İnternet çağının başlamasıyla bir dönemin hastalığı haline gelen “chat” neyse ki artık o eski popülerliğinde değil... Günümüzde sosyal medyayı da daha geniş bir interaktif ağ olarak da düşünmek mümkün diğer yandan... Ucu bucağı olmayan bir chat odası halinde... Halen günlük sohbetlerimizin önemli bir kısmını tanımadığımız ya da hiç yan yana gelmediğimiz insanlarla yaptığımız düşünülürse, bu sohbetlerin başımıza her türlü çorabı örmesi mümkün... 2013 yapımı Amerikan işi “The Den”, işte o “peki en kötü ne olabilir?” sorusunun peşinden gidiyor...
Küçük ölçekli korku gerilimin senaryosunu Lauren Thompson ve filmin yönetmeni Zachary Donohue birlikte kotarmışlar... Thompson ilk senaryosuna imza atarken, Donohue da 2010 yapımı 24 dakikalık kısa komedisi “The Dance”den sonra ilk uzun metrajında... Oyuncu kadrosu da haliyle ancak dikkatli dizi izleyicilerinin tanıyabileceği simalardan oluşuyor... Filmi sürükleyen Melanie Papalia’ya David Schlachtenhaufen, Adam Shapiro, Anna Margaret Hollyman, Katija Pevec ve Saidah Arrika Ekulona eşlik ediyor...
Elizabeth Benton ile tanışıyoruz... Yüksek lisans tezini hazırlamak için, “The Den” adlı bir video chat sitesinde vakit geçirerek, kullanıcıların alışkanlıkları ve davranışlarını araştırma isteğini kurula iletiyor... Görüşmeyi de siteyi kullanarak yapıyor... Onay alınca başlıyor chat yapmaya... Biriyle görüşmek için arkadaş olarak eklemenin gerekmediği, giriş yaptıktan sonra karşınıza rastgele bir kullanıcının çıktığı bir sisteme sahip sitede önce bilinen alışkanlıklar ve sapkınlarla karşılaşıyor Elizabeth... Sonra gerilimi ateşleyen karşılaşmaya şahit oluyor... Bir kullanıcı, bağladığı genç kızın boğazını kesiyor kamera önünde... Polise haber verince bunun bir şaka olduğuna kanaat getirse de, gerçeği araştırmaya koyuluyor...
Donohue, filmin tamamını interaktif şekilde işliyor... İlk sahneden itibaren ya bilgisayarın masa üstü ekranını görüyoruz ya da kameranın gösterdiklerini... Buluntu film mantığının gayet iyi kullanıyor, gerilimini de yavaş yavaş arttırıyor... Seyircisinin düştüğü şüpheyi de destekliyor yeri geldiğinde... İşler netleştiğinde de dozajı arttırıyor... Elde çok parlak bir konu yok elbette... Ne olabilir ki, insanın başına en kötü ne gelebilir diye sorulduğunda o geliyor başa... Öyle ahım şahım bir finale de çıkmıyor zaten film... Lakin iyi kuruyor öyküsünü, iyi işliyor... Zaman da kaybetmiyor, acele etmeden, derli toplu anlatıyor derdini... Oyunculuklar da sırıtmıyor, Benton üzerine düşeni yapıyor...
Üçüncü sayfa haberlerinde bolca gördüğümüz “internetten tanıştı, başına neler geldi neler” konusunu işleyen film, teknolojinin körüklediği interaktif dünyada başınıza göreceğiniz en büyük kabusu gösteriyor... Ayağınızı denk alın demeden, müdahale etmeden, mesaj vermeden... Sadece göstererek... Mantıksız da değil, inandırıcı... 81 dakikalık gerilim, bir ilk film için başarılı... Vasatlarda gezinsede seyircisini sıkmayan “The Den”, konuya ve türe ilgi duyanlar için pişman etmeyecek bir seyirlik...
Yorum Gönder