2004 yapımı “The Notebook” ile markalaşan aşk romanı yazarı Nicholas Sparks, sinemaya beslenmeye kaynağı olmaya devam ediyor... Şimdilik son Sparks uyarlaması, geçmişinden kaçan bir kadınla, geçmişinde kalan iki çocuklu dul bir adamın yollarının kesişmesini mistik bir havayla anlatmaya çalışıyor. Elbette başrolde, ne zaman gelirse gelsin yeterki gelsin dedirten aşk var...
Çok satar romanlarla her daim popülerliğini koruyan Sparks, sinemada da kendine sekiz filmlik bir yer edinmiş durumda... Ekim 1996’da “The Notebook” ile başlayan yazarın eylül ayı içinde yayınlanacak “The Longest Ride”ın 18. romanı olduğu düşünülürse, daha çok uyarlamasını seyredeceğimiz şimdiden belli... Sparks’ın 2010 Eylül’ünde okurlara sunduğu “Safe Haven”, sıcağı sıcağına uyarlanan romanlarından biri olarak öne çıkıyor. Ne de olsa Hollywood’un yazarı keşfetmesi biraz geç olmuş. 1999 yapımı Kevin Costner’lı “Message in a Bottle” ile pek ses getirmeyen ilk uyarlamanın ardından 2002 yapımı “A Walk to Remember” neredeyse yılın olayına dönüşmüş ama sadece ergenlerin aklını çelebilmişti... Üçüncü uyarlama malumunuz markalaşma halini getirmişti... Sparks söz konusu olduğunda görünen bunca gişe başarısına rağmen, yıldız yönetmenlerin pek gündeme gelmemesi... Genellikle adı duyulmamış yönetmenlerin çıkış arayışı için duyduğu fırsatı karşılıyor yazar... Ne de olsa tutacağı önceden belli bir formül var... Aşık çiftlerimizse tam tersine yıldız isimlerden oluşuyor... “Safe Haven”ın yönetmen koltuğunda, ikinci Sparks uyarlaması için oturan isim İsveçli usta Lasse Hallström... Farklı filmlerle dolu filmografisinin yanında üçte oscar adaylığı bulunan Hallström, 2010 yapımı tek düze bir kurşun askerli “Dear John” ile ilk denemesinden vasatın üstü bir filmle çıkmıştı. Konunun sıradanlığı ile nabza şerbet olmaktan öteye gidemeyen film, Tatum ve Seyfried’e rağmen kimseciklere yaramadı...
Hallström ikinci Sparks uyarlamasında bu kez işi sıkı tutmuş... Daha iyi bir romanı, daha doğrusu konuyu seçmiş ve “City of Angels”ın senaristi Dana Stevens ile Gage Lansky kotarmış uyarlamayı... Başroldeki aşkı yaşayanlarsa Josh Duhamel ve Julianne Hough... Dizilerle popülarite kazanan David Lyons ve Cobie Smulders da onlara eşlik eden isimler...
Önce Katie ile tanışıyoruz... Neyden kaçtığını çok fazla bilemeden, kaçışını izliyoruz... Bir polis peşinde, muhtemelen katil zanlısı olarak aranıyor ama şansı yaver gidiyor ve şehirler arası otobüsle firarını gerçekleştirebiliyor... Sığındığı kasabada yeniden başlıyor hayata... Kasabanın marketinden yapılan alışveriş sırasında bu kez Alex’le tanışıyoruz... İki çocuklu dul yakışıklımız, eşinin ölümünden muzdarip ama tam bir beyaz atlı şövalye... Kızımız önce kanmıyor, biraz ayak diretiyor ama yaklaşıyorlar birbirlerine ve filizlenmek için bekleyen aşk giriyor devreye... Tüm olayların çok tahmin edilebilir olduğu filmimiz, kötü adamımızın kasabaya gelip tüm düğümü çözmesine kadar bir şekilde ilerliyor işte, fazla beklentiye girmemek en iyisi... Katie’nin kasabadaki arkadaşı aracılığıyla süpriz final yapmak dışında hiçbir özelliği bulunmayan film, tipik bir içi boş çok satar uyarlaması... Oyunculuğa, yönetmenliğe pek ihtiyaç yok... Zaten Duhamel’e eşlik eden Hough’un pekte role gitmemesi sayesinde bolca eksik gedik bir aşk bu... Çok albenisi olmayan konu, aşka meyletmekte biraz geç kalınca 115 dakikalık süresi hayli uzun görünen “Safe Haven”, yine de diğer Sparks uyarlamalarına göre daha derli toplu görünüyor...
Tam gününde, 14 Şubat 2013’de ülkesinde gösterime giren film, bolca ülkede vizyon gördüyse de dağıtımcılarımız bizi es geçti... Fragmanı ve teaser afişi ile iki ödül alan “Safe Haven”, 28 milyon dolarlık bütçesini daha açılış haftasında yakaladığı 21 milyonla çıkarmayı garantilemiş ve toplamda ulaştığı 71 milyon dolarlık hasılatla yapımcıların yüzünü güldürmüştü. Bizdeki kaderi ise “Aşk Limanı” adıyla ev sineması pazarına sunulması oldu ki, doğru bir seçim olduğunu söylemekte fayda var... Zira 14 Şubat’ı kaçırdıktan sonra filmin vizyona girmesinin ve izlenmesinin bir anlamı olmayacağı, ancak sevgililer günü pazarlamasıyla çekilebilir olduğu gerçeği ortada...
Her Sparks romanında olduğu gibi, trajik bir olay sonrası başka bir kasabaya kaçış ve orda bulunan aşk... Tam herşey iyi gidiyor derken, kaçılanla yaşanan yüzleşme ve gözlerde mutluluk ve “aşk nelere kadirdir görün işte, çözmeyeceği şey yoktur” söylemiyle yaşanan final... Bizde çıkalım kerevetine...
Yorum Gönder