007’de yaptığı açıklamada Guillermo del Toro ile birlikte geliştirdiği öykünün folklor ve peri masalı unsurları üzerinde odaklandığını belirterek şu sözleri kullanmıştı:
“Bu filmde dünyamızı felakete sürükleyen Naziler, makineler ve çılgın bilim adamları yerine kendi dünyamızdan çıkarıp bir köşeye attığımız eski tanrılar ve karakterler var. Ben bu karakterleri Amerika’da kızılderililerin şu an içinde bulunduğu duruma benzetiyorum. Kızılderililer özel koruma alanlarına sürüldüler. Oralara giderseniz yaşlı ve bilge bir kızılderilinin size, ‘Zaten olacağı buydu. Artık mücadele edecek gücümüz kalmadı. Kaderimizi kabullendik’ dediğini duyabilirsiniz. Geronimo ruhlu bir başka kızılderili ise, ‘Aksi takdirde beyaz adamı öldürmeye devam ederdik’ diyecektir. Bizim filmimizdeki durum da buna benzer. Elf karakterlerimiz vardır. Bunlar bir köşeye çekilmişlerdir. Eğer geri çekilmemiş olsalar dünyayı ele geçireceklerdir. Kızılderililer nükleer savaş başlığına sahip olsalardı sorusunun bizim filmimizdeki eşdeğeri elflerin aslında kullanabilecekleri müthiş silahlara sahip olmalarıdır. Peki bunlar günün birinde o silahları kullanmaya karar verirse ne olur?”
Bu sorunun cevabı için yaşanan heyecanlı bekleyiş 26 Eylül’de sona erecek elbette….
Yorum Gönder