♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

Kitap Yayınevi’nden Ekim Yenileri

Kitap Yayınevi Ekim ayını üç yeni kitap ve bir tekrar baskıyla karşılıyor. Pero Tafur adlı İspanyol seyyahın Doğu seyahati “Pero Tafur Seyahatnamesi” ve Osmanlıda “kutsal soy aristokrasisi”nin Osmanlı çağına ve sahasına yansıyan macerası “Osmanlıda Seyyidler ve Şerifler” ayın yeni kitapları olurken, Brettenli Michael Heberer’in Anıları “Osmalıda Bir Köle” de üçüncü baskısıyla yeniden raflarda yerini alıyor. Franz Werfel’in romanı “Mezunlar Günü” Helikopter etiketiyle raflarda.


Pero Tafur Seyahatnamesi - 9 Mayıs 1437 – 22 Mayıs 1438 / Pero Tafur
Fiziki olduğu kadar tarihi, ekonomik ve kültürel bir bütünlük de oluşturan Akdeniz havzasında yaklaşık üç bin yıllık bir seyahat kültürü vardır. Akdeniz, dinler ve dönüşümler çağı olarak da adlandırılan ortaçağda da hacılara, tüccarlara, din adamlarına, askerlere, elçilere, velhasıl toplumun her kesiminden seyyahlara tarihinin hiçbir döneminde kopmamış yol ağları sayesinde geniş iletişim olanakları sunuyordu. Elinizdeki eser, Batı’da Roma’nın; Doğu’da Bizans ve Memluk mirasının Akdeniz’in yeni aktörlerine devredildiği ortaçağın en kritik devrinde imanlı bir Hıristiyan hacı, zengin bir tüccar, soylu bir şövalye ve tesadüfi bir elçi kimlikleriyle Akdeniz’i bir ucundan diğerine kat eden ve söz konusu dönüşüme bizzat tanıklık eden Pero Tafur adlı İspanyol seyyahın Doğu seyahatinin çevirisidir. Tafur seyahati sırasında, sahip olduğu imparatorluk mirasını heba etmiş olan Roma’nın içinde bulunduğu yıkıma, bu mirası bir süredir elinde tutan Venedik ve Cenova’nın tüm Akdeniz’i kuşatan ticari ve askeri etkinliklerine; Doğuda, Bizans ve Memluk siyasal geleneklerini tek potada birleştirecek olan Osmanlıların artık gözle görülür askeri gücüne ve bu süreçte Bizans’ın bir yandan Osmanlılara karşı varlık mücadelesi verirken diğer yandan Trabzon İmparatorluğu’ndaki iktidar mücadelelerinde müdahil olma girişimlerine, Mısır’da Memluk sultanının Kıbrıs’ı ülkesine bağlamasının ardından gelişen olaylara tanık olmuştur. Tafur’un anlattıkları sadece yaşadığı dönemin siyasal atmosferiyle ilgili değildir. Seyahatnamesinde sosyal, ekonomik gelişmeler başta olmak üzere hayatın tüm yönlerine dair gözlemlerine de değinir, “Yaklaşık kırk beş yaşında, boylu poslu, güzel yüzlü, ölçülülüğünden ihtiyatlı ve görünüşünden ciddi biri” olarak tarif ettiği II. Murad ve onun daha önce hiç karşılaşmadığını söylediği büyüklükteki ordusu, Kırım’da Büyük Han’ın yürüyen şehri Ordu-Pazar, Memluk ülkesinde karşılaştığı ve Osmanlı’nın öncü kuvvetlerinden delilere benzerliği ile dikkat çeken dervişler, Kırım ve çevresinde yaşayan Tatarlar ile doğunun Hıristiyan halkları onun bize aktardıklarından sadece bir kısmıdır. Eseri İspanyolcadan çevirip giriş yazısını yazarak okura yardımcı olacak notları oluşturan Hakan Kılınç, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde araştırma görevlisi.
Çeviri, Önsöz ve Notlar: Hakan Kılınç, 200 sayfa, 25 TL


Osmanlıda Seyyidler ve Şerifler / Rüya Kılıç
“... İslam toplumu, 7. yüzyılın son çeyreğinde geri dönülmeyecek bir değişimin içine girdi. Kureyş aşiret federasyonunun üyesi Ümeyye Oğulları, aynı federasyonun diğer üyesi Hâşim Oğullarıyla İslam’dan çok önce aralarında zuhur eden iktidar kavgasına, 661 yılında son noktayı koydular [ve] ...siyasal otoriteyi tekrar ele geçirdiler. Muaviye b. Ebî Süfyan’ın politik entrikalarıyla baş edemeyen dördüncü “Râşid” halife Hz. Ali, “Hakem olayı” ile, siyasal bir hata işleyerek yetkisini tartışılır hale getirdi ve sonuçta devretmek zorunda kaldı... Bu son nokta, İslam toplumunun ... inanç yapısını da derinden etkileyerek onu üçe böldü: Haricîler, Şîîler ve Sünnîler... Ümeyye Oğullarının ilk saltanat yılları, yine entrikalar ve kanlı olaylarla geçti. Hz. Ali’nin büyük oğlu Hasan, hilafet hakkından vazgeçtiğini resmen ilan etmesine rağmen zehirlenerek öldürüldü. Muaviye’nin oğlu Yezid ise, babasının elinden entrikayla alınan hilafet hakkının kendisine ait olduğunu söyleyerek ortaya çıkan küçük oğul Hüseyin’i ve ailesinden çoğunu Kerbelâ’da trajik bir şekilde katlettirdi... İslam toplumu, Hz. Ali’nin İslam içindeki yerine bakış itibariyle iki ana kesime bölündü. Bu kesimlerden genel olarak Şîîlik (Şîa) diye bilinen birincisi, onu inançlarının merkezine oturttu... diğeri ise, ona Peygamber’in en yakın akrabası ve ilk İslam büyüklerinin en önde gelenlerinden biri ve “Râşid Halifeler”in dördüncüsü olarak bakıyordu... Bununla beraber, her iki çevrede de Hz. Ali’nin iki oğlunun, daha genel bir ifadeyle Peygamber’in soyundan gelenlerin, zamanla Araplar’ın eski soy asaletine verdikleri özel önemin bir anlamda yeniden dirilişi idi. Böylece Peygamber’in –geleneksel Arap telakkisinin aksine– kadın üzerinden devam eden soyunun, İslam toplumları içinde ayrıcalıklı bir konum kazandığı görüldü. Bu belki, Peygamber soyunun uğratıldığı haksızlıkların ve yaşadığı trajedinin karşılığı olarak Müslümanların onlara ödediği bir çeşit kefaretti. Her hâlükârda, istisnasız bütün İslam devletleri Seyyid ve Şerif... denilen bu soyu hem siyaseten, hem dinen her zaman saygın tutmaya olabildiği ölçüde riayet ettiler... Onların işleriyle ilgilenecek özel kurumlar (Nakîbü’l-Eşrâflık) ise daha Abbasîler zamanında oluşmaya başlamıştı... Rüya Kılıç... İslam tarihinin ortaya çıkardığı bu ilginç “kutsal soy aristokrasisi”nin Osmanlı çağına ve sahasına yansıyan macerasını, öne çıkan bütün yönleriyle önümüze koyma imkânını başarıyla yakalayabilmiştir...” Ahmet Yaşar Ocak
Yayına Hazırlayan: Ekrem Çakıroğlu, 188 sayfa, 14 TL


OSMANLIDA BİR KÖLE - Brettenli Michael Heberer’in Anıları 1585-1588
 Almanya’nın Bretten şehrinden Michael Heberer, 1583 yılında Akdeniz’de Osmanlılara esir düştü. Yıllarca Osmanlı kadırgalarında forsa olarak kürek çekti. Esaretinin bir bölümü İstanbul’da geçti. Fidye karşılığı azatlığını kazandıktan sonra Galata ve sur içinde İstanbul’un sokaklarını keşfe çıktı. Anıları 1610’da Heidelberg’te yayınlandı. Bu anılar 393 yıl sonra, değerli Osmanlı tarihçisi Suraiya Faroqhi’nin önsözüyle okurların karşısına çıkıyor. Kadırgada forsa yaşamı, deniz savaşları, Osmanlı hamamları, Müslüman ve Rum kadınların giyimleri, Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, amirallik kadırgasının denize indirilişi, limanda cayır cayır yanan bir kadırga, kentte veba salgını, Bedesten’de ticaretin zenginliği, İstanbul’un sokakları, 1811’de yıkıldığı için hiç göremediğimiz Arkadios Sütunu, günümüzün Galatasaray Lisesi’nin atası sayılabilecek olan Galata Sarayı Ocağı ve nihayet padişahın ava çıkışı… İşte Heberer’in anılarından bu av sahnesi: “Nihayet Türk Hükümdarı şahane görünümü ve görkemiyle uzakta belirdi. En önde yeniçerilerin komutanı güzel bir ata binmiş olarak geliyordu. Atın eğer takımı altın kaplamaydı ve değerli taşlarla bezenmişti, giysisi altın ve gümüş tellerle işlenmiş çiçekli bir kumaştan yapılmıştı ve başında çok güzel, bembeyaz, kocaman bir tuğ vardı. Onun peşinden belki yüz kadar yeniçeri gelmekteydi. Daha sonra üç yüksek rütbeli bey bunları izledi. Hepsi sırma işlemeli kıyafetleri ve kavuklarıyla çok haşmetli görünüyorlardı. Bunların arkasından hükümdar gelmekteydi. Vezirin solunda ilerliyordu. Üzerinde altın iplikle dokunmuş bir giysi vardı ve olağan üstü güzel bir ata binmişti. Eğer ve koşum takımları hiçbir ölçüye sığmayacak kadar değerliydi. Kavuğun üstündeki tuğ tıpkı siyah kırlangıçların tüylerine benziyordu. Tuğun etrafı değerli taşlarla çevriliydi. Ama hükümdar tuğu aşağıya doğru döndürmüştü. Hükümdarın yanı sıra, elli adım kadar mesafede kırk uşak koşturmaktaydı. Bunların üzerinde çok gösterişli, elişi giysiler vardı, eteklerinin her iki ucunu yukarı kıvırmışlardı. Uşaklar halkın hükümdara elli altmış adımdan fazla yaklaşamamasını sağlayarak ona yol açıyorlar, bir yandan da “sauli, sauli” [savulun, savulun] diye bağırıyorlardı…
Çeviri: Türkis Noyan, 336 sayfa, 25 TL


Mezunlar Günü / Franz Werfel
Bir cumartesi günü Franz Adler adında orta yaşlı bir adam bir fahişeyi öldürdüğü suçlamasıyla Sorgu Yargıcı Dr. Ernst Sebastian’ın önüne getirilir. Sebastian sorgu sırasında Adler’in lise sınıf arkadaşı olduğunu fark eder. Ama hayatın ezip geçtiği, korku içindeki sanık onu tanımamış gibidir...

Franz Werfel Nazi Almanya’sında kitapları yakılan yazarlardan biri. Şiirlerinin, öykülerinin, romanlarının merkezinde daima insanoğlu var. Werfel de lise günlerinde bir grup arkadaşıyla edebi ve felsefi tartışmalar yapıyor, ispirtizma seanslarına katılıyor, okulu kırıp eğlence yerlerine gidiyor, Kierkegaard ve Augustinus tartışıyordu. Bütün bunlar 1928’de yayınlanan Mezunlar Günü’nün temelini oluşturdu. Bu kitap bir vicdan muhasebesi, insanın davranış güdülerinin bir dökümü. STN
Roman, Türkçesi: Selam Türkis Noyan, Yayına Hazırlayan: Ayşen Anadol, 213 sayfa, 25 TL


Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template