Mutlu değildik ama umutluyduk, hevesimiz tepede, sahip çıkmıştık uzun zaman sonra seçimlerimize... Sabahın sekizinde sandık başına gidip, uzun süredir görmediğimiz kuyrukla karşılaşmakta sevindiriciydi... Koca bir diktatörlükten kurtulacak evreye gelmiştik galiba... Koskoca Mart ayı boyunca, tapeler skandallar derken öyle bir isyanla dolduk ki akacaktık artık kan gibi, damarda durmayacaktık... 30 Mart bir dönüm noktası olabilirdi...
Yıllar sonra sandığa erkenden gitmek için normal bir saatte uyudum, normal uyku saatimde uyandım... Çok umutlu değildim onu da belirteyim, İstanbul ve Ankara’da kimin kazanacağına dair üç kişiyle girdiğim bahiste var... Şu anki sonuçlara göre kitaplarım ve plaklarımı da istiyorum, onlar biliyor kendilerini... Yaşadığım şehrin seçimdeki yeri de saçmalıktı, mevcut başkan yeniden adaydı Büyükşehir’de... Kimse memnun değildi, sıfır hizmetle sürekli para yiyen bir başkandı, koltukta varlığıyla yokluğu belirsizdi... CHP seçime aday adaylıkları sürecinde hızlı girmişti, eski bakanlar İstemihan Talay ve Fikri Sağlar gibi iki önemli koz vardı... Ama tepeden indi buyruk, risk almadı Kılıçdaroğlu, bizi dinlemeden yaptı seçimini... Şehrimi yönetecek kişiyi, bizim görüşümüze bakmadan kendi seçti... Üstelik kuvvetlenen bir MHP vardı, ilçelerde ilk kez Büyükşehir için oy kullanacaktı, oralardan oy kazanacaklardı... Tarsus’u soyup soğana çevirerek, emekli öğretmenlikten servet kazanan başkan Büyükşehir’i hedefleyerek gelmişti... Sonuç, CHP kaybetti, şehrim tam bir hırsıza emanet...
Yurt genelindeki durum için neler söyleyeyim diye bakınıyorum, aslında söyleyecek çok söz yok... Aşağılayıcı bir tavra girmek istemiyorum ama, sonuç hep oraya gidiyor... Seçim öncesinde bas bas bağırarak aranan seçim gönüllüsü, sandık görevlisi konusunu çözemedik daha... Seçime hazır giremedik ki, neyi bekliyoruz... Saatin dördünde twitter’dan insanları defansa çağırıyorduk yahu, pes! 20 yıllık seçmen olarak, hep içindeydim seçimlerin... Parti görevlisi olarak da bulundum, basın görevlisi olarak da... Bugün uyarı olarak geçilen her şeye bizzat şahit oldum yıllar önce... Dolayısıyla hep dedim, sen istediğin oyu at, sonrası önemli... Sayımda geçersiz ilan etmek için yapılacak baskılarla başlayan bir dizi olayla değişir her şey... Uzatmayayım, konuyu asıl söylemek istediğime getireyim...
Seçimlerinizden bıktım, bu ülkenin seçimlerinden bıktım... En başta şu eziklik kültüründen, bitmek bilmez putlaştırmalardan... Futbol takımlarını politikleştirme salaklığınızdan bıktım... Lafa gelince 25 milyon olmalarınızdan, sandığa formalarınızla gitmek gibi bir saçmalığa imza atmanızdan bıktım... Redhack’miş, Çarşı’ymış aslan kaplanmış alkışlamanızdan, yanınızda olması gereken bu tür organizasyonları tepenize çıkarmalarınızdan bıktım... Her şeyin twitterdan sosyal medyadan ibaret sanılmasından... Daha net görülebiliyor şimdi, oranın gündemiyle halkın gündemi farklı işte, net! Sosyal medyada insanlıktan çıkmalarınızdan da bıktım... Basit bir yoruma, tepeden bakan cevaplarınızdan, direk küfür ya da argoyla cevaplamanızdan... Sormadan etmeden kendi kendinize yargılamalarınızdan... Egolarınızı tatmin etmek için, nabza şerbet iki satırınız beğenilsin diye yırtınmalarınızdan, fenomen olma merakınızdan, içi boş laflarınızla üstünlük taslama merakınızdan... Her şeyden bir çıkar, bir karşılık beklemelerinizden... Her şeye bedava sahip olma hayallerinizden... Umarsızca isteme sıklığınız ve rahatlığınızdan... Kendi kendinize iki film izleyip kendinizi sinema eleştirmeni sanıp afra tafra yapmanızdan... Televizyon denen aptal kutusuna esir olmalarınızdan... Saçma sapan dizilere kanıp, onları baş tacı etmenizden... Kitap okumayı bir türlü öğrenememenizden, içi boş kitapları bol bol tüketmenizden... Şiirleri, paylaşmak için google’a aratıp sallamanızdan... Müzik adına önünüze getirilen her tür abuk sabuk şeyi sevip, paylaşmanızdan, düetlere, saygı albümü adı altındaki eziyetleri baş tacı etmelerinizden... Nerde içi boş film varsa en çok onları izlemenizden... Tiyatro salonlarını boş bırakmanızdan... Ve daha birçok şeyden bıktım... Bu saçma sapan seçimlerinize ayak uydurmak zorunda kalmaktan da...
Bu bıkkınlık dolayısıyla bir süre blogda yayın tatil, sosyal medya hesaplarımaysa hiç girmeyeceğim bile... Zamanımı oralarda öldürmek yerine, ruhumu beslemeye harcamak için kaçıyorum...
Kısacası kahrolsun halkların salaklığı...
Yorum Gönder