Dünyanın sonuna dair üzerinde en çok durulan senaryo olan buzul çağı öykülerinin sinemadaki hakimiyeti sürüyor... Bilim-Kurgu filmlerinde dünyanın sonu çoğunlukla doğa felaketleriyle geliyor... İster gişeye oynasın, ister küçük bütçeli olsun filmler genellikle buzul çağını tercih ediyor... Gişe filmleri için zaten problem yok ama küçük bütçeliler için bu durum genellikle avantaj... Az oyuncuyla, ıssız bir bölge bulunduğunda atmosferi yaratmak için türlü numaralara girmeye de gerek kalmıyor... Kanada yapımı “The Colony”de bu filmlerin şimdilik sonuncusu...
Bizde de bilinen “Cracked” dizisinin de senaristlerinden biri olan, set kostümcüsü ve senarist Patrick Tarr ile kısa filmci Pascal Trottier’in aklına düşen öyküye iki isim daha katılmış ve dört kişi tarafından kotarılmış “The Colony”... Svet Rouskov ve Jeff Renfroe, hikayeyi yaratan ikiliye göre daha tecrübeli ve bilinen isimler... Yönetmen koltuğunda oturan isimde Renfroe... 2004’te ilk uzun metrajı “One Point O” ile önemli bir çıkış yakalayan yönetmen, filmin kısa sürede kült mertebesine yükselmesiyle sivrilmiş ve altı ödül toplayarak başarısını perçimlemişti... Mistik gerilimi seven yönetmen ne çekse bir türlü ilk filmini aşamayan yönetmenlerden biri konumunda... Son üç işinin tv filmleri olması, arada iki diziye koşması da bunun göstergelerinden biri... Renfroe, 2006 yapımı nispeten başarılı diyebileceğimiz “Civic Duty”den sonra yeniden salonlara çıkıp, The Colony ile şansını deniyor... En azından şimdilik istediği yankıyı bulduğunu söylemek mümkün... 16 milyon dolar bütçeli film, Kanada dışında üç ülkede salon görmüş ve 20 Eylül’de Amerika’da vizyona girmeyi bekliyor...
Buzul çağındayız... Kahramanımız Sam’in anlatıyor, biz dinliyoruz... Bir gün kar yağmaya başlamış ve o gün bugündür hiç durmamış, kaynaklar tükenmiş, güneş gitmiş, açlık başta olmak üzere çekilen sıkıntılar ile insanlıkta artık kolonilerle devam ediyor... Kaynak sıkıntısı sebebiyle, en ufak hastalıklar ölümcül... Sayısı giderek azalan bir avuç insan, yaşamak için mücadele veriyor... Bu son direnişin sorunsuz devam edebilmesi içinde belli kurallar var... Hasta olanların önce karantinaya alınması, durumu ağırlaşınca da seçim şansı verilmesi: Ya öldürürüz, ya da yürüyerek ayrılırsın... Böyle bir ortamda, yerin altındaki koloni 7’deyiz... Koloni 5’ten gelen yardım çağrısıyla başlıyor macera... Telsizle iletişim kopmuş, son mesaj yardım çağrısı... Hemen liderimiz öne atılıyor, iki gönüllüyle birlikte keşif ekibi oluşturarak yola koyuluyor...
95 dakikalık bilim-kurgu gerilim, dört kişilik senaryo grubundan nasıl çıktığına şaşırdığımız bir film oluyor öncelikle... Mantık hatalarını görmezden gelmek zor zira... Oyunculukların vasat olduğunu söylemeye gerek yok, senaryonun çok sıradan olduğunu söylemeye de... Keşfin sonunda bulunanlar çok büyük süpriz olmuyor zaten ama en azından heyecan ve tempo kazandırması gerekiyor... Başladığı gibi devam eden ve bir türlü akamayan film, üç dört karakterin etrafında dönüyor ve yavanlıkta sınır tanımıyor... Finalinde de net olamayınca ne anlatmak istediği de muallakta kalıyor... Umutsuz bir atmosferde geçiyorken, heyecan yaratma adına bunu değiştirmek pahalıya patlıyor ekip için... Hazırda çizilmiş ve bir iki sahneyle pekişmiş karanlık gelecek tasvirinin bu kadar kötü harcanması pek süpriz olmuyor... Daha çok tv filmini andırmasını da bunlara eklemeden geçmeyelim...
Filmin bu kadar popüler olmasında, oyuncu kadrosu ve kıyamet olduğu kadar altyazısının hemen çıkmasının da etkisi büyük... Korsan piyasaya düşer düşmez türkçe altyazıya kavuşan film, bu beklentilerin altında kalıyor... Matrix ile adını ezberlettikten sonra her filmde oynamaya hazırmış gibi görünen Laurence Fishburne filmin en çok öne çıkan oyuncusu, ona eşlik edenlerde hayli tanıdık simalar... “Air Bud” ile parlayan çocuk yıldızlıktan korku filmlerinin kadrolu oyunculuğuna terfi eden Kevin Zegers, eski günlerinin mumla aratan Bill Paxton ve “Rookie Blue”nun güzel sarışını Charlotte Sullivan vasat oyunculuklarıyla filme herhangi bir katkı yapmıyor...
Buzul çağında gelen yardım çağırısıyla başlayan tehlikeden doğan son direniş, ancak vakti bol olanlara hitap ediyor... Tahmin edilebilirliliği ve temposuzluğuyla izleyicisini zorlayan film, finale kadar devam edenleri de ödüllendirmeyen vasat bir yapım...
Yorum Gönder