♫ ♪♫ ♪•♫♪ 2006'dan bu yana Film, Dizi, Müzik ve Kitaplar üzerine Yazılar Diyarı... ♫ ♪♫ ♪ ♫ ♪♫

A Perfect Getaway : Gidersen Balayına, Yem Olursun Alayına


Riddick serisini yaratmasıyla sevgimizi kazanan, senaristlik kariyeri de aynı parıltıya sahip David Twohy film çekince ilgi duymamak zor… Bu sefer ne yapmış diye dikkat kesilmemek de… Hem yazıp hem yönetmiş yine, üstelik kadro da sağlam diyerek meraklanıyorsunuz ister istemez. Sinemalarımıza uğramadan direk ev sinemasına transfer olan filmin tüm o merakı boşa çıkarmak için büyük uğraş vermesine duyulan şaşkınlıkta aynı desibelde kuşkusuz…

Bir çifti tanımaya başlarız, sevimlilerdir, sempatiklerdir iyi sevgililerdir vs… Balayı için Hawaii adalarındadırlardır, buraya kadar herşey iyidir. Gazete manşetinde görülen bir haberle herşey değişir. Tatile gelmiş bir amerikalı çift öldürülmüştür. Çekilen bir fotoğraf olsa da, kimlikleri tespit edilemeyen suçlu bir çift ortalıkta gezinmekte ve yeni kurbanlarını aramaktadır. Çiftimiz de ilk başta korkar, daha sonra da her karşılaştığı çiftten bizimle birlikte şüphelenir.

Hawaii atmosferiyle seyircisini etkilemek isteyen Twohy için işler filmin ilk yarım saatinde gayet tıkırında gidiyor aslında. Mevzuyu çok kolay bir şekilde anlıyoruz, aşağı yukarı neler olacağını tahmin edebilir hale gelince, bize düşen katilleri bulmak oluyor, elbette finalden önce… Ama o iyi girişten sonra, yönetmen önce biraz ego yapma arayışına girişiyor. Çiftimizin erkeği, tıpkı kendisi gibi senarist olunca bu konuda laflar da dönmeye başlıyor. Yönetmenin bu tavrı bizi yakınlaştırması gerekirken, uzaklaştırıyor… Zira itici anlar bunlar, bolca beylik laf ve safsataya maruz kalıyoruz. Birlikte takıldıkları çiftin de profili bolca sırıtmaya başlıyor ki, işte asıl orası evlere şenlik… Adamımız kendisini “jedi” olarak tanımlıyor, sevgilisi de kendisi gibi üstelik. Paralı asker Nick ormanda keçi avlıyor, yavuklusu Gina’da kasapta çalışmış olmanın deneyimiyle bir güzel yenecek hale getiriyor avı… Tekinsiz çiftin radara girmesi için elinden geleni yapan yönetmene bu da yetmemiş olacak ki, birde çiftimiz Cydney ve Cliff’in arabalarına alıp almama konusunda tartışma yaşadıkları otostopçular peydah oluyor filme… İlk andan aklımızı çelmek için orda oldukları bariz belli olunca tadı da kaçıyor filmin…

İlk andan temelleri en azından düzgün şekilde atılmış senaryo, şüphelenmemiz gereken karakterlerin iyi işlenememesi yüzünden öyle bir sarpa sarıyor ki, yönetmen bir anda görsel anlatımı da değiştiriyor… Üçlü kestiği sahnelerin adeta japon animelerinden fırlamış olması tam bir komedi ki, filmin zayıflamaya başladığı ve teslim bayrağını çektiği yerde tam o sahneler zaten.

Beklenen sürpriz final gerçekleştiğinde ise adeta herşeyin cılkı çıkıyor… Zaten elde seçenek kalmayınca ortaya çıkan katil adaylarımızın ortaya çıkış anları da benzer şekilde facia… Twohy sürpizini de allayıp pullayamıyor bir türlü… Ne tansiyonu yükseltebiliyor, ne tempoyu… Herşey birdenbire oluveriyor. Tabii flashbacklerle herşeyi tamamen aydınlatmaya çalışma anları var birde…. Onlarda ayrı komedi…

Filmin içinde “Katil Doğanlar”a yapılan gönderme de filmin yarım yamalaklığı yüzünden havada kalmış oluyor ki, bu tarzda yapılmış çok daha iyi filmler olduğunu belirtmeli… Çift katillerin yada kanun kaçaklarının atası olan “Bonnie & Clyde”dan başlayıp sayılabilecek bir sürü film varken, bu alanda en son sağlam örneğin David Lynch’in kızı Jennifer Chambers Lynch’in 2008 yapımı gerilimi Surveillance olduğunu şiddetle belirtmekte fayda var.

Nihayetinde 2009 tarihli mistik gerilim denemesi “A Perfect Getaway” işlerin David Twohy’nin tasarladığı gibi gitmediği zayıf bir yapım olarak kalakalıyor. Seyirciye attığı yemleri yeterince parlatamayan yönetmenin şimdilik en başarısız yapımı olarak filmografisinde yerini alırken, belleklerimizde herhangi bir yer edinemiyor…

Share this:

Yorum Gönder

 
Designed by OddThemes & Distributed by Free Blogger Template